Sübey'a Binti Haris (r.anha) Kimdir?

 Sübey’a binti Hâris radıyallahu anha Medine-i Münevvere’de vefat eden kimse ile ilgili müjde verilen hadis-i şerifi rivayet eden bir hanım sahâbî!...

Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize kendi iddeti ile ilgili soru sorup öğrenerek konunun aydınlanmasına vesile olan bir bahtiyar hanım!...

O, Medineli olup Eslemoğulları kabilesine mensuptur. Sa’d ibni Havle radıyallahu anh’ın ailesidir. Anne ve babası hakkında hatta kendisiyle ilgili olarak da kaynaklarda fazla bir bilgiye rastlanılamamakta, ne zaman Müslüman olduğu ve nerede vefat ettiği bilinememektedir.Onun hakkında nakledilen bilgiler şöyledir:

Sübey’a binti Hâris el-Eslemiyye radıyallahu anha, kocası Veda Haccı esnasında Mekke-i Mükerreme’de vefat ettiğinde hamileydi. Eşinin vefatından bir ay sonra da doğum yaptı.

EŞİ VEFAT EDEN KADIN NE ZAMAN EVLENEBİLİR?

Kendisi hamileyken eşi vefat eden bu hanım sahabenin durumu, Abdullah ibni Abbas (r.a) ile Ebu Hureyre (r.a)’a soruldu. İbni Abbas (r.a) böyle bir durumda olan hanımın “iddeti bitince” evlenebileceğini, Ebu Hureyre (r.a) ise; “Doğumunu yapınca” evlenebileceğini söylediler. Ebu Seleme (r.a) da Ümmü Seleme (r.anha) annemize  gidip bu meseleyi sordu. Ümmü Seleme radıyallahu anha annemiz şöyle cevap verdi:

“Sübey’a eşinin vefatından onbeş gün sonra doğum yaptı. Doğum yapmasıyla iddeti bitmiştir. İstediği ile evlenebilir” dedi. Bu arada Sübey’a binti Haris el-Eslemiyye radıyallahu anha’ya birisi genç diğeri ihtiyar iki kişi tâlib oldu. Kendisiyle evlenmek istediklerini bildirdiler. Sübey’a radıyallahu anha  genci tercih etmeyi gönlünden geçirmişti. Yaşlı olan adam ona mani olmaya çalıştı ve:

“Acele etme! Senin iddetin, dört ay on gün henüz bitmedi” diyerek onun zihnini karıştırdı.

Böyle bir iddia ile işi uzatmayı ve onu oyalamayı düşündü. Çünkü Sübey’a (r.anha)’nın âilesi o sırada başka bir yerdeydi. Onlar gelince Sübey’a’yı kendisiyle nikahlamaya razı edebileceklerini tahmin ediyordu. Bu sebepten zaman kazanmak istiyordu.

Sübey’a (r.anha)’nın âilesinin döndüğünü öğrenen o yaşlı adam müracat edip tekrar tâlib olduğunu bildirdi. Hatta kendisini tercih etmeleri için onlara ricada bulundu.

Sübey’a binti Hâris el-Eslemiyye radıyallahu anha akıllı, zeki ve hadiseleri iyi değerlendiren bir kabiliyete sahipti. Bu gelişmeler gönlüne takılmış ve zihnini karıştırmıştı. Bu meselenin vuzuha kavuşması için Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimizin huzuruna geldi.

“- Ya Rasulallah! Benim için Allah’tan mağfiret, merhamet dileyin. Benim bağışlanmam için dua edin” dedi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem:

“Hangi konuda?” buyurdu. Bunun üzerine Sübey’a (r.anha) başından geçen hadiseleri anlattı. Rasul-i Ekrem sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz onu dinledikten sonra:

“- Senin iddetin bitmiştir. Dilediğin kimse ile evlenebilirsin” buyurdu. (Buhari, Megâzî, 8; İstiâb, I, 601; İsâbe, VII, 690) Başka bir rivayette kısa ifade ile:

“- İyi birisini bulursan evlen” dedi. (İbn-i Mâce, Talak, 7)

Sübey’a binti Hâris el-Eslemiyye radıyallahu anha, Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in vaaz ve nasihatlerini dinlemiş ve hadis-i şerif de rivayet etmiştir. Peygamber âşığı diye bilinen meşhur sahabi Abdullah ibni Ömer radıyallahu anh da ondan hadis nakletmiştir.

MEDİNE'DE VEFAT EDENLERE MÜJDE

Medine-i Münevvere’de vefat eden kimse ile ilgili müjdelerin verildiği şu önemli hadis-i şerif onun rivayetleri arasındadır. Abdullah ibni Ömer radıyallahu anh, Sübey’a binti Hâris el-Eslemiyye radıyallahu anha’dan rivayetle Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz’in şöyle buyurduğunu nakleder:

“Kim ki Medine’de kalıp orada ölmeye gücü yeterse, orada ölmeye baksın. Çünkü Medine’de ölen kimseye kıyamet günü ben şahitlik edip, şefaat edeceğim.” (Tirmizi, Menakıb, 68 / 3917; el-İstiâb, I, 601)

Sübey’a binti Hâris el-Eslemiyye radıyallahu anha başından geçen hadiseyi Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimize sorup öğrenerek ve duyduğu hadisleri de sağlam olarak naklederek kıyamete kadar gelecek Müslümanlara ışık tutmuştur.

Allah ondan razı olsun. Rabbimiz şefaatlerine nâil eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 273, Kasım 2008

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.