Suçun ve Cezanın Şahsiliği
Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir. Dolayısıyla zâlimlerin yanında mazlumların da öldürüldüğü katliamları İslâm şiddetle yasaklar.
İslâm’ın getirdiği prensiplerden biri de bir kişinin suçunu bir başkasının çekmeyeceğidir. Cenâb-ı Hak bu hükmü defalarca tekrar etmiştir:
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını çekmez.” (En‘âm, 164; İsrâ, 15; Fâtır, 18; Zümer, 7; Necm, 38)
Rasûlullah (s.a.v) de:
“Dikkat edin, evlât babasının suçu yüzünden öldürülmez!” buyurmuştur. (Dârakutnî, III, 45/186; Hâkim, II, 668/4219; İbn-i Hibbân, Sahîh, XIV, 517/6562)
Rasûlullah (s.a.v) başlarına Medineli Âsım bin Sâbit’i komutan tayin ettiği on kişiden oluşan bir kâfileyi irşad ve istihbârât için vazifelendirmişti. Lihyân Oğulları, yüze yakın okçuyla bunların sekizini şehîd ettiler. Hubeyb ile Zeyd bin Desine de esir düştü. Bunları götürüp Mekke’de sattılar. Hubeyb’i, Bedir Gazvesi’nde öldürdüğü Hâris bin Âmir’in oğulları satın aldı. Hubeyb, kendisini şehit ettikleri güne kadar onların elinde esir olarak kaldı.
Bu esâret günlerinde Hubeyb, traş olmak için Hâris’in kızından ustura istedi. O da usturayı üç yaşlarında bulunan oğlunun eline tutuşturup, “Git bunu esire ver!” dedi. Hâdisenin devamını kadın şöyle anlatır:
“Çocuk usturayı esire götürdü. Ben «Aman Allah’ım ben ne yaptım!» diye telaşla çocuğun arkasından koştum. Vardığımda çocuğu Hubeyb’in kucağına oturmuş onunla sohbet ederken gördüm ve bir çığlık attım. Hubeyb bana baktı:
«–Çocuğu öldüreceğimden mi korkuyorsun? Ben aslâ böyle bir şey yapmam! Haksız yere cana kıymak bizim hâl ve şânımızdan değildir. Sanki beni öldürecek olan siz misiniz?» dedi.”
Hubeyb ile Zeyd’i Mekke’ye on kilometre mesafedeki Ten‘im’e götürüp mızraklayarak fecî bir şekilde şehit ettiler. (Buhârî, Meğâzî, 28, 10; Cihad, 170; İbn-i Hacer, İsâbe, I, 418)
Hukukta cezalar ve suçlar şahsîdir. Dolayısıyla zâlimlerin yanında mazlumların da öldürüldüğü katliamları İslâm şiddetle yasaklar. Nitekim Cenâb-ı Hak suçsuz insanlara bilmeden zarar vermemeleri için gâlip durumdaki Müslümanları savaştan uzak tutmuş ve Mekke’nin fethini iki sene geçiktirmiştir. (Fetih, 24-25)
CANLILARA ŞEFKAT VE MERHAMET
İnsanlar bir tarafa İslâm hayvanların dahî hukûkunu muhafaza etmiştir. Kur’ân-ı Kerim’de Süleyman Peygamber’in muhteşem ordusunun karıncaları ezmemek için nasıl hassas davrandığından bahsedilir. (Neml, 18)
Ebû Vâkıd (r.a) şöyle anlatır:
“Resûlullah (s.a.v) Medine’ye geldiği zaman, insanlar diri olan devenin hörgücünü kesiyor, koyunların da butlarından koparıp yiyorlardı. Bunu gören Rasûlullah (s.a.v):
«–Hayvan diri iken ondan kesilen bir şey meyte (lâşe) hükmündedir, yenilmez» buyurdu.” (Tirmizî, Sayd, 12/1480)
Bir keresinde Hz. Âişe vâlidemiz hırçın bir deveye binmişti. Hayvanı sâkinleştirmek için onu sert bir şekilde ileri geri götürmeye başladı. Allah Rasûlü (s.a.v) kendisine:
“–Hayvana yumuşak davran! Çünkü yumuşaklık nerede bulunursa orayı güzelleştirir. Yumuşaklığın bulunmadığı her davranış çirkindir” buyurdu. (Müslim, Birr, 78, 79)
Bir defâsında da şöyle buyurdu:
“Kim bir serçeyi boş yere sırf eğlence olsun diye öldürürse, kıyâmet günü o serçe feryâd ederek Allah’a:
«–Yâ Rabbî! Falan kişi beni lüzumsuz yere öldürdü, herhangi bir fayda için öldürmedi» der.” (Nesâî, Dahâyâ, 42)
Rasûlullah (s.a.v) bir gün Mekke’ye gitmek üzere ihramlı olarak yola çıkmıştı. Ruveyse ile Arc arasındaki Üsâye mevkiine geldiğinde, gölgede kıvrılıp uyumakta olan bir ceylan gördü. Ashâbından bir kişiye, herkes geçinceye kadar ceylanın yanında bekleyip kimseye hayvanı tedirgin ve rahatsız ettirmemesi husûsunda tâlîmât verdi. (Muvatta’, Hacc, 79; Nesâî, Hacc, 78)
Canlı bir hayvanı hedef olarak dikip ona atış yapmayı şiddetle yasakladı. (Buhârî, Zebâih, 25; Müslim, Sayd, 59)
Değil hayvanlar, bitki örtüsü bile İslâm’ın merhamet ve hassasiyetinden nasip almıştır. Tabiat örtüsü ve meyveli ağaçlara zarar verilmemesi, Peygamber Efendimiz’in ve ilk halifelerin savaş tâlîmâtlarında yer almıştır. (Vâkıdî, III, 1117)
HAC YASAKLARI
İslâm, hac esnâsında insanlarla tartışmayı, hayvan avlamayı, herhangi bir ot veya ağaç yaprağı koparmayı, hatta insanın kendi saç ve sakalından bilerek bir tel bile koparmasını yasaklayarak Müslümanları tamamen zararsız bir hayata alıştırmaktadır.
Hâl böyleyken bir kısım insanlar; af, merhamet ve barış dini olan İslâm’ı günümüzdeki insanlık fâcialarından biri olan terör kelimesiyle birlikte zikretmektedir. Her hususta insanı ihyâ eden İslâm ile kalbsizlik ve vicdansızlık üzerine kurulmuş olup insanlığı perişân eden ve ahlâk, şefkat, merhamet gibi ulvî hisleri hiç tanımayan terör ve anarşizm nasıl bir araya gelebilir! Bu yanlışı yapan insanlar eğer hak ve hakikat peşinde iseler ellerini vicdanlarına koyup bir daha düşünmelidirler. İslâm’ı tam olarak bilmiyor, kulaktan dolma bilgilerle ve önyargılarla hareket ediyorlarsa, bunun daha büyük bir gaflet ve hatâ olduğunu fark etmelidirler.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hz. Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları
YORUMLAR