Siz Bu Ramazan İftarın Hangi Yüzünü Yaşıyorsunuz?

Psikolog Mehmet Dinç, hatıralarından hareketle iftarın iki yüzünü anlatıyor.

Mübarek Ramazan ayı; bereketi, rahmeti ve güzelliği ile geldi, hoş geldi. Hayırlı Ramazanlarınız olsun dilerim. Ramazan denince hiç şüphesiz ilk akla gelenlerden biri, iftar vakitleridir. Saatlerce süren açlık ve susuzluğun son bulduğu iftar vakitlerini en özel kılan ise aile üyeleriyle ya da dostlarla oturulan iftar sofralarıdır. Ezan vaktinden önce herkesin işini bir an önce bitirip telaşla yetiştiği iftar sofrasında insan, oruç tutmuş olmanın mutluluğunu orucunu açmadan önce, yanındaki orucun yüzlerini soldurduğu ama kalplerini parlattığı insanlarla beraber ve onlardan biri olduğu için yaşar. O insanlarla beraber olamamak, orucu tek başına açmak zorunda kalmak ise saatlerce süren açlık ve susuzluğa rağmen iştahı kesen ve neşeyi söndüren bir gariplik durumudur.

HEYECANLA İFTARI BEKLEME

Avustralya’daki ikinci Ramazanımda Türklerin yaşadığı muhitten uzak bir semtte, Hawthorn’da yaşıyordum. Ailem zaten binlerce kilometre uzaklıkta, buluşmamıza imkan yok. Dostlarım da Broadmeadows bölgesinde olduğundan ve benim oturduğum yer oraya hayli uzak olduğundan çoğu zaman orucumu ders günleri sınıfta, diğer günler evde tek başıma açıyordum. Başka zaman heyecanla iftarı bekler, devamlı saatimi kontrol ederken, yalnız başıma olduğumda ne saatimi kontrol ediyordum ne de içimde duyduğum yoğun bir heyecan oluyordu.

Bazen iftar vakti yaklaşıyor ve ben dışarıda hiç acele etmeden, sakin adımlarla evime doğru yürürken buluyordum kendimi. Bazen de iftar vakti geçiyor, ben evde tek başıma ışıkları hiç açmadan karanlıkta oturuyor, iştahsız bir halde sofraya bakıyordum yapmaya mecbur kaldığım bir görevi yapar gibi keyifsizce.

Yemek yapma konusunda çok beceriksiz olduğum için de genellikle dışarıdan alıyordum iftar yemeklerimi. Ancak yaşadığım bölgede helal yiyecekler alabileceğim bir yer olmadığı için ağırlıklı olarak vegetable (sebzeli) pizza alıyor, doğru düzgün yiyemeden mutfağa kaldırıyordum. O günlerde, o saatlerde yaşadığım, hissettiğim yoğun gariplik duygusunu senenin hiçbir zamanında hissetmemiş, hiçbir zaman gurbet beni duygusal anlamda bu kadar zorlamamıştı.

Üçüncü Ramazanım bir öncekinden çok daha farklı geçmişti. Önceki evimden çıkmış ve Türklerin yoğun olduğu Broadmeadows bölgesine taşınmıştım. Ramazan daha girmeden önce 30 günüm de dolmuştu. Ya bir dosta davetliydik ya da bir dostu davet etmiştik. Ramazanın neşesini, huzurunu ve ferahlığını yeniden o sene keşfetmiştim. İftar öncesi yine aynı heyecanla ve telaşla iftar sofrasına oturmuş ve kendini dünyanın en güzel sofrasına oturmuş olan dünyanın en şanslı adamı gibi hissedip afiyetle oruçlarımı açmıştım.

İki senede iftarın iki yüzünü de böylece yaşamış oldum. Bilmiyorum siz bu Ramazan iftarın hangi yüzünü yaşıyorsunuz, ama şayet aileniz ve dostlarınızla beraber keyifli yüzünü yaşıyorsanız acizane iki tavsiyem olacak size.

Birincisi aman yaşadığınız güzelliğin ve bu güzelliği size yaşatanların kıymetini bilin. İkincisi de siz de elinizden geldiğince iftarın diğer yüzünü yaşayanlara yaşadıklarınızı yaşatmaya çalışın. İftarın yalnız ve keyifsiz yüzünü yaşarken beni devamlı davet eden ancak benim mesafeden ve zamandan dolayı çoğu zaman icabet edemediğim dostlarla yaptığım birkaç iftar akşamı o sene yalnızlığıma en büyük teselli olmuştu. O dostları hala kalbimin derinliklerinde şükranla anarım.

Hayırlı Ramazanlar, keyifli iftarlar…

Kaynak: Mehmet Dinç, Altınoluk Dergisi, Haziran 2015, 352. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.