Sevelim Sevilelim Dünya Kimseye Kalmaz Sözünün Anlamı

Dünya hayatı, kısacık bir fasıldır. Hiç kimse burada kalıcı değildir. Bu kısacık devre-mülkte yapılacak en hayırlı işlerden biri; Allah için birbirini seven kardeşler olmak, geçim ehli olan ve kendisiyle hoş geçinilen örnek bir Müslüman olmak, gönüller fethedip hayır-dualar almak, kimseye bâr olmayıp herkese yâr olmak, böylece Allâh’ın yeryüzündeki şahitleri olan mü’minlerden bir hüsn-i hâl kağıdı alarak Hakk’ın huzûruna çıkmaktır.

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Gelin tanış olalım, işi kolay kılalım,
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz!

Kabirde ve âhirette pişman olunacak davranışlardan, fânî ve gelgeç menfaatler uğruna kalp kırmaktan, gönül yıkmaktan ve cedelleşmekten sakınmak îcâb eder. Bilâkis gönüller arasında yıkılmaz muhabbet köprüleri kurarak, İslâm kardeşliğinin huzur ve sükûnunu cemiyet plânında yaşayıp yaşatmaya çalışmak gerekir. Zira bu birlik ve beraberlik; nice hayırların celbine, nice şerlerin de def’ine vesîledir.

Mevlânâ Hazretleri buyurur:

“İnsanlarla dost ol. Çünkü kervan ne kadar kalabalık ve cemaati çok olursa, yol kesenlerin beli o kadar kırılır.”

Nitekim hadîs-i şerîfte de;

“Cemaatte rahmet, ayrılıkta azap vardır.” buyrulmuştur. (Münâvî, III, 470)

Sâlih dostlar edinmek, mü’min için tâlihlerin en büyüklerindendir. Zira nefs ve şeytanın, yalnız kişiyi aldatması çok kolayken, sâlihlerle beraber olanları yoldan çıkarabilmesi zordur.

İnsan, gerçek bir dostluğa giden yolu samimiyetle ararsa, bunun için pek çok vesîle bulabilir. En başta; “İnsan ihsâna mağluptur.” denilmiştir. Hakîkaten kendisine iyilik yapılan kimse düşmansa husûmeti azalır; ortadaysa yakınlaşır; yakındaysa muhabbeti artar. Dolayısıyla insanlara karşı ilk olarak “fedakâr ve cömert” olmak îcâb eder.

Yine bu hususta riâyet edilmesi gereken esasları Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle haber vermişlerdir:

“Seninle ilgisini kesenden sen ilgini kesme! Sana vermeyene sen ver! Sana kötülük edeni bağışla!” (Ahmed bin Hanbel, Müsned, IV, 148, 158)

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlim 11, Edeb 80)

“Selâmı yayınız, fakir ve yoksulları doyurunuz, böylelikle Azîz ve Celîl olan Allâh’ın size emrettiği şekilde kardeşler olunuz.” (İbn-i Mâce, Et’ıme, 1)

“Îmân etmedikçe Cennet’e giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de tam îmân etmiş olmazsınız. Size bir şey söyleyeyim ki onu yaptığınız takdirde birbirinizi seversiniz: Aranızda selâmı yayınız.” (Müslim, Îmân, 93)

Şunu unutmamak gerekir ki, bir şey vermeden karşılığını beklemek boşunadır. Nasıl ki tohum atılmayan ve sulanıp bakılmayan topraktan bir mahsul beklenemezse, gönül vermeden de gönül kazanılamaz. Sevmeyen insan, sevilemez. Dolayısıyla Yaratan’ından ötürü bütün insanlara, hattâ bütün mahlûkâta gönül hânemizi açmalı, şefkat, merhamet ve muhabbetimizi cömertçe ikram etmeli, İslâm’ın güler yüzünü sergileyerek gönüller fethetmeliyiz.

Hak dostlarının bu husustaki gönül ufkunu sergileyen şu hâdise ne kadar ibretlidir:

Mevlânâ Hazretleri’nin dergâhındaki bir sohbet esnâsında bir sarhoş çıkagelir. Dervişler onu inciterek dışarı çıkarmak isterler. Mevlânâ Hazretleri, o sarhoşun hakîkati aramak için dergâha sığınan bir insan olduğunu düşünerek, onu incitenlere hitâben:

“–Şarabı o içmiş, fakat siz sarhoş olmuşsunuz!” îkâzında bulunur.

İşte bütün mahlûkâta Hâlık’ının şefkat, merhamet ve muhabbet nazarıyla bakabilmenin müşahhas bir misâli…

Ayrıca; “Kusursuz dost arayan dostsuz kalır.” denildiği gibi, müslümanın vazifesi de, hatâ ve kusurdan sâlim kalamayan din kardeşlerini kendi hâline terk edip dışlamak değil, bilâkis onlara müsâmahakâr bir üslûpla el uzatarak, nezih bir hayata dönmelerine yardımcı olmaktır…

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Ocak, Sayı: 407

 

İslam ve İhsan

YUNUS EMRE HAZRETLERİ KİMDİR?

Yunus Emre Hazretleri Kimdir?

"ALLAH İÇİN SEVMEK" İLE İLGİLİ HADİS-İ ŞERİF

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.