Sev ve Takip Et!

Kamil bir imana sahip olabilmek ancak Hz. Peygamberi (s.a.v.) kendi nefsimizden daha fazla sevmemizle mümkündür. “Peygamber; müminler için kendi öz nefislerinden daha evladır” ayeti kerimesi ile kulların göz bebeği Hz. Peygambere (s.a.v.) mutlak bir öncelik tanınması, mümince yaşarken her davranışın bu şuuru içermesi gerektiği belirtiliyor. Onun ümmetinden olan, Onun tebliğine iman etmiş herkes kulluğu en yüksek ve kamil manada temsil eden Hz. Peygamberi (s.a.v.) kendisine örnek almalıdır.

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

"Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır..." (Ahzâb, 6)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

"Biriniz beni anasından, babasından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe gerçek mü'min olamaz." (Buhârî, Îmân 8)

Bir ağaç yeşerdiğinde dalları yukarı doğru boy verir. Meyveye verdiğinde ise, ağırlaşan dallar toprağa doğru sarkar. Bu dünyadaki hiç kimse Efendimiz (sav) kadar çok meyve vermemiştir. Bu yüzden onun tevazuu en derinlere kadar inmiştir. Bizler Onun asil karakterinin, üstün vasıflarının mirasçısı olduğumuzda, omuzlarımıza yüklenen ilahi mesuliyetlerin ağırlığını da fark ederiz. İşte bu sebeple Hz. Mevlana bir rubaisinde “Ben O’nun yolunun toprağıyım, O’nun ayağının tozuyum…” demiştir.

Hz. Mevlana şöyle buyurur; “Dinim aşktır benim.” “Ben Kuranın kölesi, Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum.” “Ben aklımı Mustafanın hükümleri önünde kurban ettim.”

Büyük İslam Velisi Rabiatül Adeviye ise şöyle demiştir: “Siz Allah’a itaat etmediğiniz halde Onu sevmekten söz ediyorsunuz; Hayatım üzerine yemin ederim ki bu oldukça acayip bir şey. Eğer siz sevginizde samimi olmuş olmuş olsaydınız, ona itaat ederdiniz. Çünkü aşık olan sevdiğine itaat eder.” Tüm yapıp ettiklerimizin Sevgilinin arzusuna uygun olup olmadığından endişe etmeliyiz. Bütün düşünce, his, hareket ve davranış biçimlerimiz O’na olan sevgimizin ispatı olmalıdır. Allah’ı sevmek tam bir teslimiyet, tevazu, itaat ve O’na karşı hicabı gerektirir.

Sevdiğiniz vakit, “Ben Şeytanımı Müslüman ettim” diyen O Zatın teslimiyet aşkının varisçisi olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, ‘Namaz gözümün nuru’ diyen O Zattan ibadet etme zevkini devralmış olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, anlatılamaz bir yakınlık boyutunda, en yüce tecrübe olan miracı yaşadıktan sonra dünyaya dönen, bütün kulların gözbebeği olan O Zattan en yüksek mevki olan “gerçek kulluğa” intikal ettirmiş olursunuz.

Sevdiğiniz vakit, “Affet, onlar bilmiyorlar”, “Ben de sizin gibi bir beşerim” diyerek, sonsuz bir şefkat, sınırsız bir tevazunun en güzel örneğini sergileyen O Zattan bu en değerli içsel hazineleri tevarüs ettirmiş olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, “Fakirliğimle övünürüm” diyen, Allah’dan fakir olarak yaşamayı, fakir olarak ölmeyi ve fakir olarak diriltilmeyi dileyen O Zattan fakirlik sevgisini tevarüs ettirirsiniz.

Sevdiğiniz zaman, tüm evrene rahmet vesilesi olarak gönderilen O Zattan evrenselliği miras olarak alırsınız.

Sevdiğiniz zaman, güzel ahlakı tamamlamak, iyi davranışları mükemmelleştirmek için gönderilmiş olan O Zattan mükemmelliği devralmış olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, hakkında, “Sen olmasaydın Ey Habibim, alemleri yaratmaz, varlık aynasına nazar kılmazdım” denilen O Zata bağlandığınızı hisseder, “Ümmetim” demekten, “Ümmetini” dilemekten asla vazgeçmeyen O Zatın takipçisi olursunuz.

Sevdiğiniz zaman, “Allah beni rahmetiyle kuşatmasaydı, ben bile kendi amellerim vesilesiyle kurtuluşa erenlerden (cehennem azabından veya Allah’ın cezasından selamet bulanlardan) olamazdım” diye buyuran O Zatın peşinden gidersiniz.

Sevdiğiniz zaman, Allah’a duyduğu sevgiyi gecenin büyük bir bölümünü ibadet ederek, gözyaşları içerisinde “teheccüd” kılarak ifade eden O Zatın peşinden gidersiniz.

Sevdiğiniz zaman, tüm insani erdem ve faziletleri kendisinde toplayan O Zatın güzelliğinin esiri oluverirsiniz.

Kaynak: Rabia C. Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Mart-2012

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.