Sen Misk misin, Amber misin?
Şeyh Sâdî, “Gülistan” adlı eserinde güzel kokulu “kil”in hikâyesini anlatıyor.
Şeyh Sâdî, sâlih ve sâdıklarla ünsiyet netîcesinde meydana gelen “aynîleşme”yi “Gülistan” adlı eserinde temsîlî bir şekilde şöyle hikâye eder:
SEN MİSK MİSİN, AMBER MİSİN?
“Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil verir. Kilden, rûhu okşayan enfes bir râyiha yayılır. Adam kile sorar:
“-A mübârek! Senin güzel kokunla mest oldum. Haydi söyle, sen misk misin, amber misin?”
Kil ona cevâben şöyle der:
“-Ben misk de amber de değilim. Alelâde bir toprağım. Lâkin, bir gül fidanının altında bulunuyor ve gül goncalarından süzülen şebnemlerle her gün ıslanıyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu râyiha, o güllere âittir.”
İşte bu misâldeki mânânın da işâret ettiği üzere, samîmiyet, teslîmiyet ve tevâzû ile gönüllerini Hak dostlarının önüne serenler, tâlibi oldukları güzelliğin akislerine bir tecellîgâh hâline gelirler. Tıpkı gökteki ayın, kendine ait bir ziyâsı olmamasına rağmen, güneşe dönük olan yüzünün aldığı nûr huzmelerini aksettirmek suretiyle güneşin bir hususiyetinden hisse alması gibi böyleleri de beşeriyetin zulümât ile kararmış gecelerine –âdeta- parlak birer kandil olurlar. (Osman Nûri Topbaş, İmandan İhsâna Hak Yolculuğu, Erkam Yay.)