Semâya Yükselen Sözler, Ameller

HAYATIMIZ

Ameller semâya yükselir mi? Prof. Dr. Ömer Çelik, semâya/gökyüzüne yükselen sözler ve amelleri yazdı.

Halife Harun Reşid ile Behlül Dânâ arasında sorulu cevaplı şöyle bir konuşma geçer:

Behlül der ki: “Harun sana üç soru soracağım, cevap vermeni isteyeceğim:

  1. Yeryüzünde en çok ne vardır?
  2. Yer altında en çok ne vardır?
  3. Gökyüzünde en çok ne vardır?”

Harun düşünmeden cevap verir:

“1. Yeryüzünde en çok insanlar, hayvanlar, bitkiler, ağaçlar vardır.

  1. Yer altında en çok ölüler, madenler vardır.
  2. Gökyüzünde en çok kuşlar, kelebekler, uçan varlıklar vardır.”

Behlül der ki: “Verdiğin cevaplar zahiri anlamda doğru ama ben bunu kastetmemiştim.”

Harun der ki: “Peki Behlül senin kastın nedir, cevabın nasıldır?”

GÖKYÜZÜNE YÜKSELEN AMELLER

Behlül ibret dolu şu açıklamayı yapar:

“1. Yeryüzünde en çok insanların bitmez tükenmez hırsları, tamahları, sonu gelmez ipsiz sapsız arzuları, uzun emelleri vardır.

  1. Yer altında dünyada elde edilemeyen arzuların ve elden kaçan fırsatların ahları, vahları, eyvahları vardır.
  2. Gökyüzünde ise salih kulların kelime-i tevhitleri, zikirleri, güzel sözleri, salih amelleri vardır.”

Bu kıssa adeta Yüce Rabbimiz’in şu buyruğunun ibretli bir tefsiri gibidir:

“Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki izzet ve şeref bütünüyle Allah’a aittir. Güzel sözler Allah’a yükselir. Fakat bunları O’na yükseltecek olan da sâlih amellerdir. Buna karşılık, sinsi sinsi kötü işler tasarlayanlar için ise çetin bir azap vardır. Üstelik, böylelerinin kurdukları bütün tuzaklar boşa çıkmaya mahkûmdur.”[1]

Allah Katındaki İzzet ve Şerefe Nâil Olmanın İki Yolu

En güzel kıvamda yaratılıp âhiret yolcusu olan insana yakışan, kendini zilletten kurtarıp izzet ve şeref sahibi bir kul olmaktır. Bunun yolu, izzet ve şerefi Allah katında aramaktır. Çünkü bunların yegâne sahibi Allah’tır. Allah katındaki izzet ve şerefe nâil olmanın da iki yolu vardır:

  1. Kelime-i tayyib: Kısaca ifadesiyle güzel söz,
  2. Sâlih ameller.

“Kelime-i tayyib”; başta, kelime-i tevhit olmak üzere Allah için yapılan her türlü tesbih, tahmid, tekbir, dua, istiğfar, Kur’ân kıraati, zikirler gibi güzel ve hoş sözleri içine alır. Bunların arşa yükselip de “Şüphesiz iyilik, ihlas ve fazilet sahibi kişilerin defteri İlliyyûn’dadır”[2] buyrulduğu üzere makbul ameller defterine yazılması, ancak bunları tahakkuk ve tasdik ettirecek sâlih amellere yaklaşmakla olur.

“Güzel sözü yükselten salih ameldir” görüşünün doğru bir şekilde anlaşılması şöyledir: “Onun yükseltilmesini daha da ileriye götürür, onunla birlikte olması halinde ulaşacağı yer daha güzel bir yer olur.” Nitekim namaz, oruç ve buna benzer amelleri bulunan bir kimse, bu amelleri arasında güzel sözler söyleyip yüce Allah’ı zikredecek olursa, amelleri onun sözlerinden daha şerefli olur. Bu durumda yüce Allah’ın: “Onu da salih amel yükseltir” buyruğu bir öğüt, bir hatırlatma ve amel işlemeye bir teşvik olur. Bizatihi ameller olan tevhid ve tesbih gibi birtakım sözler ise makbuldür.[3]

Rasûlullah sallallah (s.a.v.) şöyle buyurur:

“Sübhânellâh, elhamdülillâh, Allahu ekber, lâ ilâhe illallah diyerek Cenab-ı Hakk’ı yücelttiğiniz zikirler, arşın etrafında arı uğultusu gibi bir sesle sizin adınıza Allah’ı zikrederek dönüp dururlar. Allah katında durmadan zikredilmeyi istemez misiniz?”[4]

سُبْحَانَ اللّٰهِ وَ الْحَمْدُ لِلّٰهِ وَ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَ اللّٰهُ اَكْبَرُ (sübhânellâhi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illâhü vallahu ekber) zikri güzel bir sözdür. Kul bunu söylediği zaman melek onunla semâya çıkar, onu Rahmân’ın katına arzeder, fakat onu tasdik ve takviye edecek sâlih ameli olmazsa kabul olunmaz.”[5]

Efendimiz (s.a.v.) bir diğer hadisinde de şöyle buyurur:

“Allah Teâlâ bir sözü amelsiz kabul buyurmaz. Sözü, ameli ve niyeti de ancak sünnete uygun olmakla kabul buyurur.”[6]

İbn Abbas dedi ki: “Kul Allah’ı zikredip güzel söz söyleyip farzlarını eda edecek olursa, sözü de ameli ile birlikte yükselir. Söz söyleyip farzlarını eda etmeyecek olursa, bu sefer sözü ameline döndürülür.” Farzları terk eden günahkâr bir kimse yüce Allah’ı zikredip gü­zel bir söz söyleyecek olursa, şüphesiz ki bu onun lehine yazılır ve ondan kabul olunur. İyilikleri onun lehinedir, kötülükleri de aleyhinedir. Yüce Allah, şirkten sakınan herkesin yaptığı amelini (şartlarını taşıması şartıyla) kabul eder. Aynı şekilde güzel söz de salih bir ameldir.[7]

Nitekim şöyle bir rivayet de gelmiştir: “Kul samimi bir niyet ile lâ ilahe illallah diyecek olursa, melekler onun ameline bakar. Şayet ameli onun sözüne uygun ise her ikisi birlikte yükselir. Eğer ameli aykırı ise amelinden tevbe edinceye kadar sözü askıda kalır.”[8]

Mevlânâ Hazretleri  der ki:

“Candan, gönülden söylenen güzel sözler, dualar, niyâzlar, yakarışlar, Hakk’a doğru yükselir. Hakk’tan başka kimsenin bilmediği, bir yere kadar varır, ulaşır. Temizlenmiş ve arınmış olan nefeslerimiz, hoş sözlerimiz, yücelir, yücelir, bizden armağan olarak ölümsüzlük, sonsuzluk âlemine varır. Sonra sözlerimizin, niyâzlarımızın sevabı, Allah’ın rahmeti eseri olarak kat kat çoğalarak bize gelir. Sonra da, kul, elde ettiklerine benzer sevabı, tekrar elde etsin diye, Allah bize, yine onlara benzer sözler söyletir. İşte böylece, hiç durmadan, güzel sözler, ötelere yükselir, yücelere gider. Karşılığında rahmet iner, bu iki hal, sende, senin varlığında dâima olur durur.”[9]

İbnu’l-Mukaffa şöyle demiştir: “Amelsiz söz yağsız tirit, yağmursuz bulut, kirişsiz yay gibidir.”  Böylesi hakkında da şöyle denilmiştir:

“Söz fiilsiz olamaz, fiilsiz herbir söz boştur. Güzel davranış olmadan söylenen bir söz, tıpkı velisiz yapılan bir nikah gibidir.”

Yine şöyle denilmiştir:

“Hiçbir kimsenin tatlı sözünü beğenme,

O söylediklerini yaptıklarıyla süslemediği sürece,

Eğer o kimsenin davranışlarını sözleriyle ölçecek olursan,

Dengede durduklarını gördüğün kişi, işte böylesiyle kardeşlik güzelliktir.”[10]

Hülâsa ilâhî izzet ve şerefi elde etmek, hem dünya hem de âhirette şerefli bir mü’min olmak, niyet, söz ve amel itibariyle Allah ve Rasûlü’ne tam bir itaat ve teslîmiyetle mümkündür. Yoksa gurur, tembellik, şeytanlık ve kötülüklerle izzet elde edilmez. Çünkü sinsi sinsi kötülük planları düzenleyen, hak dinin tebliğcisi hakkında türlü entrikalar çevirip hilekârlık yapanları büyük bir zillet beklemektedir. Allah onların tüm tuzaklarını darmadağın edip altını üstüne getireceği gibi, sonunda da onları şiddetli bir azapla cezalandıracaktır.

Dipnotlar:

[1] Fâtır 35/10. [2]Mutaffifîn 83/18. [3] Kurtubi, el-Câmi’, XVII, 357. [4]İbn Mâce, Edeb 56; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 268 [5]Elmalılı, Hak Dini, V, 3980. [6] Hâkim, el-Müstedrek, II, 425. [7] Kurtubi, el-Câmi’, XVII, 356-357. [8] Bkz. İbn Mâce, İman I, 350. [9] Mevlânâ, Mesnevi, 882-886. Beyitler. [10] Kurtubi, el-Câmi’, XVII, 355-356.

Kaynak: Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 461