Seyyid Taha El-hakkari Hazretlerinin Faziletleri

Seyyid Tâha’l-Hakkârî Hazretleri, talebelerinden kimseyi ihmâl etmez, herkesin hâlini hatırını sorardı. Kimin bir sıkıntısı varsa hemen gidermeye gayret ederdi. Sıla-i rahime ehemmiyet verir, muhtaçların ihtiyaçlarını karşılardı.

Tâha’l-Hakkârî Hazretleri teheccüd namazını ekseriyâ evinde, bâzen de kendi mescidinde edâ ederdi. Kuşluk namazını dâimâ câmide kılardı. Her gün medreseleri dolaşır, talebelerin tahsillerini tedkik eder, müderrislerin müşkül meselelerini hallederdi. Nehrî kasabası, âdeta bir karınca yuvası gibi, dâimâ sâlih kişiler ve talebelerle dolup taşardı.

Gece gündüz o mübârek mekânın, zikir, tefekkür, ibadet ve tâatsiz bir ânı olmazdı. Dergâhtan fakirlere ve misafirlere yemek ikram edilirdi. İkindi namazından sonra Hatm-i Hâcegân yapılır, sonra da İmâm-ı Rabbânî Hazretleri’nin Mektûbât’ından okunurdu. Akşamdan evvel yemek yenir, akşam ile yatsı arasının zikir, tefekkür ve ibadetle ihyâ edilmesine ehemmiyet verilirdi.

MERHAMET SAHİBİ BİR MÜRŞİD-İ KAMİL

Seyyid Tâhâ Hazretleri, vakar, heybet ve son derece merhamet sahibi bir mürşid-i kâmil idi. Zaman zaman talebelerine latîfe ve nükte yaptığı olurdu.

Tâha’l-Hakkârî Hazretleri, talebelerinden kimseyi ihmâl etmez, herkesin hâlini hatırını sorardı. Kimin bir sıkıntısı varsa hemen gidermeye gayret ederdi. Sıla-i rahime ehemmiyet verir, muhtaçların ihtiyaçlarını karşılardı. Üstâdının tavsiyelerine uyarak gâfil devlet adamlarıyla görüşmez, ancak bâzı müslümanların ihtiyaçlarını karşılamak üzere mektup yazdığı olurdu.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e ve ashâb-ı kirâma muhabbeti çok fazla idi. Şemdinli’nin doğusunda, İran hudûduna yakın bir dağ vardır. Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- zamanında ashâb-ı kirâm, fetih için buralara gelmiş ve bu dağda bir kısmı şehîd olmuştur. O zamandan beri bu dağın ismi Şehîdân (şehidler) Dağı olarak kalmıştır. Seyyid Tâhâ Hazretleri, Şehîdân Dağı’nı her sene iki defa ziyaret eder ve oradaki sahâbîlerin ruhlarını şâd ederdi.

Seyyid Tâhâ Hazretleri insanların her türlü hizmetine koşardı. Nitekim bir defasında Nehrî kasabasının alt tarafına bir değirmen yapmaya karar verdi. Plân ve projesini bizzat kendisi hazırlayıp, yapılışı esnâsında talebeleriyle birlikte sırtında taş taşıdı. Günlerce çalıştıktan sonra nihâyet değirmenin inşâsı tamamlandı. Değirmen öyle sanatlı, öyle muntazam yapılmıştı ki, hazne kısmına buğday konulduğunda kendiliğinden çalışmaya başlar, haznede buğday bittiğinde dururdu. Bunu görenler, Seyyid Tâhâ Hazretleri’nin yüksek zekâ ve dehâsına da hayran kalırlardı.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.