Stomalı Bireyler Hac İbadetiyle Mükellef midir?

Stomalı bireyler hac ibadetiyle mükellef midir?

Hac, İslam’ın beş temel esasından biri olup hem bedenî hem de malî yönü bulunan bir ibadettir. Hac ibadeti sağlık, malî yeterlilik ve yol emniyeti yönünden haccetme imkânına sahip, hür, akıl sağlığı yerinde ve ergenlik/büluğ çağına ermiş her Müslümana farzdır. Haccın kimlere farz olduğunu bildiren Âl-i İmrân sûresinin 97. ayetindeki “istitâat/güç yetirebilme” şartının beden sağlığını da kapsadığını ifade eden İmam Ebû Hanîfe ile İmam Mâlik, hac ile ilgili diğer şartları taşıdığı halde sağlığı elvermeyen ve bedenî güce sahip olmayan kişilere haccın farz olmadığı kanaatindedirler.

Hanefîlerden İmameyn de dâhil diğer iki mezhep ise bu durumda olanlara haccın farz olduğunu ancak bizzat gidememeleri halinde bedel göndermeleri gerektiği görüşünü benimsemişlerdir. Hac kendilerine sağlıklı iken farz olduktan sonra bunu edâ etmeyen ve sonrasında sağlığını kaybedenlerin bedel göndermek suretiyle bu ibadeti vekâletle edâ etmeleri gerektiği konusunda ise âlimlerin görüş birliği vardır.

Kurulumuz; İmam Ebû Hanîfe ile İmam Mâlik’in görüşleri istikametinde, kendi başlarına vasıtaya binip-inemeyecek ve hac menâsikini yapamayacak durumdaki hasta, yaşlı, kötürüm, felçli ve engelli kimselere haccın farz olmadığı görüşünü tercih etmektedir. Diğer taraftan kendisine hac farz olduktan sonra, yaptığı ibadetin manasını, mahiyetini ve rükünlerini kavrayamayacak ve kendi işlerini göremeyecek derecede sağlığını kalıcı olarak yitiren kişilerin sorumluluktan kurtulmak için bu ibadeti bedel/vekâlet yoluyla yaptırmaları gerekir.

Doktorların kendilerine hac ibadetini yapabileceklerine dair rapor verdiği ayrıca hac için gerekli diğer şartları taşıyan stomalı hastalar bu ibadeti yerine getirmekle mükellef olurlar.

Kaynak: Diyanet İşleri Fetva Kurulu

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.