Şeytanın Hz. Adem’e Secde Etmemesindeki 5 Sebep

Kur’ân-ı Kerîm’de İblis’in Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-’a secde etmemesi, bir çok yerde tekrar edilir. Ancak bu tekrarların her birinde, İblis’in secde etmemesinin farklı sebepleri anlatılır, buna bağlı olarak onun hîle ve tuzaklarından birine dikkat çekilir.

 Â’râf Sûresinin 11 ve 12. Âyetlerinde,

daha önce melekler arasında bulunan ve bir çok nimete kavuşan şeytanın, bu nimetlere şükredeceği yerde nankörlük ettiği, bunu bir üstünlük ittihaz ederek ilâhî emre karşı çıktığı ve bu sebeple Âdem’e secde etmediği anlatılır.

Tâha Sûresinin 116. Âyetinde,

Âdem -aleyhisselâm- ve Havva vâlidemize düşman olan şeytanın, mü’minlerin de düşmanı olduğu, Hazret-i Âdem’in şeytana uyması sonucunda cennet ve içindeki nimetlerden mahrum kalarak sıkıntı, ızdırap ve meşakkat yurdu olan dünyaya gönderildiği anlatılır. Aynı şekilde dünya hayâtında şeytana uyanların da bir çok sıkıntı ızdırap ve pişmanlıklarla karşılaşacağına ve aynı hataya düşmemesi için âdemoğluna bir tenbih vardır.

İsrâ Sûresinin 61. Âyetinde,

Şeytanın Âdem’e secde etmekle imtihan edilmesi hâdisesinde, onun küfür ve azgınlığının arttığına dikkat çekilmiştir. Çünkü şeytanın Cenâb-ı Hakk’a meydan okuyarak isyan ve küfründe inat etmesi, ona tevbe kapısının kapanmasına sebep olmuştur. Hâlbuki Âdem aleyhisselâm’ın, cennetten tard edildikten sonra işlediği günahı kendisine isnâd edip hemen tevbe kapısına yönelmesi, onun bağışlanmasına neden olmuştu.

Kehf Sûresinin 50. Âyetinde,

Allah Teâlâ, insanların önüne iki tercih koymaktadır. Bunlardan biri Rabbine itaat eden meleklerin, diğeri de Rabbine isyan eden ve cinlerden bir varlık olan şeytan ile onun zürriyetinden gelenlerin yoludur. Cenâb-ı Hak ise bizden, dostun yoluyla düşmanın yolu arasında bir ayırım yaparak dostun yolunu tercih etmemizi istemektedir.

Bakara Suresinin 34. Âyetinde

Şeytanın gururlanıp her şeyi hakkıyla bilen Allah Teâlâ’nın ilmini hiçe sayarak inat, cehâlet ve inkâr bataklığına düştüğü anlatılmaktadır.

 Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Nebiler Silsilesi -1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.