Sohbetlerde Dikkat Edilecek Hususlar

İSLAM VE İHSAN

Muhterem Osman Nûri Topbaş Hocaefendi'nin, nebevî bir terbiye metodu ve dolayısıyla mühim bir sünnet olan sohbetin ehemmiyeti, lüzûmu, mâhiyeti ve edepleri üzerine kaleme aldığı yazıyı istifadelerinize sunuyoruz...

Mahlûkat içinde eğitime en çok muhtaç olan varlık, insandır. Bu sebeple hayatta en zirve sanat da, kâmil insan yetiştirmektir. Bu mühim ihtiyaç ve vazifenin buluştuğu noktaların başında ise “sohbet meclisleri” gelir. Sohbet meclisi; rûhî bir rehabilite ve mânevî bir alışveriş merkezidir.

SOHBETLERDEN İSTİFADE EDEBİLMEK İÇİN...

Sohbet eden de dinleyen de daha önceden kendisini mânen hazırlamalı, sohbet meclisine ibâdet vecdiyle girmelidir. Zira mânevî sohbetlere iştirak, Peygamber Efendimiz’in Sünnet’ine ittibâ mâhiyetindedir. Bu sebeple sohbet meclislerinin kıymetini iyi idrâk etmek ve sâlih kimselerin sohbetlerinde bulunmayı büyük bir nîmet bilip severek iştirâk etmek îcâb eder. Sohbetlerden alınacak asıl fayda, oralarda verilen mânevî ölçüler çerçevesinde kişinin ilk olarak kendi durumunu muhâsebe edip zaaf ve yanlışlıklarını teşhis etmesidir. Daha sonra sohbetin mânâ iklîminde tefekkür ve tahassüs derinliğine dalarak hatâlarını tashih ve hâlini ıslah yolunda mânevî bir reçete alabilmesidir. Hâlis bir niyet ve samimî bir yürekle sohbete devam eden bir mü’min, sâlih amellerini artırmanın, ahlâkını daha da güzelleştirmenin azim ve gayreti içinde olur.

Mânevî sohbetlerden istifâde için, gönlün uyanık ve alıcı hâlde bulunması da zarûrîdir. Sohbet meclisinde duygusuz ve alık bir vaziyette bulunmak, yelkeni açılmamış bir geminin, esen rüzgârlardan istifâde edemeyip mesâfe alamayışına benzer. Bunun gibi, tefekkür ve tahassüs iklimine girmeyen, kalbini sohbetin feyz ve rûhâniyetine açmayan bir kimse de, mânevî istifâdeden mahrum kalır. Dolayısıyla sohbetlerde geçen her ânı, bir ömürlük mânevî istifâde sûretinde tecellî ettirecek gönül uyanıklığıyla değerlendirip kendimiz için ders çıkarmaya ve hisse almaya gayret etmeliyiz.

SOHBETLERDE TEVÂZU GÖSTERMEK

Ayrıca kişi, sohbete tevâzû ile gelmeli, bildiği bir mevzû bile anlatılsa sanki ilk defa işitiyormuş gibi edeple dinlemeli, o mânevî iklimden feyz almaya çalışmalıdır. İmâm Şârânî “el-Bahru’l-Mevrûd” adlı eserinde der ki:

“Bir mânevî mecliste en çok istifâde eden, orada en çok tevâzû ve mahviyet gösterendir. Çünkü rahmet-i ilâhî dâimâ fakîru’l-meşreb, mütevâzı kimselerin gönlüne nüzûl eder. Görmüyor musunuz ki, yağmur suları bile dâimâ (yüksek ve sivri yerlerde değil) çukurlarda ve ovalarda toplanıyor, derelerde akıyor.” 

Bu bakımdan, sohbete hâlis bir niyetle gelen kişi, ne kadar çok bilirse bilsin, müstefid olabilmek için sohbetin feyzine kalbini açmalıdır. Nasıl olsa ben bunları biliyorum, diyerek mağrur bir edâ ile bilgiçlik taslayanlar, ne kadar feyizli bir sohbette olsalar da istifâde edemezler. Zira kabını suya ters tutan, bir damla bile dolduramaz. Böyle bir kalbî galatla, yani nefsânî şımarıklıkla mâlûl olduktan sonra ne kadar sohbete iştirâk edilirse edilsin, kâmil bir fayda hâsıl olmaz. Yûnus Emre Hazretleri mevzuyu ne güzel hulâsa eder:

Çeşmelerden bardağın, doldurmadan kor isen,

Bin yıl anda durursa, kendi dolası değil.

Bu yüzden insan ne kadar bilirse bilsin, sohbette sanki ilk defa dinliyormuş gibi dikkat ve nezâketle dinlemelidir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Sohbet ve Âdâbı, Erkam Yayınları.