Suffe Nedir ve Ashab-ı Suffe Kimlerdir?

Abdullah Sert Hocaefendi, Şifa-i Şerif eserinden “Suffe nedir, Ashab-ı Suffe veya Ehl-i Suffe kimlerdir?” pasajını okuyor.

SUFFE NEDİR, ASHAB-I SUFFE KİMLERDİR?

Suffe, Mescid-i Nebevî’nin arka taraflarında fakir sahâbîlerin barınması için Peygamberimiz’in emriyle yapılmış olan üstü örtülü bir yer idi. Burada kalanlara “Ehl-i Suffe” veya “Ashâb-ı Suffe” denilirdi. Onlar burada yatıp kalkar, Peygamber Efendimiz’den dîni ve Kur’an’ı öğrenirlerdi. Gerektiğinde Allah’ın Elçisi onları İslâmiyet’i öğretmeleri için muallim olarak veya askerî birlik içinde bir savaşçı olarak muhtelif yerlere gönderirdi. Bunların sayısı bâzen artar, bâzen eksilirdi. Bazı kaynaklarda, Suffe ehli’nden yüzden fazla sahâbînin adı sayılmıştır. Kendisi de Ehl-i Suffe’den olan Ebû Hüreyre radıyallahu anh, onları bize şöyle tanıtmaktadır:

“Suffe ehli İslâm konuklarıydı. Onların ne sığınacak âileleri, ne malları, ne de bir kimseleri vardı. Resûl-i Ekrem’e bir sadaka geldiğinde onlara gönderir, kendisi sadakadan hiçbir şey almazdı. Şâyet gelen bir hediye ise onlara da gönderir, kendisi de ondan bir parça alır ve böylece şahsına ikrâm edilen hediyeyi onlarla paylaşırdı.” (Buhârî, Rikãk 17, nr. 6452.)

“Ben, Suffe ehlinden yetmiş kişiyi gördüm. Hiçbirinin üzerinde bütün vücûdunu örten bir elbise yoktu. Ya belden aşağı tutundukları bir peştemalları ya da bir ucunu boyunlarına bağladıkları bir gömlekleri vardı. Bunların bir kısmı baldırlarının yarısına, bir kısmı da topuklarına erişirdi de, avret yerleri görülmesin diye elbiselerini elleriyle toplarlardı.” (Buhârî, Salât 58, nr. 442.)

Ashâb-ı kirâmdan Fedâle bin Ubeyd el-Ensârî de bu çilekeş sahâbîleri şöyle anlatır: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashâba namaz kıldırırken, onlardan bazıları açlığın verdiği tâkatsızlıktan dolayı ayakta duramaz, düşüp bayılırlardı. Bunlar Suffe ashâbı idi. Çölden gelen bedevîler onların deli olduğunu zannederdi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem namazı bitirince açlıktan bayılanların yanına gider ve onlara: “Allah Teâlâ’nın nezdinde sizin için neler hazırlandığını bilseydiniz, daha yoksul ve daha muhtaç olmayı isterdiniz.” buyururdu.” (Tirmizî, Zühd 39, nr. 2368.)

Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman da onlarla ilgili olarak şöyle demiştir: Suffe ashâbı fakir kişilerdi. Bir keresinde Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İki kişilik yemeği olan, Suffe ashâbından bir üçüncüsünü; dört kişilik yemeği olan da bir beşincisini ve hattâ altıncısını yemeğe buyur edip götürsün!” Yahut buna benzer bir tavsiyede bulundu. Ebû Bekir, onlardan üç kişiyi evine getirdi. Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de on kişiyi alıp götürdü. Şimdi de Resûl-i Ekrem’in kendisine “Ehl-i Suffe’yi çağırmasını emrettiğini” söyleyen Ebû Hüreyre Hazretleri’ni dinleyelim: (Buhârî, Mevâkītü’s-salât 41, nr. 602; Müslim, Eşribe 176, 177, nr. 2057)

"Ben de bir bir onları bulup getirdim. Önümüze orta büyüklükte bir tabak kondu. Ondan doyana kadar yedik. Sofradan çekildiğimizde, tabaktaki yemek olduğu gibi duruyordu. Yalnız yemek yiyenlerin parmak izleri tabakta kalmıştı." (İbni Ebî Şeybe, el-Musannef (Hût), VI, 314; Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat (İvezullah), III, 195, nr. 2907.)

Bu rivâyetlere göre Resûl-i Ekrem, Ehl-i Suffe’ye: “Besmele çekerek yiyin; canımı kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, Muhammed’in evinde bundan başka bir şey yoktur.” buyurmuştur.

Kaynak: Kadı İyaz, Şifa-i Şerif

İslam ve İhsan

EHL-İ SUFFE KİMLERDİR?

Ehl-i Suffe Kimlerdir?

ASHAB-I SUFFE’NİN FAZİLETİ

Ashab-ı Suffe’nin Fazileti

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.