Siz Allah’a Yardım Ederseniz

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” ayetiyle ne anlatılmak isteniyor? Allah mü’minlere nasıl yardım eder?

Yüce Rabbimizin emir ve yasaklarının asıl hedefi bizim ilâhî terbiye ve tezkiyeden geçerek olgun birer Müslüman ve cennet adayı güzel bir kul olmamızdır. Bu sebepledir ki âyet-i kerimede “Kim dine ve dünyaya yararlı bir iş yaparsa kendi iyiliği için yapmış olur; kim de kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. Senin rabbin kullarına asla haksızlık etmez”[1] buyrulur.

“SİZ ALLAH’A YARDIM EDERSENİZ ALLAH DA SİZE YARDIM EDER”

İşte şu ayetlerde dile getirilen “Allah’a yardım” hususunu da aynı minval üzere ele almak gerekir:

“Ey iman edenler! Siz Allah’a (O’nun dinine ve peygamberine) yardım ederseniz, Allah da size yardım eder ve bu uğurda bulunduğunuz her yerde ayaklarınızı sağlam tutar, kaydırmaz.”[2]

Cenâb-ı Hakk’ın kimsenin yardımına ihtiyaç duymayacağı apaçıkça bir gerçek olduğu için “Allah’a yardım”dan maksadın Allah’ın dinine, peygamberine ve dostlarına yardım olduğu kolaylıkla anlaşılabilir. Bu yardım, öncelikle gönül âlemimizi her türlü gereksiz duygu ve düşüncelerden arındırarak Allah’ın razı olacağı güzel hal ve hasletlerle bezeyip ilâhî muhabbetle tezyin etmekle gerçekleşir. Bu yardım, Allah’ın peygamberini desteklemek, dinini yüceltmek; bu dinin öğrenilmesini, yaşanıp yaşatılmasını sağlamak yolunda malla ve canla cihad etmekle gerçekleşir.

Allah Teâlâ, kendi dinine yardım edenlere elbette daha fazlasıyla yardım eder. Onları bâtıl inanç ve amellere kaymaktan onları koruyarak İslâm, îmân ve ihsân üzere sâbit kılar. Katından lütfedeceği bir emniyet ve sekînetle kalplerini kuvvetlendirir.

BEDİR SAVAŞINDA GERÇEKLEŞEN İLAHİ YARDIMLAR

Allah Teâla hususi olarak savaş esnasında da ilâhî yardımlarıyla müminleri destekler. Nitekim Bedir savaşında gerçekleşen ilahi yardımlar şöyle dile getirilir:

“Siz o demde Rabbinize dua edip yardım istiyordunuz. O da: “Birbiri ardından gelecek bin melekle size yardım edeceğim” diyerek duanızı kabul etmişti. Allah, sadece kazanacağınız zafere bir müjde olsun ve o sayede bütün endişeleriniz silinip kalpleriniz huzura ersin diye sizi meleklerle destekledi. Yoksa yardım ve zafer ancak Allah tarafındandır. Şüphesiz ki Allah, kudreti daima üstün gelen, her işi ve hükmü sağlam ve hikmetli olandır.”[3]

Bedir günü Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem müşriklere baktı; onlar bin kişiydiler, ashâbı ise üçyüz on küsür kişiden ibaretti. Bunun üzerine kıbleye döndü, ellerini yukarı kaldırdı ve Rabbine şöyle dua etmeye başladı:

“Rabbim! Bana olan va‘dini yerine getir. Rabbim, bana va‘dettiğini ver. Rabbim, bu küçücük Müslüman topluluğu helâk olursa yeryüzünde sana ibâdet eden hiç kimse kalmayacak!”

Ellerini göğe uzatmış, kıbleye dönmüş halde o kadar dua etti ki ridâsı omuzlarından düştü. O sırada Ebubekir radıyallahu anh yanına geldi, ridâsını aldı, omuzlarına koydu, onu kucakladı ve:

“Ey Allah’ın Rasûlü! Anam babam sana feda olsun! Rabbine niyâzın, yakarman artık yeter. Hiç şüphen olmasın, O sana vâdini mutlaka yerine getirecektir” dedi ve bunun üzerine Allah Tealâ bu âyet-i kerîmeleri indirdi.[4]

İlâhî yardımlar, gözleri saran tatlı bir uyku ve ruhları serinleten güzel bir yağmur halinde de inmeye başlar:

“En kritik anda Allah, bütün endişelerinizi unutturacak bir emniyet sebebi olarak sizi hafif ve tatlı bir uykuya daldırıyordu. Sizi maddeten ve mânen temizlemek, şeytanın içinize attığı bütün kötü duyguları gidermek, kalplerinizi kuvvetlendirmek ve ayaklarınızın yere sağlam basmasını sağlamak için üzerinize gökten su indiriyordu.” (Enfal, 11)

Müslümanların Bedir’deki karargâhları kumluktu, bu sebeple kolaylıkla yürünemiyordu. Ayrıca mevcut su azaldığından, su sıkıntısı da baş göstermişti. Abdest ve gusül için yeterli su bulmakta güçlük çekiliyordu. Şeytan da gerek bu sıkıntılarla gerekse müşriklerin çok ve kuvvetli olması ile mü’min yüreklere korku salmaya çalışıyordu. O gece Allah Teâlâ yağmur yağdırdı. Vâdiden seller aktı. Müslümanlar kaplarını doldurdular, abdest aldılar, guslettiler ve hayvanlarını suladılar. Yağan yağmur, aynı zamanda tozları yatıştırdı ve zemini sağlamlaştırdı. Kureyş müşrikleri ise yağmur sebebiyle yerlerinden ayrılamadılar, hareketsiz kaldılar. Ayrıca Allah Teâlâ Müslümanlara sükûnet verici, dinlendirici bir uyku hâli bahşetti.[5]

Meleklerin Yardıma İnmesi

İlâhî yardımın bir diğer şekli, meleklerin yardıma inmesi ve kâfirlerin kalplerine korku salması şeklinde tecelli ediyordu:

“Rabbin bir taraftan da meleklere şunları vahyediyordu: “Ben elbette sizinle beraberim; siz de mü’minlerin sarsılmamalarını sağlayın! Ben kâfirlerin yüreğine korku salacağım, siz de onların boyunlarının üzerine vurun; onların yay ve kılıç tutan bütün parmak uçlarını doğrayın!” Bu ceza, onların Allah ve Rasûlü’ne başkaldırmaları sebebiyledir. Kim Allah ve Rasûlü’ne başkaldırırsa şunu bilsin ki, Allah’ın cezalandırması çok şiddetlidir. İşte zalimlerin dünyadaki cezası budur. Ey müşrikler, şimdilik tadın onu bakalım! Kâfirler için bir de cehennem azâbı olduğunu unutmayın!”[6]

Rasûlullah (s.a.v.) Bedir günü:

“İşte Cebrâil! Atının başından tutmuş, üzerinde de savaş teçhizâtıyla yardımınıza gelmiş durumda!” buyurdular.[7]

Huvaytıb b. Abdüluzza der ki:

“Ben Bedir’de müşriklerle birlikte bulunmuş, ibret verici şeyler müşâhede etmiş ve melekleri görmüştüm. Onlar gökle yer arasında Kureyşlileri öldürüyor, esir ediyorlardı. O zaman kendi kendime: «Peygamber olduğu söylenen bu zat, muhakkak Allah tarafından korunuyor!» dedim. Gördüğüm şeylerden hiç kimseye bahsetmedim.”[8]

Ebû Dâvûd el-Mâzinî de şöyle der:

“Bedir gününde, müşriklerden bir adamı vurup öldüreyim diye tâkip ettim. Kılıcım daha ona dokunmadan başının yere düştüğünü gördüm! Anladım ki onu benden başkası, yâni bir melek öldürdü!”[9]

Dipnotlar:

[1] Fussılet 41/46. [2] Muhammed 47/7. Bkz. Hac 22/40. [3] Enfâl 8/9-10. [4]Tirmizî, Tefsir 8, 3/3081; Müslim, Cihadı 58; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 30.  [5]Taberî, Câmi‘u’l-beyân, IX, 256 vd. [6] Enfâl 8/12-14. [7]Buhârî, Meğâzî 11. [8]Hâkim, III, 562/6084. [9]Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 450.

Kaynak: Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 458

İslam ve İhsan

BEDİR SAVAŞI’NDA MELEKLERİN YARDIMI

Bedir Savaşı’nda Meleklerin Yardımı

“EĞER SİZ ALLAH’A YARDIM EDERSENİZ, O DA SİZE YARDIM EDER” AYETİ

“Eğer Siz Allah’a Yardım Ederseniz, O Da Size Yardım Eder” Ayeti

ALLAH’IN DİNİ İLE İLGİLİ AYETLER

Allah’ın Dini ile İlgili Ayetler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.