Soygunu Önleyen Kumarbaz

Allâh için infâkın dünyevî fâidesinin, yaşanmış, ibret dolu ve müşahhas bir misâli!

İstanbul’da anarşi hâdiselerinin zirvede olduğu bir dönemde yaşanan şu hâdise, muhtaçların derdiyle dertlenmenin bereketini gösteren ibretli bir manzaradır:

Beş-altı soyguncu, büyük bir markete girmişler ve dükkan sâhibine kasada ne varsa vermesini söylemişlerdi. İhtiyar adamcağız, çâresiz bir şekilde kasanın anahtarlarını tam eline almıştı ki, gelen-gideni kontrol için kapıda bekleyen soyguncu, yaşlı adamı fark etti ve birden yerini terk ederek süratle içeri girip yaşlı dükkan sâhibine siper oldu. Silahını da arkadaşlarına doğrultmuş bir vaziyette haykırdı:

“–Buradan tek kuruş almadan çıkacağız!”

Bu âni gelişme karşısında şaşıran arkadaşları:

“–Hayrola! Buraya kadar kaç dükkan soyduk; bir şey demedin! Ne oldu sana birden?!. Çekil önümüzden de işimize devâm edelim!” dediler.

Fakat o, arkadaşlarına mânî olabilmek için hem kararlı hem de mahcup bir edâ ile şunları söyledi:

“–Hayır! Buradan bir iğne bile almayacağız! Sakın ısrar etmeyin. Bilin ki, benim cesedimi çiğnemedikçe bu dükkandan size hayır yok! Bu ihtiyar amca kim biliyor musunuz? Ben yıllar yılı kumarhâne ve meyhâne köşelerinde âilemi ve çocuklarımı ihmâl ederken, merhamet elini uzatarak, âdeta onlara babalık yapan ve yavrularımı büyütüp okutan müstesnâ bir insan!..”

Bu hâl üzerine arkadaşları, başlarını önüne eğdi ve hep birlikte özür dileyerek oradan ayrıldılar.

"SADAKA BELAYI DEFEDER"

İşte Allâh için infâkın dünyevî fâidesinin, yaşanmış, ibret dolu ve müşahhas bir misâli! İşte, “Sadaka belâyı defeder.”[1] ifâdesinin bir tecellîsi…

İmkânı az olan az sadaka ile, zengin olan da çok sadaka ile Allâh’ın rızâsını kazanmaya çalışmalı, belâlara karşı kendine siper hazırlamalıdır.

[1] Bkz. Tirmizî, Zekât, 28/664; Süyûtî, el-Câmiu’s-Sağîr, I, 108.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 2, Erkam Yayınları

İSLAM’DA İNFAKIN HÜKMÜ

https://www.islamveihsan.com/islamda-infakin-hukmu.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.