Şeyh Sâdî-i Şîrâzî Hazretleri'nden Hikmetli Sözler ve Tavsiyeler

Şeyh Sâdî-İ Şîrâzî Hazretleri’nden hikmetli sözler ve tavsiyeler...

Hak dostları,  daha ziyâde, kimsenin uğramadığı dükkânlardan  alışveriş ederler. (Yani hâlini arz edemeyen muhtaçları sîmâlarından tanır, kimsesizlerin kimsesi olur, onların sesli ve sessiz feryatlarını işitir ve bir güneş gibi en kuytu yerleri dahî aydınlatırlar.)

CÖMERTLİK

  • Cömert kimse, meyve veren bir ağaç gibidir.
  • Cömert olmayan insan da dağdaki odun gibidir.
  • Yiyen ve yediren âlicenap bir insan, nâfile oruç tutup da kimseye bir şey vermeyen âbidden daha iyidir.
  • Allâh’ın sana lütuf ve ihsanda bulunmasını istiyorsan, sen de Allâh’ın kullarına iyilik et.
  • Malının zekâtını ver. (Sadaka ve infâkı ihmâl etme.)

–Unutma ki;

  • Bağcı, üzüm çubuğunun fazlasını budayıp keserse, çubuk daha çok üzüm verir.

VEFÂTINDAN SONRA BİLE

  • Eğer sen, yalnız kuru bir sûretten ibaret olursan, öldüğün zaman cismin gibi isminle de ölürsün.
  • Eğer kerem sahibi ve ehl-i hizmet olursan, ömrün, cesedinden sonra da fedâkârlığın ve gönüllere girdiğin kadarıyla devam eder.
  • Öyle fazîletli bir hayat yaşa ki, vefât ettiğin zaman insanlar;

«Bir güneş battı, bir yıldız kaydı!» diye seni rahmet ve hasretle yâd etsinler.

(Mü’minlerden âdeta bir hüsn-i hâl kâğıdı alarak âhirete irtihâl edebilmek, büyük bir saâdettir.)

KUDRETİNE GÖRE

  • Hak Teâlâ, kimseye iyilik kapısını kapatmamıştır. Şunu da bil ki, herkesin iyiliği kendi kudretine göredir.

Bir zenginin hazinesinden bir kantar altın vermesi, bir fakirin el emeğinden bir kırat vermesi kadar olamaz. Çekirge ayağı, karıncaya ağır yüktür.

NEFSÂNÎ ARZULAR ATEŞTİR

Babam, Rabbine rûhunu teslim ederken, bana şu nasihatte bulundu ve sonra da Allâh’ın rahmetine kavuştu:

«–Oğlum! Seni Allah’tan uzaklaştıran her türlü nefsânî arzu, korkunç bir ateştir, ondan sakın!

Cehennem ateşini kendin için alevlendirme! O ateşte yanmaya tâkatin yoksa, bugünden sabır ile o ateşe su dökmeye gayret et!»

  • İnsan dünyaya meyledince, bala düşmüş sinek gibi olur.
  • Başkalarının başına gelen felâketlerden ibret al ki, daha başkaları da senden ibret almasınlar.
  • Kulağına nasihat girmezse, ayağını bir gün zincire vurulmuş görürsün.
  • Nasihat dinlemeyen insan, (musîbetle) azarlanmak istiyor demektir.

NEFSÂNÎ ARZULAR ATEŞTİR

Babam, Rabbine rûhunu teslim ederken, bana şu nasihatte bulundu ve sonra da Allâh’ın rahmetine kavuştu:

«–Oğlum! Seni Allah’tan uzaklaştıran her türlü nefsânî arzu, korkunç bir ateştir, ondan sakın!

Cehennem ateşini kendin için alevlendirme! O ateşte yanmaya tâkatin yoksa, bugünden sabır ile o ateşe su dökmeye gayret et!»

  • İnsan dünyaya meyledince, bala düşmüş sinek gibi olur.
  • Başkalarının başına gelen felâketlerden ibret al ki, daha başkaları da senden ibret almasınlar.
  • Kulağına nasihat girmezse, ayağını bir gün zincire vurulmuş görürsün.
  • Nasihat dinlemeyen insan, (musîbetle) azarlanmak istiyor demektir.

CİMRİLİK BEDBAHTLIK

  • Akıllı insanlar, mallarını, paralarını öbür cihâna giderken yanlarında götürürler. (Yani önceden Allah yolunda infâk ederler.)

Ancak hasisler (cimriler)dir ki, hasretini çekerek burada bırakır giderler.

  • Cimri bir insan, meşakkatle para biriktirir, hasislikle saklar ve hasretle bırakıp gider.
  • Altın madeni kazmakla çıkar;

Hasisin elindeki mal ise ancak canı çıkmakla çıkar.

  • İki kişi boşuna zahmet çektiler.

Birincisi, ilim öğrenen ancak onunla amel etmeyen;

İkincisi de dünyalık kazanıp onu infâk etmeyen.

  • Âdemoğulları bir bedenin uzuvları gibidirler. Çünkü yaratılışları bir mayadandır. Aynı cevherden yaratılmışlardır. Günün birinde vücuttaki uzuvlardan biri ağrırsa öteki uzuvları da rahatsız olur.

Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip olmazsan, sen «insan» diye adlanmaya lâyık değilsin.

  • Akıllı bir adama sormuşlar:

«‒Bahtiyar kime derler ve bedbaht kimdir?»

O da şu cevabı vermiş:

«‒Bahtiyar o kimsedir ki; yer (gerektiği kadar sarf eder) ve eker.

Bedbaht da ona derler ki (harcamadan biriktirdiklerini) ölünce bırakıp gider.»

  • İki şey aklen muhaldir (imkânsızdır):

Biri ezelden takdir edilmiş rızıktan fazlasını yemek,

Ötekisi de ecel gelmeden önce ölmek.

CİMRİLİK BEDBAHTLIK

  • Akıllı insanlar, mallarını, paralarını öbür cihâna giderken yanlarında götürürler. (Yani önceden Allah yolunda infâk ederler.)

Ancak hasisler (cimriler)dir ki, hasretini çekerek burada bırakır giderler.

  • Cimri bir insan, meşakkatle para biriktirir, hasislikle saklar ve hasretle bırakıp gider.
  • Altın madeni kazmakla çıkar;

Hasisin elindeki mal ise ancak canı çıkmakla çıkar.

  • İki kişi boşuna zahmet çektiler.

Birincisi, ilim öğrenen ancak onunla amel etmeyen;

İkincisi de dünyalık kazanıp onu infâk etmeyen.

  • Âdemoğulları bir bedenin uzuvları gibidirler. Çünkü yaratılışları bir mayadandır. Aynı cevherden yaratılmışlardır. Günün birinde vücuttaki uzuvlardan biri ağrırsa öteki uzuvları da rahatsız olur.

Başkalarının dert ve acılarıyla muzdarip olmazsan, sen «insan» diye adlanmaya lâyık değilsin.

  • Akıllı bir adama sormuşlar:

«‒Bahtiyar kime derler ve bedbaht kimdir?»

O da şu cevabı vermiş:

«‒Bahtiyar o kimsedir ki; yer (gerektiği kadar sarf eder) ve eker.

Bedbaht da ona derler ki (harcamadan biriktirdiklerini) ölünce bırakıp gider.»

  • İki şey aklen muhaldir (imkânsızdır):

Biri ezelden takdir edilmiş rızıktan fazlasını yemek,

Ötekisi de ecel gelmeden önce ölmek.

SABIR ve HİKMET

Sabrı olmayanın hikmete vukûfu da yoktur.

  • Çabuk hâsıl olan şey, ekseriyetle çok devam etmez. İşler sabırla hâsıl olur.
  • Acele eden, tepetaklak gider.

Yeni yetişen üzümün tadı ekşi olur, ama birkaç gün sabredilince tatlılaşır.

  • İyilerin çektiği zahmetler, ferahı mûcip olacaktır.
  • Kötülerin saâdeti ise zeval bulacaktır.
  • Öd ağacı tek başına güzel kokmaz.

Ancak ateşin üzerine konulunca amber gibi kokar.

(Musîbetler sâlih insanların, en güzel husûsiyetlerini ortaya çıkarır.)

BERABERLİK

Bir kişi hamama gider. Hamamda dostlarından biri kendisine temizlenmesi için güzel kokulu bir kil (temizleyici toprak) verir. Kilden, rûhu okşayan enfes bir râyiha yayılır.

Adam kile sorar:

–A mübârek! Sen misk misin, amber misin? Senin gönül çekici güzel kokunla mest oldum...”

Kil ona cevâben şöyle der:

“–Ben misk de amber de değilim. Bildiğiniz, alelâde bir toprağım. Lâkin bir gül fidanının altında bulunuyor ve her seher gül goncalarından süzülen şebnemlerle yoğruluyordum. İşte hissettiğiniz, gönüllere ferahlık veren bu râyiha, o güllere aittir...”

MİNNET ETME!

  • Alçaklardan minnetle bir şey istersen maddî keseni doldurabilirsin, fakat rûhâniyetini zarara uğratırsın
  • İnsanın kendi el emeğiyle edindiği sirke ve tere; köy ağasının taze ekmeğiyle kuzusundan daha iyidir.

Bir bedevî gördüm. Oğluna diyordu ki:

‒Evlâdım! Kıyâmet günü sana;

«–Ne kazandın?» derler.

«–Hangi neseptensin?» demezler! Yani amelini sorarlar.

«–Baban kimdir?» demezler...

RIZÂ ve KANAAT

  • Kısmetine râzı olmayan kuldan Cenâb-ı Hak da râzı olmaz.
  • Başkalarının elindekine tamah etmeyi bırak da (kanaat ve rızânın) saltanatını sür.
  • Tamahı bırakanın şerefi yükselir.
  • On adam bir sofrada huzurla yemek yerler.

Buna mukabil, muhteris insanların hâli, iki köpeğin bir leş üzerinde geçinemeyişine benzer.

Aç gözlü, haris birine bütün dünyayı versen doymaz.

Lâkin;

Kanaatkâr insan, bir kuru ekmekle doyar.

  • Bir tarîkat pîrinin, yetiştirdiği müridlerden birine şöyle söylediğini işittim:

«–İnsanlar, rızıklarına bağlandıkları kadar o rızkı veren Hak Teâlâ’ya da bağlansalardı, meleklerin makamlarının üstüne yükselirlerdi.»

YUMUŞAKLIKTAKİ KUVVET

  • İnat, haksızlık ve düşmanlık gördüğün vakit nâzik ol.

Çünkü;

Keskin kılıç, yumuşak ipeği kesemez. İnsan tatlılıkla bir fili bile çekip götürebilir.

Haddinden fazla hiddet, korku uyandırır. Yerinde ve zamanında gösterilmeyen yumuşaklık ise mehâbeti giderir.

Sertlik ve yumuşaklık bir arada bulunmalıdır. Nitekim bir cerrah da hem yara açar, hem de merhem sürer...

Akıllı bir kimse, ne dâimâ sertlik eder, ne de itibarını düşürecek kadar yumuşaklık gösterir.

Yine aklı başında bir kimse de, ne gururlanır ve ne de zillete düşecek kadar kendini hor görür.

CÂHİLLER ve SÜKÛT

  • Bir câhil için en iyi şey susmaktır.

Ne var ki, bunu bilseydi zaten câhil olmazdı!

  • İki şey akıl hafifliğini gösterir:

Söyleyecek yerde susmak,

Susacak yerde söylemek.

TERBİYE YAŞI

  • Küçükken terbiye görmeyen, büyüdüğünde hiç terbiye edilemez ve iflâh olmaz. Bir yaş çubuğu istediğin gibi bükebilirsin. Fakat kuru çubuğu doğrultmak için, ateşe tutmak lâzımdır.
  • Yoldan çıkmış zavallı bir câhil, günahtan çekinmeyen bilgili kimseden daha iyidir.

Çünkü;

  • Câhil, körlüğü sebebiyle yoldan çıkmıştır.
  • Bilen kimse ise iki gözü gördüğü hâlde kuyuya düşmüştür.
  • Edep, terbiye ve iyi huy; Allâh’ın nûrundan bir taçtır. Onu başına koy, istediğin yere git. Her yerde itibar görürsün.

SÜKÛTTAKİ HİKMET

  • Kur’ân ve hadisle susturamadığın câhile verilecek en güzel cevap, hiç cevap vermemektir.
  • Akıllı kimse;

Konuşmadığı takdirde zarar geleceğini anladığı zaman konuşmaya başlar ve

Yemek yemezse sıhhatinin bozulacağını anladığı vakit elini sofraya uzatır.

Şüphesiz böyle bir insanın sözü hikmet, yediği de şifâ olur.

Ne kadar okursan oku, bilgine yakışır şekilde davranmazsan, câhilsin demektir.

HASET ve BUĞZ NAZARI

Düşman gözüyle bakılırsa, hüner ve mârifet bile bir ayıp olarak görülür. Dünyayı aydınlatan güneş, yarasanın gözüne çirkin gelir.

Şayet bir kimse, bir şahsı sevmez ve ona buğz ile bakarsa, o, HAZRET-İ Yûsuf gibi güzel de olsa gözüne çirkin görünür. Lâkin sevgi gözüyle bakarsa, ifrit ve şeytan bile gözüne melek gibi görünür.

GÖNÜL KIRMA!

  • Sonbaharda gül ağacını yıkma ki, ilkbaharda onun güzel manzarasından mahrum olmayasın. (Gönül kırmanın telâfisi zordur.)

Dünyayı elde etmek bir hüner ve mârifet değildir.

Asıl hüner ve mârifet, gönül elde etmektir.

İNCİNME!

Mârifet ve hüner sahibi bir insan, edepsiz ve görgüsüz kimselerden hakaret görürse, kırılmamalı ve gücenmemelidir.

Kötü bir taş, altın bir kâseyi kırabilir; ama ne taşın kıymeti artar, ne de altının değeri eksilir.

  • Sana bir zarar verilirse tahammül et.

Zira affetmekle günahtan temizlenirsin.

  • Engin deniz, bir taşla bulanmaz.

İncinen kişi, henüz sığ bir su gibidir.

  • Halktan bir zarar görürsen incinme! Çünkü halk, ne mihnet, ne de rahat vermeye muktedirdir.

Dostun dostluğunu ve düşmanın düşmanlığını Allah’tan bil.

Zira her ikisinin de kalbi, O’nun tasarruf elindedir.

Her ne kadar atılan ok yaydan çıkarsa da, akıllı insan oku yaydan bilmez, yayı tutan kimseden görür ve öyle bilir.

  • Dostlar zor zamanda işe yararlar. Gerçek dostluk o zaman belli olur.

Yoksa sofra başında düşmanlar bile dost görünürler.

DEDİKODU EDECEĞİNE...

  • Çocukken geceleri kalkar, ibâdetle meşgul olurdum. Bir gece babamın yanında oturuyordum. Bazı kimseler ise etrafımızda uyuyorlardı. Babama;

«–Şunların bir tanesi bile başını kaldırıp iki rekât teheccüd namazı kılmıyor; sanki ölü gibi uyuyorlar.» dedim.

Bu sözüm üzerine babam kaşlarını çattı ve;

«–Oğlum! Başkalarının dedikodusunu edeceğine, keşke sen de onlar gibi uyusaydın!» karşılığını verdi.

(Yani babası Sâdî’ye âdetâ şu dersi veriyordu:

–Senin hor gördüklerin, seher vaktinin feyiz ve rahmetinden mahrum kalsalar da onlara Kirâmen Kâtibîn melekleri menfî bir şey yazmıyor.

Senin amel defterine ise, din kardeşlerini küçük görme ve gıybet günahı yazıldı...)

  • Hepiniz günahlarınızın hamalısınız. Başkalarını kusur ve kabahatlerinden dolayı ayıplamayınız.
  • Dil, şükretmek içindir. Hakk’ı bilen, onu gıybet için kullanmaz.
  • Kulak, Kur’ân ve nasihat dinlemek içindir; bâtıl ve boş sözler dinlemek için değil.
  • İki göz, Allâh’ın kudret ve sanatını temâşâ içindir; eşin-dostun ayıbını görmek için değil...

NANKÖRLÜĞÜN FECÂATİ

Zâhiren mahlûkātın en şereflisi insan, en zelili de köpektir. Fakat şu düşüncede ittifak vardır:

Kadir bilen vefâlı bir köpek, nankör ve nimeti inkâr eden insandan daha iyidir.

Bir köpeği yüz defa taşlasan bile, o, yine de sahibinin yedirdiği bir lokma ekmeği hiç unutmaz.

Buna mukabil, alçak ve karaktersiz bir adamı bütün hayatı boyunca okşasan, en ufak ve önemsiz bir şey için seninle kavgaya başlar.

–Ey Âdemoğlu!

Bazen nimet içinde mağrur ve gafil; bazen yoksulluk içinde ümitsiz ve mahzunsun... İşte neşeli ve kederli zamanındaki hâlin budur.

Bilmem ki Rabbine (hamd, şükür ve rızâ hâlinde) kulluğu ne zaman edeceksin?!.

  • Arkasından sevineceğin keder, sonunda tasalanacağın sevinçten daha iyidir.
  • İyilik bilen insanlar, nâil oldukları nimeti, şükür çivisiyle mıhlarlar.

(Yani Allâh’a şükretmek sûretiyle o nimetin elden gitmesine mânî olma firâsetini gösterirler.)

  • Yolu üzerindeki kuyuyu fark etmekten âciz bir kör gördüğün zaman (sana verdiği görme nimeti için) Allâh’a şükret. Şükretmezsen, sen de kör sayılırsın.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Asr-ı Saâdetten Günümüze HİDÂYET REHBERLERİ, Yüzakı Yayıncılık

İslam ve İhsan

ŞEYH SADİ ŞİRAZİ KİMDİR?

Şeyh Sadi Şirazi Kimdir?

ŞEYH SÂDÎ HAZRETLERİ’NİN SOHBETİ

Şeyh Sâdî Hazretleri’nin Sohbeti

ŞEYH SÂDÎ HAZRETLERİNİN BABASINDAN ALDIĞI DERS

Şeyh Sâdî Hazretlerinin Babasından Aldığı Ders

ŞEYH SÂDÎ HAZRETLERİ GÜNAHTAN ÇEKİNMEYEN ÂLİMİ KİME BENZETİYOR?

Şeyh Sâdî Hazretleri Günahtan Çekinmeyen Âlimi Kime Benzetiyor?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.