Siz Hiç Üç Mihraplı Cami Gördünüz mü?

Eminönü'nde bulunan Üç Mihraplı Camii, görenleri hayrete düşürüyor.

Unkapanı’nda Eminönü’ne doğru ilerlediğinizde sağda ilk önce Yavuz Er Sinan Cami’sini görürsünüz. Yaklaşık 250-300 metre sonra da Üç Mihraplı Cami’yi görürsünüz. Eminönü istikametinden sonra Rüstem Paşa Camii’nden sonra Kantarcılar Camii’ni ve sonra da Küçük Pazar semtinde Üç Mihraplı Camii’yi görürsünüz. Haliç metro köprüsünün hemen yanı başındadır.

[caption id="attachment_3228" align="aligncenter" width="300"]Üç Mihraplı Camii İlave Edilen Kısımın Mihrapları[/caption]

[caption id="attachment_3227" align="aligncenter" width="169"]Üç Mihraplı Camii İlk Yapılan Caminin Mihrabı[/caption]

Üç Mihraplı Cami’nin diğer adları Kazancılar Mescidi ve Hoca Hayreddin Camii’dir. Banisi, yani yaptıranı Fatih Sultan Mehmed devrinin ulemalarından (bazı kaynaklara göre de Fatih Sultan Mehmed’in hocası) Kırımlı Hoca Hayreddin Efendi’dir. 1469 – 1478 yılları arasında yapılmıştır. Süleymaniye Külliyesi’nin dahi 7 yılla bittiği yerde böylesine ufak bir caminin yapılışının 9 yıl sürmesi herhalde maddi sorunlar nedeniyle olmalı.

[caption id="attachment_3229" align="aligncenter" width="300"]Üç Mihraplı Camii Birinci Harim ve Mahfili[/caption]

Caminin gerçekten üç tane mihrabı vardır. Bu mihraplardan bir tanesi ki caddeye en yakın olanı caminin ilk mihrabıdır. Bu mihrabın bulunduğu bölüm diğer mihrapların bulunduğu bölümden 4 basamak daha aşağıdadır. Burası caminin birinci harim kısmıdır.

Bu kısımda bir mihrap ve bir de hanımlar mahfili bulunmaktadır. İşte bu kısım Hoca Hayreddin Efendi’nin yaptırdığı ilk camidir. Bu kısımda tavan üzerinde orta büyüklükte bir kubbe bulunmaktadır. Kubbe içi kalemişi süslemelerle bezenmiş, fakat süslemelerin bir kısmı sanırım rutubetten dolayı solmuştur.

[caption id="attachment_3230" align="aligncenter" width="300"]Üç Mihraplı Camii İki Harimli Caminin Tek Kubbesi[/caption]

Bu kısımda camin iç tarafına yani kara tarafına geçtiğinizde basamaklardan tekrar yukarı çıkar ve ikinci harime gelirsiniz. Zaten camiye giriş de bu kapıdadır. Birinci harim kısmının kapısı bulunmakla birlikte hep kapalıdır. İkinci harim kısmında iki mihrap vardır. En sağdaki mihrap Hayreddin Hoca’nın kızı için ve üçüncü mihrap ki bu diğer her iki mihrabın ortasındadır, bu Fatih Sultan Mehmed adına yapılmıştır.

[caption id="attachment_3231" align="aligncenter" width="300"]Üç Mihraplı Camii İkinci Harimin Mahfilinden[/caption]

RIZASIZ İBADETHANE YAPILMAZ

Hikayeye göre Fatih Sultan Mehmed ilk harim kısmında oluşan caminin çok küçük olduğunu görerek şimdi iki mihrabın bulunduğu yerdeki evlerin sahiplerinden evler satın alıp camiyi genişletmek istemiş. Çünkü caminin yapıldığı zamanda bu bölgede çok Müslüman esnaf olmadığı için caminin yapılışını gereksiz görmüşler. Fakat zamanla Müslüman halk burada çoğalınca bu sefer de cami yetmez olmuş.

Bunun üzerine Hoca Hayreddin Efendi gelinden camiyi genişletmek için evini ister. Gelininde istemesinin sebebi ise oğlu Ahmet Efendi Şam kadısı iken orada vefat etmiştir. Gelin önce evi vermek istemez. Sonrasında da “benim için de bir mihrap yaparsan evi veririm” der.

Bir şekilde bu pazarlık Fatih Sultan Mehmed’in kulağına gider. Sultan, Hoca Hayreddin Efendi'ye:

– O ilaveyi yap, gelinin ve benim için de birer mihrap yap, der.

Böylelikle bir anda tek mihraplı cami büyür ve üç mihraplı olur.

HER MİHRAPTA FARKLI VAKİTLER KILINACAK

Cami vakfiyesinde mihrapların kullanma usulü şu şekilde şarta bağlanmıştır:

“Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed Han için yapıldığından Cuma, bayram ve teravih namazlarında bu mihrapta yer alacaktır. Diğer namazlar için, sırayla öbür mihraplar kullanılacaktır.

Ev, caminin sahiplerinden birisi de Hoca Hayreddin’in geliniymiş. Gelini bu talebe “benim için de bir mihrap konulursa” diyerek kabul etmiş. Böylelikle evler yıkılmış ve cami karaya doğru genişletilmiş. Ortadaki mihrap Fatih Sultan Mehmed adına, en sağdaki mihrap da Hoca Hayreddin Efendi’nin gelini adına yapılmış. Zamanla bakımsızlıktan ve tabi ki depremlerin hırpalamasından dolayı sonradan ilave edilen bölümler yıkılmış ve II. Abdülhamit döneminde yeniden ve çatılı olarak yapılmıştır.

Bu ifaden de anlaşılıyor ki halen kubbesiz olan bu ikinci harim zamanında yapılırken kubbeli olarak yapılmıştır. Kayıtlara geçen onarım sadece 1959 yılıdır. 1956 yılında meydana gelen deprem nedeniyle oluşan zarar üç yıl sonra 1959 yılında düzeltilmiştir. Minare yeniden yapılmış, revak ve pencereleri ince kesme taştan örülmüştür.

Kaynak: sarrafoglu.com

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.