Seyr-u Sülûkten Önce İrşâd ve Tebliğin Ne Demek Olduğunu Bilmek Daha Önemli Değil mi?

Tasavvuf

Sûfîler her şeyi seyr u sülûke bağlıyorlar. Seyr u sülûkten önce irşâd ve tebliğin ne demek olduğunu bilmek daha önemli değil mi? Bu konuda bilgi verir misiniz? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

İrşâd, dâvet ve tebliğ kelimelerini birlikte değerlendirmek gerekir. Dâvete konu olma açısından insanlık, ümmet-i dâvet ve ümmet-i icâbet olmak üzere ikiye ayrılır. Ümmet-i icâbet kavramı Hz. Peygamber’in dâvetini tanıyıp ona bağlanmış olanlar hakkında kullanılır. Ümmet-i dâvet ise henüz İslâmla müşerref olmamış kimseler hakkında kullanılan bir kavramdır. Dâvet ve tebliğ, ümmet-i dâvete yapılan İslâmî gerçeklere çağrı hakkında kullanılan bir tâbirdir.

Tebliğ ve dâvet, Allah’ın emirlerini kullarına duyurmaktır. Tebliğ yapan kişiye mübelliğ, diğerine dâî denilir. Nitekim Kur’an’daki: “Sana düşen sâdece tebliğdir.”[1]Rabb’ının yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır (dâvet et)”[2] âyetleri bu anlamları teyid etmektedir. Kur’an’da rüşd ve reşed kalıplarıyla kullanılan irşâd ise inanlara dünyevî ve uhrevî istikâmet vermek, yol göstermek anlamınadır. Bu îtibârla irşâdın muhâtabı müminler, tebliğ ve dâvetin muhâtabı ise Müslüman olmayan topluluk ve kişilerdir. Mübelliğ ve dâî, insanları dünyâ ve âhirete yönelik yanlışlıklarını tâmir ve tashîh için Hakk’a çağıran ve onlara ilâhî hakîkatleri anlatan kimselerdir.

[1].     Âl-i İmrân, 3/20.

[2].     en-Nahl, 16/125.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları