Son Şehzade Dünyaya Geldi

Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın 5'inci kuşak torunu Abdülaziz Osmanoğlu dünyaya geldi. Hayattaki Osmanlı şehzade sayısı 26'ya çıkarken en yaşlı ile en genç şehzade arasındaki yaş farkı 92 oldu.

Geçtiğimiz Perşembe günü 10.00'da doğan Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın 5'inci kuşak torunu Abdülaziz Osmanoğlu ile birlikte hayattaki Osmanlı şehzadesi sayısı 26 oldu. Osmanlı hanedanı üyesi Şehzade Harun Osmanoğlu, dokuzuncu torununa kavuştu.

Abdülhamid Kayıhan ve Walaa Osmanoğlu çiftinin ikinci çocuğu olan ve Muhammed Abdülaziz ismi verilen küçük şehzade, 11 Ağustos 2016 günü saat 10.00'da gerçekleştirilen başarılı bir operasyonla dünyaya geldi. Hastanede Abdülhamid Kayıhan ve Walaa Osmanoğlu çiftinin ailesi, küçük şehzadenin dedesi Harun Osmanoğlu, babaannesi Farizet Osmanoğlu, halası Nurhan Osmanoğlu, anneannesi Najwa Ghuniem ve abisi Harun Osmanoğlu 26'ncı şehzadenin hayata gelmesini bekledi.

Küçük şehzadenin dedesi Harun Osmanoğlu, “Çok mutluyum. Allah bağışlasın. Dua ediyorum, inşallah büyük alim olsun. Dindar bir adam olsun" diye konuştu.

Abdülhamid Kayıhan ve Walaa Osmanoğlu çiftinin ikinci çocuğu olan şehzadeye Muhammed Abdülaziz ismi verildi.

ŞEHZADELER ARASI YAŞ FARKI 92

Babaannesi Farizet Osmanoğlu ise “Maşallah, en son torunum oldu. Son olmaz, çok olur inşallah. Adı Abdülaziz. 5'inci kuşak torun. Çok mutluyum" dedi.

Küçük şehzadenin dedesi, 34. Osmanlı Padişahı Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın 3'üncü kuşak torunu Harun Osmanoğlu, ikisi erkek, biri kız üç çocuğu, 9 torunu ve iki de torun çocuğu ile İstanbul'da yaşıyor. Minik şehzadenin babası Abdülhamid Kayıhan Osmanoğlu ise Hanedan ailesine uygulanan 50 yıllık sürgünün 1974'te bitmesinden sonra İstanbul'da doğan ilk şehzade unvanını taşıyor.

Osmanlı hanedanına mensup, halen hayatta olan 26 şehzadeden en yaşlısı, Sultan Abdülmecid Han'ın 3'üncü kuşak torunu olan 1924 doğumlu Osman Bayezid Efendi. Yeni doğan Abdülaziz Efendi ise Sultan İkinci Abdülhamid Han'ın 5'inci kuşak torunu. En yaşlı ile en genç şehzade arasındaki yaş farkı 92.

Kaynak: Yeni Şafak

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.