“Sevakin Adası” Nerede, Neden Önemli?

Sevakin nedir? Sevakin Adası nerededir? Sevakin Adası’nın tarihi önemi nedir? İşte 19. yüzyıla kadar Osmanlı toprağı olan Sevakin Adası...

19. yüzyıla kadar Osmanlı toprağı olan Sevakin Adası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Sudan ziyaretinde en ilgi çeken duraklarından biri oldu.

Sudan ziyareti kapsamında ülkenin kuzeyindeki Port Sudan'dan Sevakin Adası’na geçen Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansının (TİKA) restore ettiği Hanefi Camisi'nde namaz kıldı.

ERDOĞAN SEVAKİN ADASI’NI NEDEN İSTEDİ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19. yüzyıla kadar Osmanlı'nın toprağı olan Sevakin Adası’nın tarihi önemine vurgu yaparak, “Sevakin Adası’nı bize belli bir süre tahsis etseniz de biz bu adayı aslına uygun olarak yeniden inşa ve ihya etsek. Ömer El-Beşir kardeşim 'tamam' dedi. Burayı inşa ve ihya ne demek biliyor musunuz? Burayı yerle bir edenlere şu cevabı vermiş olacağız. Siz geldiğiniz buraları yerle bir ettiniz. Sizin o buraları yerle bir etmeniz, bizim sakalımızı tıraş etmeye benzer. Unutmayın ki biz burayı öyle bir inşa ve ihya edeceğiz ki kesilen sakal çok daha gür biter, siz bunu göreceksiniz.” dedi.

Türkiye, 2011’den bu yana adayı turizm sektörüne kazandırmak isteyen Sudan’a destek veriyor. TİKA, adada Hanefi ve Şafi camilerinin yer aldığı kompleksin restorasyonunu ve çevre düzenlemesini tamamladı.

Osmanlı İmparatorluğu döneminde 1821'de inşa edilen ve gümrük işlemlerinin yapıldığı tarihi binayı da aslına uygun restore eden TİKA, binanın önüne ayrıca seyir iskelesi inşa etti. Kurum, Muhafaza Binası'nın yenileme çalışmalarına 2016'dan bu yana devam ediyor.

SEVAKİN ADASI NEREDE?

Sudan’ın kuzeydoğusunda, Kızıldeniz kıyısında bir liman kenti olan Sevakin Adası, Türkiye için tarihi öneme sahip.

Sevakin Adası (TİKA - Anadolu Ajansı)

AFRİKA’YA AÇILAN KAPI

Yüzyıllar boyunca Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı olan ada, ticari ve ekonomik öneminden dolayı Sudanlılar tarafından “Afrika’ya açılan kapı” olarak nitelendiriliyor.

Sevakin Adası, geçmişte Nubye bölgesinin en önemli limanıydı. Osmanlı döneminde Kızıldeniz ve Hicaz'ın denizden gelecek tehlikelere karşı güvenliği Sevakin Adası üzerinden sağlanıyordu.

Sevakin Adası, bugünkü Eritre, Cibuti ve Kuzey Somali’yi kapsayan Habeş eyaleti valilerinin ikamet adresiydi.

TİCARETİN KİLİT NOKTASI

Yavuz Sultan Selim’in 1517’de Mısır'ı fethetmesiyle Türk topraklarına katılan ada, eyaletin merkezi konumundaydı. Kızıldeniz ve Hicaz'ın güvenliğini Sevakin Adası’ndan sağlayan Osmanlı İmparatorluğu, bölgeye önce kaleler ardından idari binalar, camiler, hanlar, hamamlar inşa etti. Kızıldeniz, “ticaretin kilit noktası” olan Sevakin Adası sayesinde “Osmanlı’nın iç denizi” haline geldi.

Adada tarihi Osmanlı Limanı'nın yanı sıra Gümrük Binası, Hanefi ve Şafi camileri gibi önemli eserler bulunuyor.

LOZAN ANTLAŞMASI İLE MISIR’A BIRAKILDI

1882'de İngilizler’in Mısır’ı işgaliyle fiilen Türk hakimiyetinden çıkan Sevakin Adası, 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması’nın 17. maddesi uyarınca İngiliz işgalindeki Mısır’a bırakıldı.

Ada, 1956 yılında, İngilizlere karşı bağımsızlığını kazanan Sudan topraklarının parçası oldu.

Afrika’dan hac kafilelerinin deniz yoluyla kutsal topraklara uğurlandığı Sevakin Adası’nda 40 binden fazla Sudanlı yaşıyor. Ekonomi ve altyapının yok denecek kadar az olduğu ada sakinleri, balıkçılık yaparak hayata tutunmaya çalışıyor. Ada sakinleri, iş bulma umuduyla son yıllarda Kızıldeniz eyaleti merkez şehri Port Sudan’a göç ediyor.

ESKİ GÜZELLİĞİNE KAVUŞMAYI BEKLEYEN OSMANLI MİRASI​

Sudan’ın doğusundaki Kızıldeniz sahilinde ülkenin en önemli limanı Port Sudan’ın güney tarafında kalan ve başkent Hartum’a 560 kilometre uzaklıkta bulunan, 66 metre rakıma ve 20 kilometrekare alana sahip Sevakin Adası’nda 370’den fazla yerleşim birimi ve hükümet kurumları yer alıyor.

Mazisindeki yüksek mimari düzey ve güçlü tarihin ardından gelen yıkımla adeta harabe şehre dönüşen mercan adası Sevakin, yeniden eski güzelliğine kavuşmayı bekliyor.

SEVAKİN NE DEMEK?

Adaya “Sevakin” adının verilmesine dair ise çeşitli rivayetler bulunuyor. “İskan” anlamındaki Sevakin olduğunu söyleyenlerin yanı sıra eski Mısır dilinde, “Şavahin” adının daha sonra Sevakin kelimesine dönüştüğü ileri sürülüyor.

Bunlar içinde en dikkati çeken adanın tarihinin Süleyman Peygamber dönemine dayandığı iddiası. Bu görüşü savunanlar Sevakin adının, hapishaneler anlamına gelen “Sucun” kelimesinden geldiğini ifade ediyor. Buna göre Süleyman Peygamber döneminde insanlardan ve cinlerden kanuna aykırı davrananlar bu adada hapis cezasına çarptırılıyormuş.

Adadaki mimari eserlerin yüksek olması nedeniyle “bu yapıları cinlerden başkası yapamaz” anlamına gelen “Seva- Cin (Cin Yapısı)” ifadesinin “Sevakin’e” dönüştüğü de konuyla ilgili ortaya konulan görüşler arasında yer alıyor.

HZ. SÜLEYMAN’DAN OSMANLI’YA UZANAN ENGİN TARİH 

Süleyman Peygamber ve Saba Melikesi Belkıs'tan Batlamyus, Yunanlılar, eski Mısırlılar ve Osmanlılara kadar uzanan derin bir tarihi zenginliğe sahip ada, geniş hayale imkan veren geçmişiyle engin bir egzotizm kazandırıyor.

Ebu Muhammed el-Hasan bin Ahmed El-Hemdani’nin 10’uncu asırda yazdığı tarih kitaplarındaki bilgilere göre, bugün Eritre’deki Massava kenti olarak bilinen Badi limanından vazgeçildikten sonra “eski bir belde” olan Sevakin’in yıldızının parladığı belirtiliyor.

İbni Battuta gibi önemli seyyahların da ziyaret ettiği Sevakin'in restoresinin, Türkiye’nin desteğiyle yapılması daha önce de konuşuluyordu. Ancak bu yönde ilk ciddi adım dün Erdoğan’ın bu kente yaptığı ziyaretle atılmış oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Sevakin Adası’nın belli bir süre Türkiye'ye tahsis edilerek aslına uygun yeniden inşasını talep etti. Sudan Devlet Başkanı Beşir de bunu memnuniyetle karşıladı.

Kaynak: AA

[caption id="attachment_124456" align="alignnone" width="864"] Sudan'ın kuzeydoğusunda, Kızıldeniz kıyısında bir liman kenti olan Sevakin Adası, ticari ve ekonomik öneminden dolayı Sudanlılar tarafından "Afrika'ya açılan kapı" olarak nitelendiriliyor. ( Murat Usubaliev - Anadolu Ajansı )[/caption]

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.