Süfyan-ı Sevri Hazretleri’nin Sohbeti

İmam Süfyân-ı Sevrî Hazretleri’nin sohbetini yazımızda okuyabilirsiniz...

Süfyân-ı Sevrî -rahmetullâhi aleyh- bir sohbetinde şöyle buyurur:

KENDİNE ACIMAYANA KİMSE ACIMAZ

Ey kardeşim! Her zaman ve her yerde, doğru ol. Yalan, sözünde durmamak, emaneti yerine getirmemek gibi kötü huylardan çok sakın. Yalancı ve sözünde durmayanlarla düşüp kalkma. Çünkü böyleleriyle beraber olmak, günaha sebep olur. Yine, sözlerinde ve işlerinde riyâdan sakın. Çünkü riyâ, gizli şirktir. Ucubdan da kendini muhafaza et. Ucub, yaptığı ibâdetleri, iyilikleri beğenerek bunlarla övünmektir. Ucub bulunan amel, Allah katında makbûl değildir.

Dinini, dini üzerine titreyen Sünnet-i Seniyye’ye bağlı, ilmiyle amel eden âlimlerden öğren. Çünkü dininde sağlam olmayan, ilmiyle amel etmeyenlerin hâli, hasta olup, kendisini tedaviden ve kendine bir çâre bulmaktan âciz olan tabibin hâline benzer. Böyle bir tabip, insanların hastalıklarını, nasıl teşhis edip, iyileştirir? Onlara nasıl ilâç tavsiye eder? Çünkü kendisi hastadır. İşte dini üzerine titremeyen, ilmiyle amel etmeyen bir kimse, senin dinine, îmânına zarar gelir diye nasıl titrer? Ne derecede titizlik gösterebilir?

Aziz kardeşim! Dinin, senin etin ve kanın yerindedir. Kendin için ağla. Kendine merhamet et. Sen kendine acımazsan, başkası hiç acımaz. Senden dünya sevgisini giderip, âhirete hazırlık için teşvik eden kimselerle oturup, kalk. Dünya işine dalıp, âhireti unutanlarla düşüp kalkma. Çünkü onlar senin dinini, itikadını ve kalbini bozarlar. Ölümü çok hatırla. Geçmiş günahlarından dolayı çok istiğfar et. Kalan ömrün için, Allah’tan seni muhafaza etmesini iste.

Aziz kardeşim! Güzel edep ve güzel ahlâka iyi sarıl. Cemaate mu­hâlefet edip, onlardan ayrılma. Çünkü hayır, cemaat iledir. Fakat cemaat dünyâya dalıp, dünyâlarını mamur etmeğe çalışıyorlarsa, onlara uymazsın. Dini hakkında senden bir şey soran her mü’mine, yardımcı ol. Onlara yol göster. Onlara nasihatte bulun. Allâh’ın beğendiği bir işte, sana danışan bir kimseden hiçbir şeyi gizleme. Bir mü’mine hıyanet etmekten çok sakın. Kim bir mü’mine hıyanet ederse, Allah ve Rasûlü’ne hıyanet etmiş olur.

Mü’min bir kardeşini Allah rızâsı için sevdiğin zaman, canını ve malını ondan esirgeme. Münakaşa ve mücadele de yapma. Haksızlık edip günaha girebilirsin. Her yerde sabırlı ol. Sabır, hayra ve iyiliğe, bunlar ise Cennet’e götürür. Hiddet ve gazaptan da kendini muhafaza et. Bunlar, insanı kötülüğe çeker. Kötülükler ise Cehennem’e götürür.

Âlimlerle münakaşa yapma. Kıymetini düşürürsün. Âlimlerin yanına gidip gelmek rahmettir. Âlimlerle irtibatı kesmekten Allah râzı olmaz. Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir. Zühde, dünyaya rağbet etmemeye sarılırsan, Allah Teâlâ sana çok şeyler ihsan eder.

Bir âlimin etrafında toplanmış çok dostu olduğunu mu gördün? Bilmiş ol ki, o sâfî değil, riyâ ile karışıktır. Çünkü eğer ilminin gereğiyle konuşsa, doğruyu söyleyeceği için çokları kendisine husumet besler, hepsi dostu olmazdı.

Şüphelilerden sakınmağa yapışırsan, hesabın kolay olur. Seni şüpheye düşüren şeyleri bırakıp, şüpheye düşürmeyen şeylere sarılırsan günaha düşmekten kurtulursun. İyiliği emret, kötülükten alıkoy. Böylece Allâh’ın sevdiği kul olursun. Fâsıkları sevme. Böyle yaparsan, şeytanları kovmuş olursun.

Dünyada, kavuştuğun şeylerden dolayı sevinci ve gülmeyi azalt, Allah nezdinde kıymetin olur. Âhiretin için çalış, dünyan için Allah kâfi olur. İçini, kalbini güzelleştirirsen, Allah da dışını güzelleştirir. Hatâların, günahların için ağla, Refîk-i Âlâ ehlinden olursun. Allah’tan gâfil olma. Çünkü Allah senden gâfil değildir. Allâh’ın senin üzerinde hakları vardır. Onları yerine getirmen gerekir. Bu vazifelerden gâfil olma. Kıyâmet gününde onlardan hesaba çekileceksin.

 Vakar ve îtidâl sâhibi ol. Bir işin âhiretin için muvafık, uygun olduğunu görürsen, ona yapış. Eğer âhiretin için muvafık değilse, dur, ona yapışanların ne yaptıklarını ve ondan nasıl kurtulduklarını gör. Hemen acele etme. Allah Teâlâ’dan, âfiyet (sıhhat) dile. Âhiretle alâkalı bir işe yöneldiğin zaman, senin ile onun arasına şeytan girmeden önce, acele edip onu hemen yap, geciktirme!

Çok yeme, yerken de niyetsiz ve isteğin olmadan yeme. Yemeği, sağlık, sıhhat ve âfiyet sâhibi olup, daha iyi ibâdet ve taat yapabilmek niyetiyle ye. Karnını şişirme, Allâh’ı zikredip, anmana mâni olur. İnsanların elindekine düşkün olma ve rağbet etme. Çünkü bu, insanın dinine zarar verir ve kalbi katılaştırır.

Dünyaya düşkün olma! Dünyaya düşkün olmak, kıyâmet günü insanın ayıbını ortaya çıkarır. Kalbi ve cesedi, günah ve hatâlardan arınmış, eli zulümden uzak, kalbi kin, hile ve hıyânetten kurtulmuş, karnı haramdan boş olan kimselerden ol. Haram kazanç ile beslenen vücut Cennet’e giremez.

Gözünü insanlardan çevir. İhtiyacın olmadan dışarı çıkma. Boş yere, sebepsiz konuşma. Senin olmayan şeyi alma. Kalan ömrün için, acaba dinime ve âhiretime bir zarar gelir mi diye kork, bunun hüzün ve endişesi içerisinde ol. Allâh’a taatta bulunan sâlih bir Müslümana buğz etme. Büyük-küçük herkese merhametli ol. Akraban ile alâkayı kesme. Sana gelmeyene, sen git. Akraban, seninle alâkayı kesse de, sen kesme. Sana zulmedeni affet. Peygamberler ve şehitlerle beraber olursun.

Çarşıya fazla girme. Çünkü çarşıda (çoğunlukla) iyi olmayan şeyler görülür. Çarşıda fazla kalma. İhtiyacını gör ve ayrıl. Oruca devam et. O, kötülük kapısını kapalı tutar. İbadet kapısını açar. Az konuş, kalbin yumuşak olur, katılaşmaz. Ekseriyetle suskun ol, verâ sâhibi olursun. Dünya metaının en iyisi elinize geçmeyeni, elinize geçenin en hayırlısı da elinizden çıkardığındır.

Dünyaya hırslı olma, hasetçi olma, anlayışın süratli olur. Herkesi kötüleyici ve suçlayıcı olma, insanların dilinden kurtulursun. Şefkatli ve merhametli ol, herkes seni sever. Allah Teâlâ’nın yaptığı taksime râzı olup, rızkından memnun olursan, gönlü zenginlerden olursun. Allâh’a tevekkül et. Kuvvetli olursun. Sana, ey insanların kötüsü, dendiği zaman kızarsan, bilmiş ol ki, insanların en kötüsü sensin.

Konuşmanın fitnesi servetten ve âilenin doğuracağı fitneden üstündür. Ne cesaretle sen konuşma fitnesinden kaçınmıyorsun? Hâlbuki Peygamberlerin Efendisi’ne şöyle buyurulmuştur: “Eğer seni sebatkâr kılmasaydık, gerçekten nerdeyse onlara birazcık meyledecektin.” (İsrâ, 74)

 Dünya ehli ile onların dünya menfaatleri üzerinde münakaşa etme, o zaman seni, Allah ve insanlar sever. Mütevâzı, alçak gönüllü ol, sâlih amelleri tamamlamış olursun. Merhamet edersen, her şey de sana merhamet eder. Kıymetli kardeşim! Günlerini, gecelerini ve saatlerini boşa geçirme, âhiretine hazırlık yap. Allâh’ın rızâsını kazanmaya bak. Bu da, Allâh’a ibâdet ve taatla olur.

Mezarı düşünüp endişesini gizleyen ve ona göre hazırlanan kimse, orayı cennet bahçelerinden bir bahçe olarak bulur. Mezarı düşünmeyen ve ondan gaflet eden kimse ise orasını bir cehennem çukuru olarak bulur. 

Âdemoğlunu öldürmek için şeytanın en kuvvetli silâhı yoksulluk korkusudur. Şeytanın Âdemoğluna karşı bundan daha kuvvetli silâhı yoktur. Şeytan bu vesveseyi insanoğlunun kalbine işledi mi, bâtıl şeylere dalar, haktan uzaklaşır, boş şeyler konuşur. Ve hatta Rabbisine karşı sû-i zanna kadar gider.

Bir kimse günah işlediği vakit Allah Teâlâ’nın onu affa kadir olduğunu bilip mağfiret edeceğini umarsa, Allah Teâlâ onu mağfiret eder. Zîra Allah Teâlâ bir kavmi kınayarak haklarında: “Rabbinize karşı beslediğiniz şu zannınız (yok mu?) işte sizi o helâk etti.” (Fussilet, 23) buyurmuştur. Diğer âyette de şöyle buyrulmuştur: “Kötü zanda bulundunuz. Bu yüzden helâke mahkûm bir kavim oldunuz.” (Fetih, 12)

İnsan, bütün amellerinde kendini kontrol etmeli, adımlarını ileri ve geri atmasını niyet ile yapmalıdır. Şâyet niyet hazırlığı yoksa işini durdurmalıdır. Çünkü niyet, irâde dışıdır. Eskiler ameli nasıl yapacaklarını öğrendikleri gibi niyeti nasıl yapacaklarını da öğrenirlerdi.

Beni İsrâil’de yedi sene yağmur yağmadı, kıtlıktan çöplüklerdeki leşleri yiyecek vaziyete düştüler. Bu vaziyette dağlara çıkarak Allâh’a duâ ettiler, yalvardılar ve niyaz ettiler. Fakat Allah Teâlâ, onların peygamberlerine şöyle vahyetti: “Eğer bana doğru yürümekten ayaklarınız, dizlerinize kadar sürtülse, elleriniz semaya değecek gibi yüksek dağlara tırmansanız ve duâdan dilleriniz de yorulsa, kul haklarını ödemedikçe, duânıza icâbet etmem ve ağladığınıza acımam.”

Bir kimsenin, duâ ederken yalnız kendisine duâ edip, ana-babasına ve diğer Müslümanlara duâ etmemesi olmaz. Kur’ân-ı Kerîm okumayı bildiği hâlde her gün en azından yüz âyet okumaması, camiye girdiği hâlde iki rekât olsun namaz kılmadan çıkması, kabristandan geçtiği hâlde mevtâlara selâm vermemesi, bir yerde yalnız olarak yaşıyorsa, Cumâ günü şehre geldiği hâlde Cumâ namazı kılmaması gaflettendir. Bulunduğu beldeye bir âlim geldiği hâlde, onun ilminden hiç istifâde edememesi, bir kişi ile dost olduğu hâlde ismini öğrenmeden ayrılması, bir tanıdığı kendisini dâvet ettiği hâlde dâvetine gitmemesi de öyledir. Gençlik çağı büyük bir fırsat olduğu hâlde o zamanını boşa geçirmesi, kendisi tok ve komşusunun aç olduğunu bildiği hâlde, ona bir şeyler vermemesi de yine gâfilliktir.



Süfyân-ı Sevrî akşam namazında bir cemaate imam oldu. Fâtiha’yı okurken: “Ancak Sana kulluk eder, ancak Senden yardım dileriz” âyetine gelince bayılıp düştü. Kendine geldiğinde ne olduğunu sordular, şöyle cevap verdi: “‘Ancak sana kulluk eder ve ancak senden yardım dileriz’ deyince, öyleyse niye doktorların ve sultanların kapısına koşup duruyorsun, denilmesinden korktum.”

Anlatıldığına göre bir grup arkadaşı O’nu ziyarete geldiler ve evde bulamadılar. Buna rağmen kapıyı açıp içeri girdiler ve sofra kurup yemek yediler. Onların üzerine varınca sevindi ve: “Bana selefin ahlâkını hatırlattınız, onlar da böyle yaparlardı” dedi.

Bir gün farkına varmadan tersinden giydiği bir elbiseyle evden dışarı çıktı. Onu bu hâlde görenler durumu kendisine söylediğinde, elbisesini çıkarıp düzgün olarak yeniden giymek istese de, sonra bundan vazgeçti ve bu davranışını şöyle izah etti: “Elbisemi Allah rızâsı için niyet ederek giymiştim, ama şimdi onu halk istediği için değiştirmek durumundayım, ilk niyetimi ikincisiyle bozmamak için vazgeçtim.”

Onu bir keresinde mahzun gördüler, sebebini sorulduğunda şunu söyledi: “Biz insanlara ticaret vâsıtası olduk. Gelir biri bizden okur da gider; kadı, vali veya ünlü birisi olur. İşte üzüldüğüm cihet budur.”

Gençliğinde sırtı kamburlaşmıştı. Sebebini sordular: “Üç üstada talebelik yaptım. Hepsi de zamanının en âlimleriydi. Ölüm zamanında üçü de dünyadan îmansız gittiler. Ben onların hâlini görünce, korkudan omurga kemiğim eğrildi” dedi.

Küfe sokaklarında bir arkadaşıyla gezerken önlerine çıkan muazzam ve süslü bir konağın kapısına arkadaşının nazar ettiğini görünce onu îkaz etti: “Böyle yapma! Eğer gelen geçen senin gibi yapmayıp bu binaya bakmasa adamcağız lüzumsuz bu kadar masrafa girmezdi. Böyle hayretle bakmak, israfta bu adama yardımcı olmaktır.”

Yûsuf bin Esbat’a bir keresinde şöyle nasihat etti: “Sana bir ikramda bulunduğum zaman, senden fazla sevinir ve bunu Allah’tan bir nimet bilirsem, sen de bana teşekkür et, böyle olmazsa sen de bana teşekkür etme!”

Bir akşam doyasıya bir yemek yedi. Bunun üzerine: “Yemi artan hayvanın işi de arttırılır” dedi ve o geceyi sabaha kadar ibâdetle geçirdi.

“Bir günahtan dolayı beş ay gece ibâdetinden mahrum oldum” dedi. Günâhının ne olduğunu sorduklarında: “Bir adamın ağladığını gördüm de: ‘Bu riyâ olarak ağlıyor!’ dedim. İşte günâhım buydu.”

Şakîk-i Belhî, ona bir kat elbise hediye etti, almak istemedi. “Ben senden bir şey öğrenmedim, benim elbisemi niye almıyorsun?” diye itiraz ettiğinde şöyle mukâbele etti: “Onu biliyorum, yalnız kardeşin benden öğrenmişti, bu sebeple çekindim.” dedi.

Birisi diyor ki: “Ziyaretine gittim, yemek yiyordu. Yemeğini yiyip kabını sıyırıncaya kadar benimle konuşmadı. Yemek bittikten sonra, “Eğer bu yemeği borç ile almasam, seni de dâvet ederdim” dedi.

Ölüm döşeğine yattığı vakit hüngür hüngür ağlıyordu. Etrafındakiler: “Ümidini kesme, Allâh’ın affı senin günahlarından büyüktür. O, günahlarını affeder, ümitli ol.” dediklerinde şöyle mukabelede bulundu: “Ben günahlarıma mı ağlıyorum? Ben îmânıma ağlıyorum. Îmân ile öleceğimi bilsem, günahlarım dağlar kadar büyük olsa da onlara aldırış etmem.”

Kaynak: Mehmet Lütfi Arslan, Marifet Meclisleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SÜFYAN ES-SEVRİ’NİN (K.S.) GENÇ YAŞTA BELİ NEDEN BÜKÜLDÜ?

Süfyan es-Sevri’nin (k.s.) Genç Yaşta Beli Neden Büküldü?

SÜFYAN SEVRİ (K.S.) KİMDİR?

Süfyan Sevri (k.s.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.