Şerrin Anahtarı

Hased, tedavisi mümkün olmayan en mühlik hastalıklardandır. Hasedci kimse başkasının iyiliğine ve elindeki nimete üzülür, hatta onun elden gitmesini ister. Gitmediğinde üzüntüsü artar. Hükemâ der ki: “Hased öyle bir iç rahatsızlığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Meğer ki nusret-i ilâhiye tahakkuk ede.”

Allah Rasûlü -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır:

– Hasedden kaçınınız. Ateş odunu yakıb mahvettiği gibi hased de hasenâtın mahvına sebeb olur. (Camiu’s-sağîr.)

– Sirkenin balı ifsâd ettiği gibi, hased de mü’minin imânını ifsâd eder. (Menâvi)

Ebû Hüreyre radıyallahü anh’dan:

– Biribirinize buğz etmeyiniz, hased etmeyiniz, biri birinizi kıskanmayınız, alış verişte ara kızıştırmacılık yapmayınız, kardeşler olarak Allah'ın kulları olunuz.

İbni Vefâ kuddise sirruh buyurur:

– Sakın Allah-ü Teâlâ’nın lutfuna mazhar olmuş ve senden üstün kılınmış bir kimseye hased etme. Çünkü hasedin sebebiyle Allah-ü Teâlâ’nın gadabına uğrayabilirsin. Çehren değişib, kötü âkıbetlere düşebilirsin. Nitekim Âdem Aleyhisselâm’a hased edib böbürlenerek secde etmeyen iblis mel’un oldu.

Ey Âdemoğlu! Sen iyi sıfatlara sahib olduğun müddetçe, aslından ayrılmamış olursun. İyi sıfatların yerini kötü sıfatlara terk edersen, sendeki insânî vasıf, şeytânî sûrete döner.

KİMSEYE HASED ETMEDİ

Rivayete göre Mûsa Aleyhisselâm arşın gölgesinde, bir adamın oturduğunu gördü. Adama heves etti. “Bu adam Allah katında iyi bir insandır” dedi. Ve sonra “Ya Rabb bu adam kimdir? Adı nedir?” diye sordu. Allah-ü Teâlâ adını vermedi yalnız “Üç amel ile bu mertebeye ulaştığını sana bildireyim.” buyurdu ve bu üç ameli şöyle bildirdi.

* Kimseye hased etmedi.

* Baba ve annesine âsî olmadı.

* Bir de söz gezdirmedi (nemmamlık etmedi) buyurdu.

Zekeriyya aleyhisselâm da Allah-ü Teâlâ’nın şöyle buyurduğunu haber veriyor:

– “Hased eden; benim nimetime düşman olan, kazama kızan, kullar arasındaki taksîmâtıma razı olmayan kimsedir.”

Hasan Basrî kuddise sirruh:

– Ey insanoğlu, niçin kardeşini çekemiyorsun? Ona verilen onun hakkı ise, Allah-ü Teâlâ’nın ikram ettiği kimseye kızmaya ne hakkın var? Şâyet hakkı değilse, cehenneme girecek adamın nesine çekememezlik edersin? demiştir.

Şeyh Reslan ed-Dımeşkî kuddise sırruh şöyle buyurur: Hased her türlü şerrin anahtarıdır. Gadâb (hiddet) insanı özür dilemeye ve ayağının sürçmesine sebeb olur.

Hârun Reşid’in yaygısı üzerinde, “Rızık ezelde taksim edilmiştir. Harîs mahrûmdur. Bahîl mezmûmdur. Hasûd mağmûmdur. Yani hased edici daima gamlı, kederli, dertlidir” yazılı idi. (Riyad ün Nâsihîn, Muğnî Tefsiri)

Hased: Tedavisi mümkün olmayan en mühlik hastalıklardandır. Hasedci kimse başkasının iyiliğine ve elindeki nimete üzülür, hatta onun elden gitmesini ister. Gitmediğinde üzüntüsü artar. Hükemâ der ki: “Hased öyle bir iç rahatsızlığıdır ki, ona hiç bir doktor çare bulamaz. Meğer ki nusret-i ilâhiye tahakkuk ede.”

MÜMİN HASED EDER Mİ?

Adamın biri Hasan Basrî kuddise sirruh’a

– Mü’min hiç hased eder mi? diye sordu. Cevaben:

– Yakûb aleyhisselâm’ın oğullarını unuttun mu? Elbette mü’min hased eder. Yalnız içinden geçen bu çekememezliğe diliyle veya eliyle katılmadıktan sonra o kadar zararlı olmaz, dedi.

Hased nefsin mezmum ahlâkındandır. Tevhid ve ezkâra çok devam etmek sûretiyle bunların izâlesine çalışmak gerekdir. Allah-ü Teâlâ’nın âsârına ve işâretlerine ve ihtarlarına dikkat edib uyanmak ve bu illetten kurtulmaya çalışmak bir vecîbedir. Şunu bilmelidir ki; ilimde, ahlâkda ve sair fazilet sıfatlarında, insanların makam ve mertebelerinin farklı olması, onlar için bir rahmettir. İnsanların makam ve mertebelerinin farklı olması ise aziz ve âlim olan Allah-ü Teâlâ’nın ezelde takdiriyle olmuştur.

Allah-ü Teâlâ herkese nasiblerine göre vermişdir. Eğer sana gelecek bir şey varsa başkasına gidemez. (Haşa) Cenâb-ı Allâh’a mı kin tutuyorsun?

Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-4. s. 176-183

Kaynak: Sâdık Dânâ, Altınoluk Dergisi, 382. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.