Sesin ve Sözün Sırrı Var

Aile Hayatımız

Söz mukaddestir. Biizler bir çift sözle müslümanlığımızı te’yid ettik, safımız belli oldu. Öyleyse ağzımızdan çıkan her söz, akıbetimizi belirleyen bir âmildir.

Canım Kızım;

“Amel defterini kapatmayan âmillerden bir tanesi de, arkada bıraktığın hayırlı evlattır.” (Bkz. Müslim, Vasiyyet, 14) hadîs-i şerîfince, seninle sohbete önem veriyor, buna kalem ve kâğıdı da şâhit kılmak istiyorum.

Seninle konuşmamız gereken önemli konulardan bir tanesi de, sesin ve sözün mukaddesliği, sırrın muhafazasıdır.

Aziz evlâdım;

İnsan-ı kâmil olmak zor, ama bir o kadar da mûteber bir meziyettir. Doğumdan ölüme kadar bunun mücadelesini verir, ruhla nefis… Âlemlerin Rabbi’nden lûtfedilen “nefha” ve onu temsil eden rûh, nefse gâlip geldiği nisbette kemâlât yaşanır; böylece güzellikler yayılır etrafa… “Hayır” söylenir, “hikmet” konuşulur dâimâ… Dokunulan gönüller yeşerir, neşv ü nemâ bulur. Ardından râyihalar hissedilir, asırlarca…

ÇİRKİN VE MAHREM SÖZ VE DAVRANIŞLARI GİZLE

Güzel Kızım;

İkram sahibi, cömert, seven, sevilen, sayısız lütuflar ikrâm eden Âlemlerin Rabbi’nin bir ismi de “es-Settâr”dır. Ayıpları gizleyen, günahları örten, saklayan... Binâenaleyh Rabbimiz, insanların da işitip şâhit oldukları her şeyi fâş etmelerini, açığa vurup dillendirmelerini istemez. Çirkin veya mahrem söz ve davranışları kapatanları, gizleyenleri sever.

İnsanoğlu câhildir, zayıftır, bedbindir çünkü… Anlık bir gafletle nefsine uyup büyük hatalar, günahlar yapabilir. Akabinde pişman şekilde tevbe ettiği takdirde “el-Ğafur” olan “et-Tevvâb” olan “el-Afüvv” olan Rabbimiz; affeder, örter o kulunun günahlarını… Ama buna insanların şahit kılınmaması evlâdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- bu konuda:

“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu düşmana teslim etmez. Kim bir kardeşinin ihtiyâcını karşılarsa, Allah da onun ihtiyâcını karşılar. Kim bir müslümanın herhangi bir sıkıntısını giderirse, Allah da onun kıyâmet günündeki sıkıntılarından birini giderir. Kim bir müslümanın ayıbını örterse, Allah da kıyâmet gününde onun ayıplarını örter.” (Buhârî, Mezâlim, 3; Müslim, Birr, 58) buyurmuştur.

Büyüklerimiz de dâimâ:

“-Zehebini, zıhâbını ve mezhebini gizli tut!” diye nasihat ederler.

Zeheb, altındır biliyorsun. Bunun varlığını konuşmak hoş değildir. Zıhab, dînî ve siyâsî görüş; mezhep ise, işlerde tutulan yol demektir. Binâenaleyh, ellerimiz altında bulunan şeyleri dahî konuşmak, sözün israfıdır.

Söz mukaddestir, yavrum. Bilirsin bizler bir çift sözle müslümanlığımızı te’yid ettik, safımız belli oldu. Öyleyse ağzımızdan çıkan her söz, akıbetimizi belirleyen bir âmildir. Allah Teâlâ:

“İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında onu gözetleyen ve dediklerini kayda geçiren bir melek hazır bulunmasın.” (Kâf, 18) buyurmaktadır.

"KİŞİYE YALAN OLARAK HER DUYDUĞUNU SÖYLEMESİ YETER"

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- ise: “Kişiye yalan olarak, her duyduğunu söylemesi yeter.” (Müslim, Mukaddime, 5) buyurmuştur.

Sır olarak verilen sözlerin korunmaması ise, münafıklık alâmetidir. Emîn ve güvenilir olmak; verilen emanetlerin, söylenen sözlerin, şâhit olunan hâdiselerin hepsini kapsar. Bunların içinde “söz” ve “sır”; ayrı bir ehemmiyet arz eder. Nitekim bunda hem mü’minliğimiz, hem kemâlimiz sınanmaktadır. Mü’min, verilen emaneti muhafaza ettiği gibi, kâmil insan da ağzına gelen her sözü söylemez. Az konuşur, hikmet konuşur. Sahâbeden Amr bin Âs -radıyallâhu anh-:

“Kalpler sırların saklandığı yerlerdir. Dudaklar o yerin kilidi, diller de anahtarıdır.” buyurmuştur.

Anahtar, dâimâ kilitli yerlerde, dudaklar arasında saklı tutulmalıdır. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Kim bana iki dudağı ve iki bacağı arasındaki organını koruma garantisi verirse, ben de ona cenneti garanti ederim.” (Buhârî, Rikâk, 23) buyurduğu unutulmamalıdır.

GÖZLERİNİZİ VE SÖZLERİNİZİ YALNIZ EŞİNİZE AÇIN

Güzel kızım;

Okuyarak her meslek kazanılır da, kemâlât kazanılmaz. Hatta insan-ı kâmil olmak için biraz da ümmî olmak gerekir. Gözü gönlü fazla açmamak, sesi-sözü ölçüsüz uzatmamak, nefsi biraz mahfuz bırakmak gerek... Bilirsin, çok değerli eşyalar, kat kat sarılır.

Kadın da işte biraz öyle olmalıdır. Küçücükken tertemiz yuvalar için büyütülen kızlar, evlendikten sonra da gözlerini ve sözlerini yalnızca eşlerine açmalıdırlar. Bedenleri ve yürekleri gibi, sesleri ve sözleri de mahrem kalmalıdır. Nitekim bir kadın, mahfûz ve kâmil olursa evi, eşi, çocukları, torunları, hattâ mahallesi de korunmuş ve kemal ehli olur. Bilirsin, kadın, tarih boyunca insanlığı yönlendirmiş; sesiyle, sözüyle, icraatlarıyla toplumda dâimâ baş aktör olmuştur. Yakın tarihimiz Osmanlı Devleti’nde de vâlide sultanların, câriyelerin tesiri inkâr edilemez bir gerçektir… Bu vesile ile İmam Gazâlî, “Eyyühe’l-Veled: Ey Oğul!” isimli eserinde, yuva kurulması tavsiye edilen kadınların özelliklerini şöyle anlatmıştır:

“Ey oğul!

Kadınların bir kısmı sevimli ve merhametlidir. Hayatını bu vasıflı kadınlarla birleştir. Bunlar, bereketli ve feyizli olur, soylu çocuklar doğurur.

Kendisine her zaman güvenilir. Komşuları arasında itibarlıdır.

Âile sırlarını korur, kimsenin yanında açmazlar.

Cömerttir, elleri açıktır. Bağırıp çağırmaz, alçak sesle konuşurlar.”

Kızım, her zaman söylerim; âile küçük bir devlettir. Sen devletin temellerini sıkı tutar, harcını kıvamlı kararsan, o devlet kolay kolay yıkılmaz. Gün gelir fırtına çıkar, deprem olur, ama sevgi ve sadakat, onu her türlü tehlikeden korur. Âile içinde var olan her şey, dört duvar arasında gizli kalmalıdır. Hazret-i Ali -radıyallâhu anh-:

“Sır, yani içinde sakladığın şey, senin esirindir; açıklayınca sen onun esiri olursun!” buyurmuştur.

Âlemlerin Rabbi, eşleri birbirleri için ayıp ve eksiklerini kapatan elbise olarak tasvir etmiştir. Âyet-i kerîmede:

“…Kadınlar sizin için elbise, siz de onlar için elbisesiniz…” (el-Bakara, 187) buyrulmuştur.

SAĞIKLI VE MUTLU AİLEOLMANIN TEMELİ ÜÇ "S" İE BAŞAR

Âile sırlarını yayanlar; hem dünyada, hem âhirette iyi görülmezler. Özellikle bu tür kadınlar için âhirette çok büyük cezalar vardır.

Aziz evlâdım;

Sağlıklı ve mutlu âile olmanın temeli, üç “S” ile başlar. Sevgi, saygı ve sadâkat!..

Sevgi, Âlemlerin Rabbi’nden lûtfedilen büyük bir nimettir. Kıymetini iyi bil.

Saygı, insanın kemâlâtını sergiler. Çok titizlik göster. Ne kadar saygı duyarsan o kadar saygı görürsün.

Sadakat ise, ekilen çınara hayat suyu vermek gibidir. Eşler birbirlerine ne kadar sâdık kalır, birbirlerini ne denli örterler, sırlarını korurlarsa, o denli sağlıklı ve kuvvetli olurlar.

Âlimlerimiz de bu konuda şöyle öğüt vermişlerdir:

“Ey oğul! Malını hak yolunda dağıtırken cömert ol. Sırlarını vermekte cimri ol. Çünkü kişinin cömertliğinin en güzeli, iyilik yolunda infak etmesi; cimriliğin en güzeli de sırları hususunda cimri olmasıdır.”

Göz aydınlığı yavrum; Kur’ân ahlâkıyla yoğrulmuş güzel bir ömür geçirmen ve sıcak bir yuva kurman temennîsiyle… Allâh’a emanet ol!

Kayna: Seher Küçük, Şebnem Dergisi, 141 Sayı