Siyer İlmi Ne Zaman Ortaya Çıktı?

Siyer ilmi ne zaman ortaya çıkmıştır? Peygamber (s.a.v.) Efendimizin hayatı nasıl yazıldı? İlk yazılı siyer metinleri.

7. yüzyılın yarısına kadar hadislerin tedviniyle birlikte iç içe yürütülen siyer ve megāzî çalışmaları giderek kendine has bir seyir takip etmeye başlamıştır. Bu dönemden itibaren kaleme alınmaya başlanan sahîfeler veya risâleler siyer yazıcılığındaki müstakil gelişmelerin işaretleri olarak görülebilir. Bu gelişmeleri sağlayanların hemen tamamının aynı zamanda hadislerin yazıya geçirilmesinde aktif rol oynamış muhaddisler olduğu dikkati çekmektedir.

İLK YAZILI SİYER METİNLERİ

Teyzesi Hz. Âişe (r.a) başta olmak üzere bazı sahâbîlerden aldığı hadisleri rivayet etmesiyle bilinen Urve bin Zübeyr (r.a) (v. 94 h.) bunların başında gelmektedir. Medineli yedi fakihten biri olarak tanınan Urve, aynı zamanda tâbiînden sika (güvenilir) bir muhaddistir. Siyer ve Megāzî’nin esaslarını tesbitte öncülük yapmış, Emevî halifeleri Abdülmelik b. Mervân ve Velîd b. Abdülmelik ile Velîd’in yakın adamı İbn Ebû Hüneyde’nin Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in gazveleri ve siyerine dair sorularına Medine’den yazılı cevap vermiştir. Urve’nin bu uzun cevaplarından Abdülmelik’e gönderdikleri, oğlu Hişâm ibn-i Urve yoluyla, Velîd ve İbn Ebû Hüneyde’ye gönderdikleri ise İbn Şihâb ez-Zührî (v. 124 h.) yoluyla rivayet edilmiş, bunlar ilk yazılı siyer metinleri olarak günümüze kadar gelmiştir.[1]

MEGĀZÎ SAHASINDA İLK TASNİF YAPAN ŞAHSİYET

Farklı kaynaklardan zamanımıza ulaşan İslâm tarihçiliğinin ilk örnekleri olan bu metinlerin üslûbunun sağlam, açık, mübalağa ve yönlendirmelerden uzak olduğu görülmektedir. Ayrıca Kur’ân âyetlerini delil ve şahit olarak rivayetleri arasına alması, adı geçen şahısların neseplerini bilhassa zikretmeye îtinâ göstermesi ve hâdiselerle alâkalı şiirlere de zaman zaman yer vermesi Urve’nin siyer ve megāzî üslûbuna kazandırdığı husûsiyetler olarak dikkati çeker. Onun Meğāzî adlı bir kitabı olduğu, talebesi Ebü’l-Esved’in Mısır’da onun Meğāzî’sini okuttuğu, Vâkıdî’nin onun hakkında “megāzî sahasında ilk tasnif yapan şahsiyet” dediği kaydedilmektedir.[2]

Tâbiîn döneminde siyer ve megāzî sahasındaki telif çalışmalarında adı geçen bir diğer şahsiyet Hz. Osman’ın oğlu Ebân’dır. (v. 101-105 h.) Tâbiînden sika bir muhaddistir.

Abdülmelik b. Mervân zamanında Medine valiliği yapan Ebân, halifenin oğlu veliaht Süleyman 82 (701) yılında hac için Medine’ye geldiğinde kendisine şehri gezdirip Uhud ve Kubâ’ya götürür, onun bu yerler hakkındaki sorularına cevap verir. Aldığı bilgilerden memnun olan Süleyman, Ebân’dan kendisi için Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in bir siyerini yazmasını ister. Ebân, “Böyle bir eser bende var; kendisine güvendiğim kimselerden düzeltilmiş bir halde bunu aldım” diye cevap verince Süleyman kendisi için de bir nüsha istinsah edilmesini emreder ve bunun için ona on adet ince deri kâğıt verir. Süleyman yazılan nüshayı okuduğunda içinde Ensâr’ın faziletine dair bilgilerin bulunmasını yadırgayıp onu yaktırır.[3] Bu siyer sahîfesinin bu tarihte Medine valisinin elinde bulunması, megāzî çalışmalarının tâbiîn döneminde yazıya geçirildiğini göstermektedir. Ebân, müellifi belirtilmeyen bu sahîfeye sahip olmasından dolayı megāzî yazarları arasında zikredilmiş olmalıdır.

Başka kaynaklarda pek yer almayan nâdir bazı haberleri rivayet eden Şurahbîl bin Sa’d el-Hatmî el-Medenî (v. 123/740) de siyer ve megāzî konusunda tâbiînin meşhur şahsiyetlerindendir. Sadûk (doğru sözlü)dür. İbn-i Uyeyne; “Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in gazvelerini ve Bedir ehlini ondan daha iyi bilen biri yoktur!” demiştir.[4]

Âsım bin Ömer bin Katâde el-Ensârî (v. 120/738), Ömer b. Abdülazîz’in hilâfeti döneminde megāzîye ve ashabın menâkıbına dair Dımaşk Camii’nde halka ders verdikten sonra[5] Medine’ye dönüp vefatına kadar öğretim faaliyetlerine devam etmiştir. Sahîfelerindeki rivayetlerin büyük bir kısmı başta talebesi İbn İshak olmak üzere İbn Sa’d ve Taberî’nin eserleri yoluyla bugüne ulaşmıştır.

Sika (güvenilir) bir muhaddis olan Abdullah ibn-i Ebû Bekir el-Hazrecî (v. 130/747-48), Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mektupları yanında siyere dair birçok konuda büyük dedesi sahâbî Amr ibn-i Hazm’ın topladığı haberleri yazarak muhafaza ve rivayet etmiştir.

Ömer b. Abdülazîz’in hadisleri toplamakla vazîfelendirdiği İbn Şihâb ez-Zührî (v. 124/742) siyer ve megāzî yazıcılığını yeni bir safhaya intikal ettirmiştir. Urve’nin Hz. Âişe’den, Âsım b. Ömer’in Mahmûd b. Lebîd’den, Abdullah b. Ebûbekir’in babasından aldığı haberleri toplayıp bunları siyer ve megāzî sahasında eser verecek olan talebeleri Mûsâ bin Ukbe, İbn İshak ve Ma’mer bin Râşid’in kolayca ulaşabilecekleri yazılı bir metin hâline getirmiştir. Zührî’nin, kendi adına müstakil bir megāzî kitabı bugüne ulaşmamıştır. Bununla birlikte bilhassa talebelerinden Mûsâ bin Ukbe ile Ma’mer bin Râşid’in eserlerinde yer alan haberler göz önüne alındığında, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in hayatının büyük bir kısmının onun yazılı rivayetlerine dayanılarak kaleme alınabileceği görülür. İmâm Zührî, aynı zamanda asrının büyük muhaddislerindendir.

Ma’mer bin Râşid’in (v. 153/770) Abdürrezzâk es-San’ânî’nin (v. 211/826) el-Musannef’inde on dördüncü bölüm olarak yer alan “el-Meğāzî”si el-Meğāzi’n-Nebeviyye adıyla neşredilmiştir.[6] Ma’mer bu eserde Zührî’nin yanı sıra başka kimselerden gelen birkaç haberi rivayet etmesinden dolayı ilk dönem siyer ve megāzî âlimleri arasında sayılmıştır. Kendisi aynı zamanda muhaddistir, sikadır ve Zührî’nin talebelerindendir.

Dipnotlar:

[1] Taberî, Târîh, I, 1180, 1224, 1234, 1284. [2] İbn Kesîr, IX, 101; Zehebî, Aʻlâmü’n-nübelâ, VI, 150. İbnü’n-Nedîm, Urve’yi siyer ve megāzî müellifleri arasında zikretmez, ancak Ebû Hassân Hasan b. Osman ez-Ziyâdî’nin hayatını anlatırken kütüphanesinde Urve bin Zübeyr’in Meġāzî’sinin bulunduğunu söyler. (el-Fihrist, s. 166) Urve’nin talebesi Ebü’l-Esved tarafından rivayet edilen megāzî haberlerini toplayıp yayımlayan M. Mustafa el-A’zamî, Urve’nin de böyle bir eseri olduğu görüşündedir. [3] Zübeyr b. Bekkâr, Ahbârü’l-Muvaffakıyyât (nşr. Sâmî Mekkî el-Ânî), Bağdad 1392/ 1972, s. 275-276. [4] İbn-i Hacer, Tehzîbü’t-Tehzîb, IV, 321-322. [5] Halife Ömer b. Abdülazîz, güvenilirliği şüpheli rivayetlerden doğacak mahzurlara mânî olmak maksadıyla, devrin tanınmış âlimlerinden Âsım b. Ömer b. Katâde el-Ensârî’yi, Dımaşk’ın en büyük camilerinden Emeviyye’de halka Siyer ve Megāzî dersleri vermekle vazifelendirmiştir. [6] nşr. Süheyl Zekkâr, Dımaşk 1401/1981.

Hazırlayan: Dr. Murat Kaya, Siyer-i Nebi.

İslam ve İhsan

SİYER NEDİR, KAYNAKLARI NELERDİR?

Siyer Nedir, Kaynakları Nelerdir?

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR?

Hz. Muhammed (s.a.v.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.