Şuarâ Suresi 18. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Şuarâ Suresi 18. ayeti ne anlatıyor? Şuarâ Suresi 18. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Şuarâ Suresi 18. Ayetinin Arapçası:
قَالَ اَلَمْ نُرَبِّكَ ف۪ينَا وَل۪يدًا وَلَبِثْتَ ف۪ينَا مِنْ عُمُرِكَ سِن۪ينَ
Şuarâ Suresi 18. Ayetinin Meali (Anlamı):
Firavun şöyle dedi: “Öyle mi? Biz seni henüz yeni doğmuş bebekken bağrımıza basıp yanımızda büyütmedik mi? Ömrünün pek çok yıllarını bizim aramızda geçirmedin mi?”
Şuarâ Suresi 18. Ayetinin Tefsiri:
Hz.
Mûsâ ile Hz. Hârûn gidip Allah’ın emrini tebliğ ettiklerinde Firavun, henüz
bebekken alıp elinde büyüttüğü, bin bir ihtimamla sarayında barındırıp
yetiştirdiği birinin seneler sonra karşısına dikilip tüm sistemini altüst
edecek bir teklifte bulunmasını hazmedemedi ve derinden sarsıldı. Mûsâ (a.s.)’a
olan iyiliklerini bir bir saymaya başladı. Bu arada Kıptîlerden bir adamı
öldürme suçunu hatırlatarak, gerekirse kısas edilebileceği imâsında bulundu.
“Sen kâfir, nankörün tekisin!” diye tehdit savurdu. İşin ilginç yanı Hz. Mûsâ
suçunu itiraf etti; ölümle sonuçlanacağını bilmeden adama vurduğunu ve adamın
öldüğünü, sonra da öldürülmekten korkarak kaçtığını söyledi. Nitekim Kasas
sûresinde anlatıldığı üzere Hz. Mûsâ İsrâiloğulları’ndan birine vahşice
davrandığını gördüğü Kıptîye yalnızca bir yumruk vurmuş, adam oracıkta can
vermişti. (bk. Kasas 28/15) Yumruk, öldürme aracı olmadığı gibi öldürme
niyetiyle de vurulmaz. Dolayısıyla, bu kasten bir öldürme değil, hata ile vuku
bulan bir öldürmedir.
Mûsâ
(a.s.) suçunu ve yaptıklarını itiraftan sonra esas meseleye geçerek, Allah
Teâlâ’nın kendisine olan lutuf ve ikramlarını saymakta ve kendisinin nasıl bir
vazifeyle vazifelendirildiğini açıklamaktadır. Cenâb-ı Hak ona hüküm ve hikmet
vermiş, her konuda doğru ile yanlışı ayırıp isabetli karar verebilme kabiliyetini
bahşetmiş, kendisini nübüvvetle görevlendirmiş ve hitap ettiği kimselere
peygamber olarak göndermişti.
Son
olarak Mûsâ (a.s.), Firavun’un kendisini aşağılamasına karşılık bir aşağılama
ile cevap vermekte, fakat gerçeği dile getirmektedir: “İşte başıma kaktığın
bu nimet, gerçekte bir iyilik değil, İsrâiloğulları’nı kul köle yapmış olmanın
bir sonucuydu.” (Şuarâ 26/22) Yani Mûsâ (a.s.)’ın bebekken
Firavun’un sarayında kalması ve orada terbiye görmesi, Firavun’un
İsrâiloğulları’nı köle edinmesi ve erkek çocuklarını öldürmesinden
kaynaklanıyordu. Bu insafsız ve zorba uygulama yüzünden annesi onu sandukaya
koymak ve sandukayı Nil’in engin sularına bırakmak zorunda kalmıştı. Firavun’un
hizmetçileri onu buldu, getirdi. Böylece o, anne-babasının şefkat yuvasından
mahrum olarak orada barınma mecburiyetinde kaldı. Bu başa kakılacak bir lutuf
değil, bir çocuğa yapılacak en büyük zulümdü.
Hz.
Mûsâ’nın ne demek istediğini iyi anlayan Firavun, bu kez sözü değiştirerek
Mûsâ’ya dâvasının özünü sormaya yönelir. Fakat bilmezlikten gelip alaya alarak
ve edepsizlik ederek Allah Teâlâ hakkında şu soruları sorar:
Şuarâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Şuarâ Suresi 18. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...