"soykırım Endüstrisi" Çok Çalıştı
Dünya gündeminde Türkiye ile alakalı son gelişmelerden birisi de sözde Ermeni soykırımı iddialarının yüzüncü yılında, 1915 olayları üzerinden Türkiye'ye dayatılan baskılar oldu.
Bu yıl 1915 olaylarının yüzüncü yılı münasebetiyle Ermeni lobisinin özellikle Batı dünyasında yoğun bir çalışma içinde olacağı biliniyordu. Dolayısıyla bu meyanda Batı cenahından Türkiye’yi kızdıracak bir takım atraksiyonların sudur etmesi çok da sürpriz olmadı denebilir. Ancak bu atraksiyonun Hıristiyan dünyasının en üst dini merciinden gelmesi çarpan etkisi yapması nedeniyle gündemi bir hayli meşgul etti.
Önce Katoliklerin ruhani lideri Papa, ardından da Avrupa Parlamentosu 1915 olaylarına ilişkin Ermeni tezlerine denk düşen bir takım açıklamalarda bulundu.
Papa’nın açıklaması ve AP raporuna Türkiye çok sert tepki gösterdi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu; "Tarihi tartışmaları açarsak bundan en fazla utanç duyacak unsurlar Avrupa içindeki unsurlardır; Engizisyon mahkemeleri ve Avrupa'dan kaçan Yahudilere kucak açan Türkler olmuştur. Dış faktörler olmasaydı, 1915 olayları yaşanmamış olacaktı. Acıları tek taraflı okumak sayın Papa'ya ve makamına yakışmamıştır. Yükselen ırkçılığa prim veren bir açıklama olmuştur” ifadeleriyle tepkisini ortaya koydu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan da “Avrupa Parlamentosu ne karar alırsa alsın bir kulağımızdan girer diğerinden çıkar. Türkiye'nin vebali yok.” diyerek tepkisini gösterdi.
Yoğun tepkilere neden olan her iki çıkışın ardından ABD Başkanı Obama’nın ne diyeceği merak konusuydu. Yazımızı kaleme aldığımız sırada henüz Obama’nın açıklaması gerçekleşmemişti.
Papa ve Avrupa Parlamentosu’na yönelik tepkiler sadece siyasetçilerle sınırlı değildi. 100 yıl öncesi değil daha dün sayılabilecek geçmişte yaşanan soykırımlara neden soykırım denilmediği soruldu. Başta ABD, İngiltere, Fransa, İspanya, İtalya, Rusya ve Almanya olmak üzere birçok Hristiyan ülkenin, dünyanın dört bir yanında yaptığı soykırımlar hatırlatıldı. Haçlı Seferleriyle oluk oluk dökülen kanlar hatırlatıldı… 75 milyon Kızılderili’nin nasıl öldürüldükleri soruldu. 750 bin iken, 15 yıl süren İngiliz katliamının sonunda sayıları 31 bine düşen Aborjinlerin yaşadıkları gündeme getirildi… Atom bombası ile yerle bir edilen Japonya’nın Hiroşima ve Nagazaki’de katledilen onbinler, yüzbinler, Bosna, Ruanda soykırımları hatırladı. Myanmar’da Budistlerin vahşetine maruz kalan Müslümanlar hatırlatıldı…
Haçlı seferlerinden, kolonizasyon sürecine kadar savaşla, zorbalıkla, asimilasyonla Hıristiyanlığı yan yana getirmiş Papalığın Türkiye’ye hesap sormasının absürtlüğü sorgulandı…
Bugünden misaller verildi. 2003 yılındaki Irak müdahalesinden sonra bölgede 2 milyon insanın öldüğü hatırlatıldı. Sadece son üç yılda Suriye’de 310 bin kişinin katledildiği söylendi. Neden tüm bu soykırımlar, “soykırım” değil de 1915’de yaşanan olaylarda Türklerin değil de sadece Ermenilerin yaşadıkları acılar “soykırım” olarak nitelendirilmeliydi? Neden Rusya’nın 1 milyon Kırım Tatarını zorla yurdundan çıkarması, 1944’te bütün Çeçenler’i trenlere doldurup Sibirya ve Orta Asya’ya sürmesi soykırım değil de Ermenilerin yaşadıkları “soykırım” olarak tanımlanır sorusu haklı olarak soruldu.
Tarih boyu yaşanan acılar tanımlanırken sergilenen çifte standart Vatikan’ın, Papa’nın, Avrupa Parlamentosu ve tüm Hıristiyan dünyasının yüzüne çarpıldı. Ama her zaman olduğu gibi yine pişkinliğe vurdular. Aslında dertleri Ermenilerin neler yaşadıkları değildi. Dertleri, Türkiye düşmanlığı idi. Ermeniler de bahanesi… Bu da bize hiç şaşırtmadı doğrusu…
Kaynak: Beytullah Demircioğlu, Altınoluk Dergisi, Mayıs 2015, 351. Sayı