Şeriat, Tarikat ve Hakikat Mertebeleri Arasındaki Farklar
Dîni idrâk edip yaşamak hususundaki kalbî derinlik ve edep farkını göstermesi açısından şeriat, tarikat ve hakikat mertebeleri arasındaki farklar.
Asgarî ölçüleri esas alan “şerîat” dairesinden daha fazlasına istîdâdı olanlar için, “tarîkat ve hakîkat” mertebeleri vardır. Kul, Cenâb-ı Hakk’a yakınlık kazandıkça gönlünde apayrı ufuklar açılır ve avam insanlara göre çok daha hassas ölçülerle hayatını tanzim eder.
DİNİ İDRAK EDİP YAŞAMAK HUSUSUNDA KALBİ DERİNLİK VE EDEP FARKI
Dîni idrâk edip yaşamak hususundaki bu kalbî derinlik ve edep farkını, şu meşhur misallerle hulâsa edebiliriz:
Şerîatte senin malın senin, benim malım benimdir.
Tarîkatte senin malın senin, benim malım da senindir.
Hakîkatte ise ne senin malın senin, ne de benim malım benim; hepsi Allâh’ındır.
Yine:
Şerîatte doyduktan sonra yemek israftır.
Tarîkatte doyuncaya kadar yemek israftır.
Hakîkatte ise kifâyet miktarını Allâh’ın huzûrundan gâfil olarak yemek israftır.
Nitekim bazı sahâbîler, Rasûlullah sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz’in terbiyesinde öyle bir mânevî seviyeye ulaşmıştı ki Abdullah bin Mesut radıyallâhu anh bu durumu:
“–Biz yenilen lokmaların tesbihlerini duyar hâle gelmiştik!” sözleriyle ifade etmiştir.[1]
Dipnot:
[1] Buhârî, Menâkıb, 25.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, İslam Tefekkür Ufku, Erkam Yayınları