Süheyl Bin Amr (r.a.) Kimdir?

Süheyl Bin Amr -radıyallahu anh- Mekke fethi günü Resûlullah'ın sallallahu aleyhi ve sellem- engin rahmeti, şefkati, müsamahası ve afvı karşısında İslâm potasında eriyen ve İslâm la şereflenen bir sahabîdir.

Kureyş'in büyük hatiplerinden olan Süheyl, Hudeybiye antlaşmasına Kureyşi temsîlen imza atan, Resul-i Ekrem'in (s.a) aleyhinde hitabelerde bulunan tarihi bir simâ... Ama aynı zamanda söylediklerimi hatırladıkça haya ediyorum'' diyen tövbekar bir mü'min...

Bedir Gazvesinde esir düşmüştü. Hazreti Ömer (r.a.) bu fırsattan istifade ile Süheyl'e bir ceza vermek ister. Resûlullah'a (s.a.) yaklaşarak: " Ya Resulallah! Müsade ediniz de aleyhinize söylediği sözlerin cezası olarak Süheyl'in iki ön dişini sökeyim de bir daha aleyhinize hitabede bulunamasın." der. Rahmet Peygamberi sevgili Efendimiz Hazreti Ömer'in (r.a.) bu celâdetini şu sözleriyle sakinleştirir:

"Ya Ömer! Süheyl'i bırak. Belki bir gün gelir o, bir hutbe îrad eder de senin takdir ve şükranını kazanır." buyurur.

DOĞDUĞU ŞEHRİN FATİHİ

Onun İslâm'la buluşması şöyle olmuştur:

Mekke fethedilmişti. Müşrikler Kabe'ye sığınmışlardı. Resûl-i Ekrem (s.a.) doğup büyüdüğü o şerefli şehre bir Fatih olarak tekrar dönmüştü. Müşrikler şaşkın şaşkın acaba bugün ne olacak? "Muhammed (s.a) onlara nasıl davranacak? Müslümanlara yaptıkları zulüm ve işkencelerin karşılığında ne göreceklerdi. Bu duygular altında ezilmiş bir halde neticeyi bekliyorlardı.

Alemlere rahmet olan, merhamet ve şefkat pınarı Efendimiz (s.a.) bütün Kureyş halkını gözleriyle süzdükten sonra "Ey Kureyş topluluğu! Benden ne umarsınız? Size nasıl davranacağımı beklersiniz?" diye onlara bir soru yöneltir. Kendilerinin muhatap kabul edilmeleri onlarda bir rahatlık meydana getirir. Süheyl Bin Amr öne çıkar ve: "Senden hayır umarız, kerem sahibi kardeş ve kerem sahibi kardeş oğlu!" diye cevap verir. Merhamet pınarı Efendimiz, dudaklarında parlayan bir tebessümle "Gidiniz... Serbestsiniz" buyururlar.

Evet bu sözler duyguları canlı olanları canından vuran, kendi isteğiyle boyun eğdirip teslim alan, o engin affın ve müsamahanın en güzel neticesiydi. Bu merhamet karşısında erimemek mümkün değildi. Asalet ve yücelik dolu bu tavır Süheyl Bin Amr gibi bir çok müşrikin inatçı, inkarcı duygularını adeta eriterek onların İslâm'la şereflenmesine vesile olmuştur.

İSLAM'A KAVUŞMA AŞKI

Süheyl Bin Amr (r.a.) huzur dolu yeni bir dünyaya kavuşmanın aşkıyla devamlı Kur'an okuyor, Allah korkusundan devamlı ağlıyor putların önünde geçirdiği günlere ısrarla tevbe ediyor, namaz üstüne namaz kılıyor, oruç üstüne oruç tutuyordu. İslâm onu, cömertliğiyle, namazı, orucu, sadakasıyla yeniden işlemişti. Adeta canına yeni can getirmişti.

Samimiyetle, ihlasla İslâma sarılan Süheyl (r.a.) "Bedir, Uhud ve Hendek'te Hakka karşı muannid bulunduğuma hala pişman oluyorum. Hudeybiye sulhunde de Resûlullah'a (s.a.) karşı söylediklerini hatırladıkça haya ediyorum" diyordu.

İman onun kalbinde sebat bulmuştu. Fahr-i Kâinat (s.a.) Efendimizin ahirete irtihalleri haberi Mekke'ye gelince Süheyl hakkında Efendimizin Hz. Ömer'e (r.a.) söyledikleri ortaya çıkmıştır.

SÜHEYL BİN AMR'IN TARİHİ HİTABESİ

İradelerin sarsıldığı, herc ü mercin ortalığı sardığı bir sırada İslâm da sebatın, imanda kararlılığın bir yansıması olarak Süheyl (r.a.) Mekke'deki Müslümanların karşısına çıkar. Açık ve net bir ifadeyle onları şu hitabesiyle sükûnete davet eder: "Ey Kureyş cemaati! Sakın siz iman edenlerin sonu, irtidad edenlerin de önü olmayınız. Vallahi bu İslâm dini, Ay ve Güneşin doğup batışındaki seyri gibi beşeriyyeti aydınlatarak devam edip gidecektir. Mü'minlerin Ona karşı vazifeleri onun yolunda yürümeleridir." Hz. Ömer'i (r.a.) memnun edecek hitabe böylece gerçekleşmişti.

ÖNCELİĞİN DEĞER ÖLÇÜSÜ

Süheyl (r.a.) her yerde hakkın müdafacısı olmuştur. Bir gün Mekke eşrafından Ebû Sufyan Haris bin Hişam ile birlikte halife Hz. Ömer'i (r.a.) ziyarete gelirler. Onlarla beraber Suheyb, Ammar ve Bilal (r.a.) de bulunurlar. Hz. Ömer'den (r.a.) izin istenir. Halife önce Suheyb, Ammar ve Bilal'i (r.a.) kabul eder. Bunun üzerine Ebû Süfyan'ın eski damarları kabarır ve kendi kendine: "Ne günlere kaldık. Hiç böyle bir gün görmedim. Şu kölelere izin verilsin de biz burada kalalım." diye hayıflanır. Süheyl İbn Amr bu sözleri işitince İslâm'da sebatın önceliğin bir değer ölçüsü olduğunu onlara şu hitabesiyle anlatır: "Ey kavmim! Ben sizin yüzünüzdeki hali okumaktayım. Siz eğer darılacaksanız kendinize darılın. İslâm'a onlar çağrıldı, siz de çağrıldınız onlar sürat etti, çabuk davrandı. Siz ise geri kaldınız. Vallahi onların sizi geçmiş oldukları fazileti sizin kaçırmanız şimdiki kaçırdığınızdan daha önemli idi. Görüyorsunuz bunlar sizden öne geçtiler. Sizin onları bu konuda geçebileceğiniz bir yol yoktur. Ancak cihada bakın da ona sıkı yapışın. Belki Cenab-ı Hak sizi şehadet ile merzuk kılar."

Süheyl İbn Amr (r.a.) ömrünün geri kalan kısmını cihatla geçirir. Suriye taraflarına cihada çıkar. Bütün akrabasıyla birlikte Şam'ın fethine katılır. Şirk dönemindeki hatalarını silebilmek için Yermük savaşını kendisi için bir fırsat bilir. Sınır bekçiliğinin faziletini Resûlullah'tan (s.a.) bizzat duyan Süheyl (r.a.) hayatının sonuna kadar Mekke'ye dönmez. Suriye taraflarında sınırlarda nöbet bekler. H. 18 tarihinde Amvas taûnunda vefat eder. Cenab-ı Hak'dan şefaatlerini niyaz ederiz.

Kaynak: Mustafa Eriş, Altınoluk Dergisi, 1993 - Aralık, Sayı: 094, Sayfa: 026

SÜHEYL BİN AMR’IN HUTBESİ

https://www.islamveihsan.com/suheyl-bin-amrin-hutbesi.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.