Semerkant Tarihi

Semerkant ne demek? Semerkant’ın anlamı nedir? Semerkant nerede? Semerkant’ta gezilecek yerler nelerdir? Semerkant’ın Türk-İslam tarihi açısından önemi nedir? Ulu Hakan Timur’un başkenti; Semerkant’ın kısa tarihi...

Özbekistan’da tarihî bir şehir.

SEMERKANT NE DEMEK?

Semerkant, Grek tarihlerinde Maracanda, Çin vekāyi‘nâmelerinde K’ang ve Hsi-wan-chin adlarıyla geçer. Semerkant adı, şehrin nisbet edildiği şahsın ismi Semer ile Soğdca’da “şehir” veya “yerleşim birimi” anlamındaki kent/kant kelimesinden meydana gelir.

Registan Meydanı, Semerkant, Özbekistan.

Semerkant, Zerefşân nehri ve bu nehirden beslenen kanallar sayesinde şiddetli yaz sıcağı ve kuraklıktan pek etkilenmeyen nadir şehirlerdendir. İslâm coğrafyacılarının tavsifine göre akarsuları, yemyeşil bitki örtüsü ve tertemiz havasıyla sıhhatli bir yaşama son derece müsait ve tabii görünümü en güzel şehirlerden biridir. Seyyahların cennete benzettikleri bir mevkide bulunmaktadır.

SEMERKANT‘IN DİĞER ADI

Semerkant, ilk olarak Zerefşân nehrinin güney kıyısında vadiye hâkim yüksek bir mevkide kurulmuş olup günümüze ulaşan harabelerine Efrâsiyâb adı verilmektedir.

EFRASİYAB KİMDİR?

Şehri milâttan önce 535 yılında Pers Hükümdarı Büyük Cyrus tarafından ileri bir karakol olarak kurdu. Semerkant’ın kalıntılarına adı verilen efsanevî Türk hükümdarı Efrâsiyâb’ın (Alp Er Tunga) bu tarihten yaklaşık iki yüzyıl önce şehrin kurulduğu bölgeyi egemenlik altına aldı.


Emir Timur’un türbesi, Semerkant, Özbekistan.

Milâttan önce 329 yılında Semerkant’ı Perslerden alan Büyük İskender kendisine karşı ayaklanmayı bahane ederek şehri yakıp yıktı. Ancak Semerkant’ın dışarıdan gelecek saldırılar için iyi bir istihkâm olacağını düşünüp etrafını büyük bir surla çevirdi. Semerkant milâttan önce 189 yılında Grek-Baktria Krallığı’nın hükmü altına girdiyse de Grekler şehirde küçük bir idareci sınıf olarak kaldı. Hâkim dilin Soğdca olduğu şehirde nüfusun çoğunluğunu İran menşeli Soğdlar ve Saka Türkleri oluşturuyordu. Ardından Semerkant önce Yüeh-chih Türklerinin, milâttan önce I. asırda K’ang-chü Türklerinin eline geçti. K’ang-chüler savaşlarda tahrip olan şehri yeniden imar ettiler ve eski ihtişamlı günlerine dönmesini sağladılar. Semerkant’ı başkent edinen K’ang-chüler milâttan sonra I. yüzyılın ilk yarısında önce Hsiungnular’ın, ardından Kuşanlar’ın hâkimiyeti altına girdiler. Milâttan sonra III. yüzyılın ikinci yarısında tekrar bağımsızlıklarını kazandılar.

SEMERKANT‘IN ÖNEMİ

375 yılı civarında şehri ele geçiren Akhunlar, K’ang-chü kralını öldürüp yaklaşık altmış yetmiş yıl şehirde hüküm sürdüler. V. asrın ortalarına doğru Semerkant’ı hâkimiyetleri altına alan Eftalitler, vergi almakla yetinip Mâverâünnehir’in idaresini K’ang-chü hânedanına bıraktılar. 562’de Semerkant’ı ele geçiren Göktürkler, iyi birer tüccar olan ve çevre ülkeleri tanıyan Semerkantlıları elçilik heyetlerinde görevlendirdiler. 659’da Batı Göktürk Devleti’nin yıkılmasının ardından şehir Çinlilerin hâkimiyeti altına girdi. Bu dönemde idarî merkezi Semerkant olan Soğd Yabguluğu sözde Çin’e bağlı olmakla birlikte neredeyse tam bağımsız durumdaydı; ayrıca Türk nüfuzunun kuvvetli etkileri de görülüyordu. Çin’den (İpek yolu), Türk ülkeleri, Hindistan ve Afganistan’dan (Baharat yolu), Merv ve Buhara üzerinden, İran’dan gelen çok önemli ticaret yollarının kesişme noktası olan mükemmel bir coğrafyada yer alması Semerkant’ın önemli bir kültür ve ticaret merkezi olmasını sağladı.

SEMERKANT‘IN İSLAM İLE TANIŞMASI

Emevîlerin Horasan valisi Saîd b. Osman 676 yılında Semerkant üzerine bir sefer düzenledi. Semerkant Kralı Tarhûn’un Müslümanlara vergi ödemeyi ve rehineler vermeyi kabul etmesi karşılığında barış yapıldı. Tarhûn’un anlaşmayı bozması üzerine itaatten ayrılan Semerkant 680’de Selm b. Ziyâd tarafından ikinci defa fethedildi. Bununla birlikte Emevîler, Semerkant ve Soğd hâkimiyetini sağlamakta zorlandılar.


Temsili savaş, Semerkant, Özbekistan.

II. Göktürk Devleti Kağanı Kapağan 701 yılında gönderdiği ordularla Semerkant ve çevresini kendine bağladı. Ancak bu uzun sürmedi ve Semerkant Emevîlerin Horasan valisi Kuteybe b. Müslim tarafından altı yıl süren şiddetli ve kanlı savaşların ardından kesin biçimde 711’de fethedildi. Kuteybe yaptığı anlaşma ile Semerkantlıları vergiye bağladı ve şehirde bir cami inşa ettirdi. Şehir dışındaki Ferenkes’te ikamete mecbur ettiği Gûrek’i yerli halkın temsilcisi olarak görevinde bırakırken arkadaşlarından birini Semerkant valiliğine tayin ederek onun emrine verdiği askerî birliği şehre yerleştirdi. Bundan itibaren Semerkant, Mâverâünnehir’deki diğer bölgelerin fethinde önemli bir üs halinde kullanıldı.

SEMERKANT‘TA AYAKLANMALAR DÖNEMİ

Ömer b. Abdülazîz’in görevlendirdiği tebliğ heyetlerinin çalışmaları sonucu Semerkant ve çevresinde çok sayıda kişi İslâm’a girdi. Kuteybe zamanında Soğdlu askerlerden kurulmuş olan 30 bin kişilik birlikler İslâm ordusu içinde önemli bir yer edindi. Ancak kısa bir süre sonra Horasan ve Semerkant’a gönderilen valilerin sert tutumu ve mevâlîden cizye alma uygulamasının tekrar başlatılması gibi sebeplerle Semerkant ve çevresinde yaklaşık on yıl sürecek ayaklanmalar ve kanlı savaşlar dönemi başladı. 721’de Soğd halkına yardım bahanesiyle gelen Türgişler, Soğd kuvvetleriyle birleşerek Semerkant ve Debûsiye dışında bütün bölgeyi ele geçirip 728’de Semerkant’ı kuşatma altına aldılar.


15. yüyıl temsili, Semerkant, Özbekistan.

İki yıl sonra Horasan Valisi Cüneyd el-Mürrî şehri muhasaradan kurtardıysa da Semerkant 735’de Hâris b. Süreyc ayaklanması sırasında Türgişlerin de yardımı ile Gûrek’in eline geçti ve şehirdeki İslâm garnizonu yok edildi. Ancak 738 yılında Türgiş Hakanı Sulu ve Soğd İhşidi Gûrek’in ardı ardına ölümleri Emevîlerin işini kolaylaştırdı. Horasan valiliğine getirilen Nasr b. Seyyâr başarılı siyasetiyle Soğd bölgesi ve merkezi Semerkant’ta hâkimiyeti güçlendirmeyi başardı.

SAMANOĞULLARININ ORTAYA ÇIKIŞI

Abbâsîler döneminde 775-76’da ortaya çıkan Mukanna‘ el-Horasânî taraftarı Mübeyyiza’nın isyanları dört yıl devam etti. 805-806’da başlayan ve Abbâsîlerin bölgede hâkimiyetini sarsan Râfi‘ b. Leys isyanı da dört yıl sonra bastırılabildi. Halife Me’mûn, bu isyanın bastırılmasında büyük yararlıklar gösteren Sâmânî ailesinden Nûh b. Esed’i 819 yılında Semerkant, diğer üç kardeşini de Mâverâünnehir’deki diğer vilâyetlere vali tayin etti. Horasan’da hüküm süren Tâhirîler’e tâbi olan Nûh b. Esed ve kardeşleri, Ya‘kūb b. Leys’in 873’te Tâhirîler’e son vermesinin ardından Saffârîler’e bağlandı.

SAMANOĞULLARI DEVLETİ NE ZAMAN VE NEREDE KURULDU?

Halife Mu‘temid-Alellah’ın iki yıl sonra bir menşurla bütün Mâverâünnehir’i Nasr b. Ahmed’e verdiğini bildirmesinin ardından Sâmânîler 874 yılında müstakil bir devlet haline geldi. Nasr b. Ahmed’in 892 yılında ölümünden sonra küçük kardeşi İsmâil b. Ahmed başkenti Buhara’ya taşıdıysa da Semerkant gerek nüfus yoğunluğu gerekse medenî ve iktisadî unsurlar açısından bölgedeki merkezî şehir olma konumunu muhafaza etti. Sâmânîler’in yıkılışına kadar Semerkant valilerinin merkez Buhara’ya karşı hâkimiyet mücadelesine giriştikleri görülmektedir. Sâmânîler devrinde Semerkant ilmî, kültürel ve ekonomik açıdan İslâm dünyasının en önemli merkezlerinden biri haline geldi. İstahrî ve İbn Havkal, şehrin varoşlar (rabaz), asıl şehir (şehristan) ve kale (kuhendiz) şeklinde üç bölümden oluştuğunu söyleyip bu üç bölüm hakkında geniş bilgi vermişlerdir.

MÂVERÂÜNNEHİR’İN LİMANI

Orta Asya ticaret yolları üzerindeki önemli merkezlerden biri olan, İbn Havkal’in Mâverâünnehir’in limanı dediği Semerkant dünyanın her tarafından gelen tüccarlar ve getirdikleri mallarla dolup taşardı. Semerkant ve civarında yaşayan Soğdlular, VI-VIII. yüzyıllarda İpek yolu ticaretini neredeyse tekellerine alarak bu yolun pek çok güzergâhında ticaret kolonileri kurmuşlardı. Özellikle kâğıdı ile meşhur olup İslâm toprakları üzerinde en kaliteli kâğıt orada üretiliyordu. Ayrıca ipek, yün kumaş ve dokumaları ile de meşhurdu.

SAMANOĞULLARI DÖNEMİNDE YETİŞEN ALİMLER

Sâmânîler döneminde bir süre başkent olan Semerkant’ta çok sayıda büyük âlim yetişmiştir. Necmeddin en-Nesefî, Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî, İbn Hibbân, Ebü’l-Leys es-Semerkandî ve İmam Mâtürîdî bunların başında gelmektedir.

SEMERKANT‘IN DİNİ VE DEMOGRAFİK YAPISI

Semerkant’ta nüfusun çoğunluğunu Doğu İranlı Soğdlular oluşturuyordu. Nüfus bakımından ikinci sırada Türkler ve onların ardından Araplar geliyordu. Müslümanların fethinden önce Budizm, Zerdüştîlik, Maniheizm ve Hıristiyanlık gibi dinler yaygındı. Bununla birlikte Kuteybe b. Müslim’in şehri fethi sırasında halkın çoğunluğunu Zerdüştler teşkil ediyordu. Semerkant ve çevresinde azımsanmayacak miktarda Yahudi ve Hıristiyan vardı. IX. yüzyılda Semerkant’ta bir Nestûrî başpiskoposluğu bulunmaktaydı.

KARAHANLILARIN SEMERKANT’I ELE GEÇİRMESİ

992 yılında Karahanlı Harun Buğra Han kısa bir süre Semerkant’ı ele geçirdiyse de Sâmânî Hükümdarı II. Nûh şehri geri almayı başardı. Semerkant 999’da tekrar Karahanlıların eline geçti. XI. yüzyılın ilk yarısında hânedan mensuplarının mücadelelerine sahne olan şehir devletin 1046’da ikiye bölünmesi sırasında Batı Karahanlılar’da kaldı. 1052’de tahta oturan Tamgaç Han, Semerkant’ı Batı Karahanlı Devleti’nin başkenti yaptı.

MOĞOL İSTİLASI

1074 ve 1089’da Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından hâkimiyet altına alınan Semerkant XIII. yüzyılın başlarında Hârizmşahlar’ın egemenliği altına girdi. Semerkant’ı devletinin başkenti yapan Hârizmşah Alâeddin Muhammed b. Tekiş, Moğol Hükümdarı Cengiz Han’ın önünde tutunamadı. Buhara’dan sonra Semerkant üzerine yürüyen Cengiz Han kuşatmanın dördüncü günü Mart 1220’de teslim olmak zorunda kalan şehri tahrip etti. Direnenlerin tamamı katledilirken halkın önemli bir kısmı şehirden sürüldü. Semerkant bir asırdan fazla bir süre bu tahribatın izlerini silemedi. 1350 yılında şehri ziyaret eden İbn Battûta harabeler arasında ancak az miktarda meskûn ev gördüğünü ve şehri çevreleyen surun neredeyse yok olduğunu kaydeder.

TİMUR’UN BAŞKENTİ: SEMERKANT

XIV. yüzyılın son çeyreğine kadar Moğol hanlarının mücadelesi yüzünden sıkıntılı bir dönem yaşayan Semerkant’ın yeniden imarı ve ikinci parlak dönemi, 1369 yılında Mâverâünnehir’i hâkimiyeti altına alan Emir Timur’un Semerkant’ı kendisine başkent yapması ve çeşitli bölgelerden âlim ve sanatkârları burada toplaması ile başladı.


Emir Timur’un kabri, Semerkant, Özbekistan.

Günümüze ulaşan tarihî yapılar daha çok Emir Timur ve torunlarının eserleridir. 1405’te Semerkant’a gelen İspanyol elçisi Clavijo seyahatnâmesinde şehirdeki sarayları, bahçeleri, âbidevî yapıları geniş bir şekilde anlatmıştır.

SEMERKANT GÖZLEMEVİ - ULUĞ BEY RASATHANESİ NEREDE?

Uluğ Bey tarafından yaptırılan Çihilsütun adlı sarayla meşhur rasathâne bu dönemin en önemli eserleri arasındadır.


Uluğ Bey Rasathanesi, Semerkant, Özbekistan.

Editörün notu: Uluğ Bey Rasathanesi, 1421 yılında Timur İmparatorluğu’nun dördüncü Sultanı Uluğ Bey tarafından yaptırılan 3 katlı bir gözlem evidir. Rasathanede devrin ünlü astronomları Ali Kuşçu, Bursalı Kadızade Rumi, Gıyaseddin Cemşid çağdaşları ile birlikte çalıştılar.

1497, 1501 ve 1511 yıllarında belirli sürelerle şehre hâkim olan Bâbür, hâtıratında Semerkant’ın o zamanki ihtişamını ve yapılarını tasvir etmiştir.

SEMERKANT’A EN UZUN SÜRE HAKİM OLAN DEVLET: ŞEYBANİLER

1500’de Özbek Hükümdarı Şeybânî Han tarafından ele geçirilen Semerkant, 1868 yılına kadar Özbek hanlarının idaresi altında kaldı.


Uluğ Bey Medresesi, Semerkant, Özbekistan.

Ülkeyi Buhara’dan yöneten Özbekler daha çok başkentlerinin imarı ve gelişmesine önem verdiler. Semerkant bu yüzden ihmal edildi ve Buhara’nın gölgesinde kaldı.

SEMERKANT’IN İŞGAL EDİLMESİ

Mâverâünnehir topraklarında ilerleyen Ruslar 14 Mayıs 1868’de Semerkant’ı zaptederek Türkistan genel yönetim bölgesine dahil ettiler. 1871’den itibaren Timur’un inşa ettiği şehrin batısında yeni bir şehir yükseldi. Şehir daha sonra Hazar denizi ötesi demiryoluna bağlanınca bir yol kavşağı olarak yeniden eski canlılığına kavuşmaya başladı. Semerkant’ın 1900’de 58 bin olan nüfusu 2001’de 360 binlere kadar çıktı.

SEMERKANT HANGİ ÜLKENİN SINIRLARI İÇİNDEDİR?

Bugün Semerkant, 1 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilân eden Özbekistan Cumhuriyeti’nin on iki yönetim birinin merkezi olup ekonomisi büyük ölçüde çevresindeki tarıma dayanır, sanayi de gelişmiştir. Zerefşân vadisinin sulanabilen kesimlerinde daha çok pamuk ekilir; bunun yanında buğday, çeşitli meyveler, üzüm, tütün ve pirinç yetiştirilir. İpek böcekçiliği de gelişmiştir. Hafif sanayi kuruluşları yönetim merkezi Semerkant’ta toplanmıştır. Dokumacılık, meyve ve sebze konserveciliği, traktör ve otomobil parçaları imâlatı başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Ayrıca halısı ve seramiğiyle de ünlüdür.

SEMERKANT NÜFUSU

Nüfusun dörtte üçünden fazlasını Özbekler, diğer bölümünü Ruslar, Tatarlar ve Tacikler oluşturur.

SEMERKANT’TA GEZİLECEK YERLER

  • Uluğ Bey Medresesi,
  • Bibi Hanım Camisi,
  • Afrasiab Müzesi,
  • Gur Emir Türbesi,
  • Khodja Akhror,
  • Uluğ Bey Gözlemevi,
  • Siyop Bozori Pazarı,
  • İpek Halı Fabrikası,
  • İmam Buhari Anıt Kompleksi,
  • Hazreti Davut Mağarası

SEMERKANT’TA YAŞAMIŞ ALLAH DOSTLARI

  • İmam Buhari (k.s.) Kimdir?

Muhammed el-Buhârî diğer adıyla İmam Buhari, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra en güvenilir kitap kabul edilen halk arasında Sahih-i Buhari, “el-Câmiu’s-sahîh” adlı eseriyle tanınmış büyük muhaddis.

  • İbni Hibban (k.s.) Kimdir?

İbni Hibban, Müslüman alim, muhaddis, tarihçi, birçok meşhur eserin yazarı ve “Horasan Şeyhi”dir. İbn Hibban Semerkand’ın kadı vekilliğini yapmış, fıkıh, hadis-i şerif, astronomi, tıb, vs. disiplinlerde tecrübe sahibiydi. İslami ilimleri zamanın ünlü bilim adamları ile okumuştur.

  • İmam Mâtürîdî (k.s.) Kimdir?

İmam Mâtürîdî ya da tam adıyla Ebû Mansûr Muhammed bin Muhammed bin Mahmûd el-Mâtürîdî es-Semerkandî, Hanefi mezhebinden olanların itikad imamı, İslam alimi. Kurucusu olduğu kabul edilen itikadî mezhep “Matûridilik” olarak anılır.

  • Necmeddin en-Nesefî (k.s.) Kimdir?

Necmeddin en-Nesefî; Hanefî fakihi, muhaddis, müfessir, kelâmcı. Karahanlılar döneminin önde gelen âlimlerinden biri olan Nesefî çeşitli ilim dallarında eserler kaleme aldı. Kuvvetli hâfızası, keskin zekâsı ve çok sayıda hadis ezberlemesi sebebiyle “Müfti’s-sekaleyn” ve “Necmüddîn” lakapları yanında “hâfız” unvanıyla da anıldı.

  • Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî (k.s.) Kimdir?

es-Sünen adlı eseriyle tanınan hadis, tefsir ve fıkıh âlimi. Dârimî son derece zeki, yumuşak huylu, güvenilir bir kimse idi. Ahmed b. Hanbel onun kanaatkârlığını anlatırken, “Ona servetler sunuldu, fakat iltifat etmedi” derdi. Tefsir ve fıkıh sahalarında da otorite olmakla beraber daha çok hadis ilmindeki geniş bilgisi ve titizliğiyle tanınmış, hicrî III. yüzyılda hadis ilminin merkezi haline gelen Horasan bölgesinde yetişen âlimlerin önde gelenlerinden biri olmuştur.

  • Ebü’l-Leys es-Semerkandî (k.s.) Kimdir?

Fakih, müfessir ve sûfî. Ebü’l-Leys es-Semerkandî özellikle vaaz, nasihat ve ilmihal türündeki eserleri sayesinde İslâm dünyasında en çok tanınan âlimlerden biri olmuştur.

  • Bahâeddin Nakşibend (k.s.) Kimdir?

Hâce Muhammed Uveysi’l Buhârî, Nakşibendi tarîkatının kurucusu, büyük mutasavvıf, evliya. Şah-ı Nakşibend veya Bahaddin lakapları ile anılır. Altın Silsile’de Muhammed Baba Semmasi ile Seyyid Emir Külâl’ın talebesidir.

  • Ubeydullah Ahrâr (k.s.) Kimdir?

Ubeydullah Ahrâr, Nakşibendî şeyhidir. Ubeydullah Ahrâr ile devam eden Nakşibendiyye silsilesine Ahrâriyye adı verilmiştir. Halka bizzat yardım eden Ubeydullah Ahrâr gençliğinde Semerkant’ta bazı hastalara hizmet etmiştir. Halkı sultanların zulmünden korumak için sultanlarla iyi ilişkiler kurmuş, savaşın eşiğine gelen yöneticileri barıştırarak halkı katliamlardan korumuş, bir hükümdarın yanında bulunup onun dine aykırı davranışlarını ve zulümlerini engellemenin, bir mazlumun gönlünü hoş etmenin nâfile ibadetlerden daha üstün sayıldığını söylemiştir. Ayrıca çalışıp kazanmaya önem verir, kimseden hediye kabul etmezdi.

  • Yakub-i Çerhî (k.s.) Kimdir?

Yakub-i Çerhî, Nakşibendî şeyhidir. Yakub-i Çerhî sâlihlerle sohbete önem vermiş, insan gönlünün bu sayede mâsivâdan kurtulacağını vurgulamıştır. Hafî zikrin ısrarlı bir savunucusudur. Tasavvuf yolunda bazılarının riyâzet ve mücâhede usulünü tercih ttiğini, bazılarının mücâhedeye devam etmekle birlikte Allah’ın lutfuna daha çok güvendiğini ve bu ikinci grubun amacına daha çabuk ulaşacağını söyler. Çerhî’nin tasavvufî düşüncesinde ricâlü’l-gayb anlayışının önemli bir yeri vardır.

SEMERKANT NEREDE? - HARİTA

Not: Haberde Prof. Dr. Osman Aydınlı’nın Semerkant, DİA çalışmasından yararlanıldı.

İslam ve İhsan

ULUĞ BEY KİMDİR?

Uluğ Bey Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.