Sorun Bizde Kalbimizde

Ramazan ayı içinde Erkam Radyo'da "İftar Sevinci" programında Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca ile bir sohbet yapıldı. Prof. Dr. İrfan Gündüz Hocanın refakatinde gerçekleşen ve 1.5 saati bulan sohbetin, Ramazan'ın dışına da taşan çok geniş bir muhtevası oldu. İşte o muhtevadan, ümmetin ana meseleleri ve yaşadığımız sancılar üzerine derin tefekkürü yansıtan bir bölümünü okuyucularımızla paylaşmak istedik.

Prof. Dr. İrfan Gündüz: Muhterem Hocam, Sohbete Diyanet’in bu yıl ana tema olarak belirlediği “Vakit İyilik Vakti” çağrısından başlayalım istedik. Bu temalar nasıl bir amaç taşıyor, geçmiş konuları da hatırlayarak değerlendirir misiniz?

Prof. Dr. Mehmet Görmez: Bu temalar biraz da tebliğ ve irşatta bulunan arkadaşlarımıza bir çerçeve çizmek bakımından önem arz ediyor. Hem de unuttuğumuz ve biraz kıyıda tuttuğumuz bazı değerlerimizle yeniden buluşmayı sağlıyor. Biz Ramazanlar için 2011 yılında, o zaman Afrika’da Somali başta olmak üzere açlık-kıtlık baş göstermişti. O zaman daha çok Afrika üzerinde durduk. Ramazanı daha çok Afrika’yla geçirdik. Hamdolsun milletimizin hayırsever eli o zaman Somali’yi ayağa kaldırdı. Çok faydalı oldu. Hemen arkasından barış dokunuşu ‘Selam’ üzerinde durduk. Yani Rasulü Ekrem (s.a.v.) ‘Siz birbirinizi sevmedikçe cennete giremezseniz. Bir birinize selam vermedikçe, selamı yaymadıkça, bir birinizi sevmiş olamazsınız’ buyuruyor. O kardeşler arasındaki ilişkiyi ayağa kaldırmak için ‘selam temasını ön plana çıkardık. 2013 yılında helal kazanç, helal lokma üzerinde durduk. Geçen sene ‘hiç kimse kimsesiz kalmasın dedik. Bu sene de ‘Vakit iyilik vakti! Bu Ramazan ve her zaman. dedik.

Tabii bize bu mesajı hatırlatan şey, maalesef bunu söylemek zor ama; dünyada kötülüğün iyiliğin önüne geçmiş olması. Hâlbuki iyiliğin egemen olması lazım. Yeryüzünde marufun egemen olması lazım. Kur’an-ı Kerim’in dört kavramını Türkçeye biz “iyilik” diye tercüme ediyoruz; Birr, hayr, ma’ruf ve ihsan. İnsanlık sadece bu dört kavram çerçevesinde Kur’an’ın onların idraklerine hitabını dikkate alıp, gündemine alabilse yeryüzünde inanın iyilik egemen olur. Kur’an’a baştan sona doğru giderek okuyacak olursak, “birr” kavramının ilk geçtiği yerde “birr”in ne olmadığı anlatılıyor. ‘Leysel birra en tüvellu vücûheküm kıbelel meşrikı vel mağribi…’ (Bakara, 177) İbadetlerin şekli sizi iyiliğe götürmez diyor. Yani mühim olan Allah’a iman, ahirete iman, namazı dosdoğru kılmak, zekâtı vermek, yolda kalmışa yardımcı olmak… Yani o ibadetlerin gayesi bizi iyilerden kılmak. Rasulü Ekrem (s.a.v.)’in bu “birri” tarif eden çok güzel hadis-i şerifleri vardır. ‘El birru matmaenne ileyhi nefsük.’ “Birr” nefsi huzura kavuşturan şeydir. ‘Vel ismü mâhâke fissadrike.’Günah ise göğsümüzü, kalbimizi sürekli vesveseye sevkeden, tırtıklayan, oradan bir şey alıp götüren şeydir.”

KALPLERDEN KALPLERE, KAPILARDAN KAPILARA İYİLİK TAŞIMAK

“Hayr”; insanın hayırlısı olmak, babanın hayırlısı olmak, annenin hayırlısı olmak, dostun hayırlısı, kardeşin hayırlısı… Çocuğunuz olur, evladının hayrını gör deriz. Ev alırsınız “Hayırlı olsun” deriz. Sabah kalkarız “Hayırlı sabahlar” deriz. Para kazanırsınız paranın hayrını gör deriz. Ma’ruf hakeza, ihsan hakeza.

Bütün bu kavramları biz bugün biraz gündemimizden çıkardık. Onun için vaaz ve irşat programlarıyla bu kavramları milletimizin gündemine yeniden yerleştirmeye çalışıyoruz. Ama bu çalışmalarda asıl olan sadece anlatarak değil, yaparak hizmet etmek. İftar sofralarına ‘iyilik sofraları’ adını verdik. Merkezdeki bütün arkadaşlarımız her ile dağıldılar. Anadolu’daki her il ve ilçelerde bütün cumalarda vaaz ve hutbelerde bulundular. Vatandaşlarımızla birlikte oldular. Hapishanelere gittiler ve mahkûmlarla beraber oldular. Huzurevlerine gittiler, yaşlılarla beraber oldular. O iyiliği paylaştılar. Kalplerden kalplere, kapılardan kapılara iyilik taşımak için bu çalışmayı başlattık.

DÜNYADA ÖLMEDEN ÖNCE ÖLENLER VAR

Prof. Dr. Gündüz: Ramazan’ı adeta hepimizde bir bilinç yenilenmesi gerçekleşmesi için vesile haline getiriyor Diyanet.

Prof. Dr. Görmez: İnsanoğlu unutkan bir varlık. Hani insan kelimesiyle, nisyan kelimesini birlikte kullanıyoruz. Nisyan ile malul olduğu için insandır. Biz hakikaten unutuyoruz, unuttuk. Kendimizi unutuyoruz. Yanı başımızdaki kardeşimizi unutuyoruz. Rabbimizi unutuyoruz. Ramazan bize bütün bunları hatırlatmaya gelir. Hani dünyada ölmeden önce ölenler var. Haşr Suresi aslında öldükten sonra dirilmeyi anlatan, haşrı, dirilişi anlatan bir sure. Ama dünyada da ölmeden önce ölenleri diriltecek ayet var Haşr Suresi’nde. “Ey iman edenler!....  Allah’ı unutmayın. Allah’ı unutursanız, kendinizi de unutursunuz.” (Haşr, 18-19) Kur’an’ın bir adı da zikirdir.

Zikri Hakim o unuttuğumuzu bize hatırlatmaya gelir. Çünkü Rabbimizi hatırladığımız zaman kendimizi de hatırlarız. Ramazan bize bunu hatırlatmaya geliyor. Biz insan olarak eskiyoruz. Yani rutinleşiyor davranışlarımız. Hareketlerimiz anlamsızlaşıyor. Kendimizi değiştirmiyoruz. Kendimizi yenilemiyoruz. Cenab-ı Hakk lütfu ve ikramıyla her sene Ramazan’ı gönderiyor ki, biz değişelim. “innallâhe lâ yugayyiru mâ bi kavmin hattâ yugayyirû mâ bi enfusihim…” (Rad, 11) Yani ‘siz nefislerinizdekini değiştirmedikçe, Allah bir toplumu değiştirmez’ diyor. Ramazan nefislerimizi değiştirmeye geliyor.

muminin_mumin_icin_duasi2

BÜYÜK CİHAD TERBİYESİ

Prof. Dr. Gündüz: Yani toplumsal değişimin dinamiği bireysel değişimden geçer, diyoruz.  Biz önce kendimizi değiştireceğiz. Buradan İslam dünyasında yaşananlara baktığımızda neler söylemek geliyor içinizden?

Prof. Dr. Görmez: Şüphesiz. Şimdi İslam dünyasında olup bitenlerin sebeplerini tahlil eden binlerce makale, kitap yazılıyor. Siyasetçiler, devlet adamları konuşuyor. Kimisi, Amerika geldi Irak’ı işgal etti bunlar başladı, diyor. Kimisi Maliki şöyle yaptı, Esed şunu yaptı, diyor. Ama meseleye tasavvufun penceresinden, irfan geleneğimizin penceresinden bakacak olursak, sorulacak soru şudur: Bütün bunların sebebi nerede başladı? Bizde başladı. Nerede biter, bizde biter. İslam dünyasındaki bütün Müslümanlar tek tek, kendi nefsine, kendi kalbine yönelmeden, biz, acılar içinde kıvranan İslam ümmetinin halini değiştiremeyiz.

Burada “Cihad-ı Ekber” kavramını yeniden hatırlayalım, derim. İçtihadsız cihad kıtaldir sadece. Bu içtihadı ben sözlük manasında kullanıyorum. Yani dolayısıyla bugün Rasulü Ekrem (s.a.v.) Efendimizin Tebük Seferinden dönerken ‘Bu gün cihadı esğardan, cihadı ekbere (küçük cihattan, büyük cihada) döndük’  sözünü bütün Müslümanların yeniden hatırlaması lazım. İşte asıl O cihadı ekberi ilan etmeliyiz. Her birimizin nefsinin ve kalbinin üzerine çöken o ağırlıkları atmalıyız. Kin, öfke, nefret, ma’siyet, günah, bütün bunları atmalıyız. Ramazan bütün bu fırsatları bize vermek için her sene geliyor. Ancak böyle bir seferberlik bizi asıl yeniden izzetimize kavuşturur.

Cennet, tohumunu bu dünyada ektiğimiz bir bahçedir. “Ed-dünya mezraatül ahire” (Dünya ahiretin tarlasıdır.) Tabii o tohumu ekebilirsek...

DİN MÜHENDİSLİĞİNE DİKKAT!

Prof. Dr. Gündüz: Hocam, şimdi herkes kendi kafasına göre bir cihad ilan ediyor. Az önce sözünü ettiğiniz “içtihatsız cihad”ı biraz daha açar mısınız?

Prof. Dr. Görmez: Efendim, İslam dünyası, en azından benim yaşadığım yarım asırlık süre içerisinde, hiçbir zaman bu kadar zor bir sürece girmemişti.

Bu cümleyi son birkaç gündür sarfettim, sarfettikten sonra da adeta içime gözyaşı akıttığımı söylemek isterim. Bu gün sadece âlemi İslam’da bir eman sorunu, bir güvenlik sorunu yok. Bu gün din-i Mübin-i İslam’ın kendisi bir güvenlik sorunuyla karşı karşıya. Çünkü bizim tarihte görmediğimiz adam öldürme biçimleri, farklı mezhep kavgaları yaşıyoruz. Bu olup bitene biz sıradan şii-sünni kavgasıdır diyerek geçiştiremeyiz.

Daha geçtiğimiz günlerde Kuveyt’te Cuma günü, birisi sırtına bağladığı bombayla camiye girdi ve patlattı. 25-30 kişiyi orada katletti ve yüzlerce kişiyi de yaraladı.

Bunun İslam’ın herhangi bir mezhebinin içinde izahını yapmak mümkün değildir. Bu nasıl türedi, nasıl çıktı ortaya? Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Libya’da, Yemen’de başlayan bu kardeş kavgası içerisinde yeni İslam anlayışları ortaya çıktı. Belki çıkartılıyor. Bunlar din mühendisliği.

Geçtiğimiz günlerde Batılı büyükelçiler beni ziyaret ettiğinde sordular; Bu IŞİD denilen örgütün içerisindeki insanlar çok mu cahil?” Onlara “hepsinin doktorası var” dedim. ‘Öyle mi, nerede doktora yaptılar?’ diye sordular. Sizin Ebu Gureyb adını verdiğiniz hapishanelerde, bizatihi Batılı hocaların önünde bunlar doktoralarını yaptılar dedim.

Elçilere öyle söyledim ama, biz bunu sadece uluslararası bu gibi olaylara veya komplolara bağlayarak tedavi edemeyiz. Ne tür yanlış düşüncelerden besleniyorlar, hangi ayetleri istismar ediyorlar, hangi hadisleri kullanıyorlar, hangi uydurma hadislere başvuruyorlar ve bunlar nasıl bir eğitimden geçtiler? Bizim bütün bunları ortadan kaldırmak için ne yapmamız lâzım? Bu yine bize düşüyor. Dolayısıyla bunu dikkate alarak bizim din eğitimimizi yeniden gözden geçirmemiz lazım.

İSLAM DÜNYASININ İLİM ÜRETEN BÜTÜN MERKEZLERİ YOK OLDU

Diyanet İşleri Başkanı olarak söylüyorum, bugün biz imam hatip lisesinden mezun olan bir gencimize hemen mihrabı teslim edemiyoruz. İlahiyat fakültesinden mezun olan bir arkadaşımıza hemen bir ifta makamını veremiyoruz. İmam hatip lisesinden geldiği zaman ona ek eğitimler veriyoruz. Önce bir hazırlayıcı eğitim dediğimiz bir eğitim veriyoruz. Sonra başka bir eğitim veriyoruz. Bu sürekli devam ediyor. Hatta biz ona ‘sürekli eğitim’ adını verdik. Fakültelere gelince; fakülteden sonra Haseki Eğitim Merkez’lerinde üç yıllık bir eğitim veriyoruz. Şimdi onu bir akademiye dönüştürme hülyamız var. Onu daha iyi noktalara taşımak istiyoruz.

İslam dünyasında ilim üreten bütün merkezler yok oldu. Bağdat, Kahire, Şam, San’a, Trablusgarp yok oldu. Bütün bu merkezler şu anda bir şiddet sarmalı içerisinde kardeş kavgası yaşıyor. Şüphesiz bunun dahili ve harici bir çok sebebi var. Arkasından bütün buralarda şiddetin gölgesinde cehalet üretilmeye başlandı. İlimden, din hizmetinden mahrumiyet başladı.

Bugün İslam dünyasını saran gerçekten çok büyük bir tehlike var. O da şudur: İslam’ın bir Cadde-i Kübra-yı Kuraniyesi var. Bir de bu caddeye açılan yan yollar var. Biz onlara mezhep, meşrep diyoruz. Ama Kur’an ve Sünnet’in belirlediği bir ana cadde, ana yol var. Rasulü Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, hemen Veda Hutbesinden önce; “Ben sizi, gecesi gündüz gibi apaydınlık olan bir din (yol) üzerinde bıraktım” buyurdu. Burada karanlık yok. Karanlık nerede var? Ya zihnimizde, ya kalbimizde var. Böyle olduğu halde, bugün dünyada bir güç, bu cadde-i kübrayı yok edip, o caddeden yan yollara sapan küçük sokakları, bazen de çıkmazları ana yol haline getirmek istiyor. Bugün Batı-İslam ikileminde, İslam’ın şia mektebi kolu, adeta İslam’ın yerine ikame ediliyor bazı yerlerde. Şia-sünni ikileminde de, selefîlik dediğimiz bir akım kendisini ehlisünnetin yerine koymaya çalışıyor. Bunun farkında olmalıyız.

islamdunyasi2

İSLAM DÜNYASINI KUŞATAN BEŞ BÜYÜK İLLET

Önümüzdeki günlerde Medine’de bir konuşmam olacak. Bu konuşmada İslam dünyasını kuşatan beş büyük illetten söz edeceğim. Geçen Sudan’dan bir hocamız geldi, Diyanette konferans verdi. Onun konferansının da ana konularıydı. Çok önemli maddeler bunlar.

Bir tanesi, el cedeliyetü fil akâid. (Akaid üzerinde cedel, tartışma) Biz Müslümanlar 14 asır sonra inancımızın sabitelerini tartışma konusu yaparsak, bu bizi ana yoldan saptırır. Bugün maalesef 14 asır sonra birileri çıkıyor, inancımızın sabitelerini tartışma konusu yapıyor. İnancın sabitelerinden olmayanları, sabiteleri arasına sokuyor. Bu doğru değil. Sonra da kendisi gibi inanmayanı tekfir ediyor. Tekfir ettiğini de öldürmeyi cihad zannediyor. Tekbir getirerek öldürüyor. Bu tek kelimeyle vahşet. Bu gün ümmetin bütün âlimlerinin bu konu üzerinde durması lâzım. Bu son derece önemli bir husus.

İCTİHADSIZ CİHAT SANCISI

“İçtihatsız cihad” gelince orada şunu kastediyorum: Cihadla içtihat aynı kökten gelir malumunuz. İlim olmadan, Kur’an ve sünnet bilgisi olmadan, Kur’an ve sünnetin insanla ve kainatla kurduğu ilişkiyi doğru anlamadan, 14 asırlık âlimlerimizin bize bıraktığı usûlü anlamadan, eczacı yöntemiyle, Kur’an eczanesine girip rastgele bir ilacı çekip reçete yazmak, bu, insanları sadece dalalete götürür. Hidayetten uzaklaştırır. Bunu kastediyorum.

Bu içtihat ameliyesini Kur’an ve Sünneti doğru anlama, ilimle, marifetle, hikmetle yoğrulması meselesini bir tarafa bırakarak, Kur’an’dan bir ayetle, Rasulü Ekrem’in hadislerinden bir hadisi alarak, oradan insanlara bir ferman biçmek, onları değerlendirmek içtihatsız cihattır. İçtihatsız cihad sadece kuru bir kıtâl, yani insanları bir katliama götürür. “El kâtilu vel maktulü finnâr” (öldüren de ölen de cehennemdedir) buyuruyor Efendimiz (s.a.v.). Yine Maide Suresi’nde (a.32) “Haksız yere bir insanı öldürmek, bütün insanlığı öldürmekle bir tutuluyor.” (Maide, 32) Bir tanesi bu.

İkincisi; ez zâhiriyyetü fil fıkıh. Allah rahmet eylesin 110 yaşında vefat eden bir hocam oldu, Mehmet Emin Er Hocamız. Onun tasavvufa verdiği ‘fıkh-ı bâtın’ ismi kitaplaşmıştır. Yani bir zâhirin fıkhı var, bir de bâtının fıkhı var. Bu gün fıkhın hep zâhiri hale dönüştürülmesi ikinci büyük illet.

Üçüncüsü; eş-şekliyyetü fil ibâde. İbadetleri şekle indirgediğimiz zaman, oruç perhize dönüşür, hac seyahate dönüşür, namaz bedensel harekete dönüşür. Halbuki “Namaz insanı kötülüklerden alıkoyar.”, “ Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınasınız diye, size sayılı günlerde farz kılındı.” buyuruluyor. Bütün bunlar, Ramazan’daki iyilik temamızı hatırlayalım, bizi Cenab-ı Hak nezdinde ebrardan kılmak için vardır. Miraca yükseltmek için vardır.

ilimhikmetirfan2

BU ÜÇ KAVRAM ÇOK ÖNEMLİ: İLİM, HİKMET VE MARİFET

İslam coğrafyasını bugün saran dördüncü illet; el-huşunetü fid’da’vet. Davette kabalık. Cenab-ı Hak, “Eğer sen kaba, katı yürekli bir insan olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi.” buyuruyor Rasulü Ekrem’e (s.a.v.). Firavun’a Hazreti Musa’yı gönderirken Cenab-ı Hak, Musa ve Harun’a ne dedi; ‘Ona yumuşak söz söyleyin.’ Maalesef tarihimizin karşılaşmadığı, tarihimizde hiçbir mektebin, hiçbir mezhebin, meşrebin görmediği bir kabalık var modern zamanlarda. Kafa kesmek nasıl bir şeydir? Bunun izahını yapmak hakikaten mümkün değildir. Onun için İslam davetinin, Rasulü Ekrem’in usulünü, nezahetini, nezaketini yeniden yüklenmesi lazım. Hatta öyle ki, bazı yerlerde ikaz edildi Cenab-ı Rasul. ‘Onlar iman etsin diye, nerdeyse kendini helâk edeceksin’ dedi Cenab-ı Hak.

Dolayısıyla ilim, hikmet ve marifet bu üç kavram çok önemlidir. İlim, hikmet ve marifet bu üçünü birleştirerek ‘Üd’u ilâ sebîli rabbike bil hikmeti vel mev’ızatil haseneti ve câdilhum billetî hiye ahsen.((Resûlüm!) Sen, Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et!) Cenab-ı Hak bize, en kaba düşmanlıkları, en sıcak dostluklara dönüştürmenin yolunu öğretiyor Kur’an-ı Kerim’de; ‘İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel bir iyilikle önle. (Eğer böyle yaparsanız) o zaman aranızdaki katı düşmanlıkları sıcak dostluklara dönüştürürsünüz.’ (Fussilet, 34) Bu hikmete dönmek zorunda alem-i İslam. İslam daveti böyle olmak zorunda.

Tabii bu gün internet ortamında ne olup bittiğini takip etmek, denetlemek mümkün değil. İnternet ortamında insanlara yönelen davet büyük oranda kaba bir davete dönüştü. Hikmetten uzak, marifeti eksik, ilme dayanmıyor.

ELİNE SİLAH VERİLİYOR VE İSLAM'IN ÇEHRESİ DÜNYADA DEĞİŞTİRİLİYOR

Onun için son bir illet daha; el cüziyyetü fil ihtimam. Bir de bizim bir değerler hiyerarşisine ihtiyacımız var. Biz önemli işlerimizi sıralarken, bunu ehemden mühime doğru yapmak zorundayız. Yani Hacerül Esvedi öpmek için adam dövmeye kalkışmamak lâzım Harem’de. Hani Abdullah ibni Abbas oturuyor Kabetullah’ta. Hazreti Hüseyin’in katilleri gelmiş diyorlar ki; ‘Efendim pire öldürmenin hükmü nedir?’ Diyor ki; ‘Allah’ın Rasulü’nün ciğerparesini öldürdünüz, gelip bana bu soruyu mu soruyorsunuz?’ Bu gün maalesef böyle bir konumdayız. Bu da cehaletten kaynaklanıyor. İşte içtihatsız cihat, bütün bunları bilmeden, bunları yerli yerine oturtmadan, bazı insanların eline silah verdirilerek yapılan bu katliamlar, maalesef bugün İslam’ın çehresini dünyada değiştiriyor. Başka dünyalarda da islamofobik bir endüstri meydana getiriyor.

FİLİSTİNLİ_GENCLER

İSLAM GENÇLİĞİNİ BUGÜNLERE HAZIRLAYAMADIK

Prof. Dr. Gündüz: Çağımızda en çok İslam gençliğinin zihin dünyası üzerinde oynanıyor. “İctihadsız cihad” alanında kullanılan tüm insan malzemesi hemen hemen gençlerden oluşuyor. Neyi yapamadık gençlik alanında, kaybedilenleri kazanabilir miyiz, ya da nasıl kazanabiliriz?

Prof. Dr. Görmez: İslam ümmeti olarak İslam gençliğinin zihin dünyasını bugünlere hazırlayamadık. Eğitim sistemlerimiz, insan yetiştirme düzeneklerimiz meydan okumalara karşı onları koruyamadı. Belki de sadece koruyucu davrandık. Geleceğe hazırlayamadık. Küreselleşme dalgaları ile nasıl savrulacaklarını hesap edemedik. Aile, okul, cami gibi müesseselerimizde başvurduğumuz metotları yenileyemedik. Kaldı ki, bu üç müessesenin dışında çok daha etkin kanallar açıldı. O kanallara da iyiliği egemen kılamadık. Kayıt dışı bilgi alanları, kayıt dışı kişilik inşa eden kanallar çoğaldı. O mecradan da doğru bilgiyi yayma konusunda büyük kusurlarımız oldu.

Göç dalgalarıyla birlikte gençliğin nasıl evrilebileceğini hesap edemedik.

Şiddetin, savaşların, istibdat rejimlerinin gölgesinde materyalist bir eğitim sistemi içinde çelişkilerle büyüyen yaralı bilinçli gençliği İslam gençliği olarak adlandırmak mümkün değil. Ancak bunların anneleri babaları Müslüman isimleri de Ahmet, Mehmet, Hasan, Hüseyin.

Bu gün Paris’in varoşlarından kopup insan öldürme makinasına dönüşen örgütlere katılan gençlerin hesabını ve faturasını İslam’a ve Müslümanlara çıkarmaya kalkışmak haksızlıktır. Ancak yine de biz Müslümanların bunun için yapacakları olmalıdır. Hiçbir şey için geç değil, kaybedilenleri kazanabiliriz. Biz yeryüzünde en bedevi toplumu en medeni topluma dönüştüren Resül-i Ekrem’in ümmetiyiz. Ölüden diri, diriden ölü çıkaran Rabbimize iman etmişiz.

140 KARAKTER HİÇBİR KARAKTER KAZANDIRMIYOR

Prof. Dr. Gündüz: Ve sosyal medya... Fırtına gibi esiyor. Herkes onun kollarında. İslam’ın insanlara ulaşmasında ya da yolların kesilmesinde sosyal medya nerede duruyor? Diyanet olarak o alanda bir çalışma bulunuyor mu?

Prof. Dr. Görmez: Sosyal medya alanında insan adeta bir bilgi bombardımanı ile karşı karşıya, enformatik bir cehalet sunuyor. En kötü cehalet bilgi ile oluşturulan cehalettir. Zihinler ve kalpler işgal ediliyor. İşgal altındaki zihinlere sahih bilgi vermek için önce işgali ortadan kaldırmak gerekiyor. Yüz kırk karakter hiçbir karakter kazandırmıyor. Din konusunda yalan yanlış, doğru karışık pek çok bilgi veriyor. Ama din ile hayat arasındaki ilişkiyi öğretmiyor. "Usulsüz vusûl olmaz" diye bir söz vardır. Bu gün okullarımızda, üniversitelerimizde, medreselerde dahi usûl problemi yaşanırken hiçbir usûl tanımayan sosyal medya aracılığıyla vusulden söz etmek mümkün değildir.

Diyanet olarak bu alanda itiraf edeyim ki çok gerilerdeyiz. Yeni yeni bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Yakında toplumla paylaşılacaktır.

diyanet_kudus2

YEDİ KITADA İNSANLIĞIN HİZMETİNDE OLMA ŞİARIMIZ

Prof. Dr. Gündüz: Diyanet’in küresel misyonunda hangi merhaledeyiz? Sizi gelecek adına ümitlendiren gelişmelerden kısaca bahseder misiniz? Nasıl geri dönüşler alıyorsunuz?

Prof. Dr. Görmez: Diyanet sadece yurt içinde hizmet edecek şekilde kurgulanmıştır. Ancak Avrupa’ya iş göçü ile Avrupa, Amerika ve Avusturalya'ya Kanada'ya hizmetlerini taşıdı ve burada önemli tecrübeler edindi. Sovyetlerin ve Yugoslavya’nın dağılmasıyla Türk Cumhuriyetlerine ve Balkanlara hizmetlerini taşımaya başladı. 2006’dan itibaren Afrika’daki Müslüman kardeşlerimizin tamamına ulaşmaya başladı. 2009’dan itibaren Latin Amerika’daki 7 milyon Müslüman kardeşimize ulaşmanın yollarını aradı. Bugün üç büyük zirveye iki yılda bir ev sahipliği yapıyoruz. Avrasya İslam Şurası, Afrika Müslüman Dini Liderler Zirvesi, Latin Amerika Müslüman Dini Liderler Zirvesi. Bu yıl Pasifik Asya Müslüman Dini Liderler Zirvesi İstanbul'da yapılacak. Ayrıca yine bu yıl Dünya Müslüman Azınlıklar Zirvesi yine İstanbul'da yapılacak inşallah.

Dünyada din alanında, büyük gelişmeler yaşanıyor. Dünyadaki politik güç çatışmaları dinleri bir soft power, yumuşak güç olarak bir enstrüman olarak kullanma eğiliminde, Diyanet dünyaya götürdüğü hizmetleri bu şekilde tanımlamaz. Biz Diyanet’in ve Diyanet Vakfı’nın hizmetlerini bir iyilik ve bilgi ve tecrübe paylaşımı olarak değerlendiriyoruz. Yedi kıtada insanlığın hizmetinde olma şiarımız diyoruz.

Kaynak: Altınoluk Dergisi, Ağustos 2015, 354. Sayı

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.