Sufiliğin Güzellikleri

Tasavvuf

Sufilikte mürşit neden önemlidir? Sufiliğin güzellikleri nelerdir? Sufiliğin modern zamanlarda bize kazandırdığı güzellikler…

Bilim ve teknolojinin maddi konularda insanlığa inanılmaz imkânlar sağladığı bir çağda yaşıyoruz. Daha önce birkaç ayımızı alacak bir işi bugün birkaç saatte yapabiliyoruz. Dünyanın bir ucunda olan bir hadiseyi birkaç dakika içinde duyabiliyor, uzun mesafelere kısa vakitte uçabiliyoruz. Uzayın derinliklerine, okyanusların diplerine seyahat edebiliyoruz.  Ne var ki bu maddi gelişmeler insanlığa aradığı mutluluğu getiremiyor, zira teknoloji sadece maddemizi doyurabiliyor, ruhumuzun ihtiyaçlarını gideremiyor.

Hayatın gerçek manasının unutulduğu, aile bağlarının gücünü yitirdiği günümüzde insanlar depresyon, stres ve kaygı bozuklukları ile baş edemez hale geldiler. Dinden uzak insanlar mutluluğu yakalamak için her şeyi denemekte, öyle ki bazı insanlarımız yoga, meditasyon gibi popüler uzak doğu dinlerinin mistik akımlarından medet ummakta. Hâlbuki modern hayatın getirdiği tüm dertlerin çaresi yine kendimizde, Dışarıda aradığımız derdin devası İslam’da ve İslam’ın manevi tarafı olan tasavvufta. Mevlanalar, Hacı Bayram Veliler, Bahauddin Nakşibendler, Aziz Mahmud Hüdayiler, dün olduğu gibi bugün de gönül yaralarımıza merhem olacak iksiri bizlere dağıtmakta. Nesilden nesile akan bu maneviyat nehri susamış gönüllere abı hayat suyu sunmakta.

SUFİLİKTE MÜRŞİT NEDEN ÖNEMLİDİR?

Bazı kardeşlerimiz sufiliği tarihin derinliklerinde kalmış bir hareket gibi algılayabilir, hâlbuki sufilikteki mürşitlik müessesesi sufilerin daima kendilerini yenilemesine ve çağa ayak uydurmasına sebep olmuştur.  Şöyle ki bir mürşid vefat edince yerine onun icazet verdiği kâmil bir halifesi vazifeyi devralır. Hatta sufiler diri kedi ölü aslandan yeğdir diyerek bu konunun önemini ortaya koyarlar. Yeni gelen mürşid de zamanın ihtiyaçlarına göre tarikatta içtihat eder. Bir örnek vererek konunun daha iyi anlaşılmasına çalışalım: İslam’ın ilk dönemlerinde sufiler daha çok zühdü tavsiye etmişlerdi. Zira o günlerde İslam devleti zengin, orduları güçlü, medrese ve vakıflar vazifesini yapmakta idi. Hâlbuki bugün durum değişmiş, İslami hizmetler devletlerden çok şahısların eliyle yapılır olmuştur. Bu hususta Nakşi meşayihinin büyüklerinden Musa Topbaş (rahmetullahi aleyh) şöyle der:

“Artık bugün, ‘Bir lokma bir hırka devri’ geçti. İnsan kendi nefsinde yaşasa bile, aile hayatı var, cemiyet hayatı var, bunu tatbik edemez. Herkes çalışacak. Dünyaya çalışmak, zâhiren dünya gibi olsa da mânevîyata mâni değildir. Yani para, kasada olursa mâni değil; gönle girerse o zaman mâni olmuş oluyor. Mutlak surette hizmet etmek ve faydalı olabilmek kaydıyla, hem dünyaya çalışacağız, hem de mânevî dersimizi inkişâf ettireceğiz. Onunla bunun hiçbir tenakuzu yok.” (Musa Efendi, s. 102)

Zenginlik, hüsn-i istimal edilecek olursa, huzur kaynağı hâline gelir. Bilhassa devrimizde buna pek çok ihtiyaç görülmektedir. Devletimizin, milletimizin, fertlerin buna ihtiyacı vardır. Amma yerinde kazanıp, yerinde sarf etmesini bilmek şartıyla. (Musa Efendi, s. 102)

Nitekim cumhuriyet döneminde tekkeler kapatılmış ama sufiler bu zor duruma da ayak uydurarak evlerini, işyerlerini, hatta bindikleri faytonları dergâh haline getirmişlerdir. Sami Efendi “Allah” demenin yasak olduğu zor zamanlarda ihvanını bazen faytonuna alır ve o şekilde manevi rehberlik ederdi, İstanbul’a geldiğinde de Tahtakale’deki bir işyerinin küçücük asma katında ihvanını irşada devam etmiştir. Zamanla şartlar değişmiş, ülkemiz siyasi olarak rahatladıkça hizmetlerin de mahiyeti zenginleşmiştir. Pek çok şehrimizde sufilerce Kur’an kursları, vakıflar kurulmuş, gençlerimiz buralarda hem zahiri hem de manevi eğitime alınmıştır. Bir mürşid zamanında yapılamayan pek çok hizmet türü bir sonraki mürşid döneminde fazlasıyla yapılır olmuştur. Tüm bunlar tasavvufun zaman üstü olmasını ve değişen şartlara göre kendini ayarlayabilmesini sağlamıştır.

Konunun daha iyi anlaşılması için diğer dinlerin mistik hareketlerine baktığımızda onların neredeyse birkaç bin senedir hiç değişmemiş, tarihin dışında kalmış olduklarını görürüz. Bugün bir Ortodoks manastırı veya Budist tapınağındaki rahiplerin hayat tarzları 1000 sene öncesi ile neredeyse aynıdır.

SUFİLİK ZAMANIMIZDA ELZEMDİR

Sufiliğin modern zamanlarda bize kazandırdığı güzelliklerden bir kısmı şöyledir:

Hayatın manasını anlamak: Sufilik insana olayların arka planını görmeyi sağlar. Seherleri zikir ve fikir ile geçiren sufinin kalp gözü açılır, bu göz bir kere açıldı mı kâinatın ve yaratılışın sırları gönle yansır. Böyle bir kalpte gönül darlığı, anlamsızlık, kin nefret gibi duygular yok olur gider. Eroğlu Nuri’nin dediği gibi zikrullah ateş gibidir, kalpteki her tür kiri pası yakar, yok eder. Hayat Hakka kulluk, ibadullaha muhabbet ve hizmet ile deruni bir mana kazanır.

Maddeye kulluktan kurtarmak: İyi bir sufi eğitimi alanlar, maddeyi amaç olarak değil araç olarak görürler. Onu en güzel şekilde kullanırlar ama maddeye esir olmazlar, maddi hazların sınırlarını iyi bilirler. Böylece eğlence, uyuşturucu, alkol, internet ve her tür bağımlılıklardan emin olurlar.

Ruhunu güçlendirmiş sufi, zamanın tutkuyla kendine çağıran her tür haramlarına dur diyebilir, zira onlar ihsan mertebesine ulaşma gayreti ile Rablerinin her daim yanlarında olduğunu bilirler ve haramlara karşı  “ben Rabbimden korkarım” diyerek karşı dururlar.

Bela ve musibetlerin altında kalmamak: Kemale ermiş sufi hangi tür belaya duçar olursa olsun asla olayların altında kalmaz. Arkalarında Firavunun ordusu, önlerinde Koca bir deniz de olsa aynen Musa Aleyhisselam gibi “Şüphesiz Rabbim benimledir, O bana her zorluktan bir çıkış kapısı gösterir derler”, asla ümitsizliğe düşmezler. Belalara teslim olmazlar, günümüzde çokça işittiğimiz intihar, ötenazi gibi kelimeler sufinin sözlüğünde yer almaz. Sufi celal içinde cemal tecellilerini görür, her zorluk ile beraber nice kolaylıkların olduğuna yakinen inanır. Böylece günümüz insanının bir numaralı düşman olan depresyon ya da stres maneviyat yolcusunu hükmü altına alamaz.

Vermiş olduğumuz birkaç örnekten de anlaşıldığı üzere sufilik modern zamanlarda daha bir elzem olmuştur. İnsanlık geçmiş zamanlara oranla hiç bu kadar tasavvufa muhtaç olmamıştı. Zira eski dönemlerde toplumu tehdit eden olumsuzluklar bu kadar yoğun ve çeşitli değildi. Pek çok eski kavmi helak eden paraya kulluk, sapkın akımlar, ticarette aldatma, dini yalanlama, nefsani hazlara kölelik gibi hastalıklar bugün sıradanlaştı, normalleşti. İşte tüm bu insanı çeldirici davetlere dur diyebilmek için güçlü bir gönle sahip olmak, imanımızı tahkiki hale getirmek yegâne çaremizdir. Bunun yolu ise İslam’ın kalp ve ruh hayatı demek olan tasavvuftan, zikirden, tefekkürden, murakabeden geçer. Ne mutlu zamana İslam’a uyduran müminlere…

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 450