Şükrün Çeşitleri
Şükür iki türlüdür: 1) Bütün nîmetlerin Hakʼtan olduğunu bilip dil ile şükretmek. 2) O nîmetlerden mahrumlara ikram ederek fiilen şükretmek.
Hakîkaten Cenâb-ı Hakk’ın bütün mahlûkâta karşı yegâne tekeffül ettiği şey, rızıktır. Hiçbir canlı, rızkını tamamlamadan ölmez. Bu sebepledir ki rızık endişesi taşımak, îman şuuruna aykırıdır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allâh’ın üzerinedir. Allah, o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekânı bilir…” (Hûd, 6)
SAYISIZ NİMETLER
Rabbimiz bütün mahlûkâtına her an sayısız ilâhî sofralarla rızıklarını ikram hâlindedir. Üstelik Rezzâk olan Rabbimiz, yeryüzündeki her cins mahlûkâta ayrı ayrı sofralar kurmaktadır. Meselâ bir koyunun yiyebildiklerinin pek çoğunu insan yiyemez; insanın yiyebildiklerinin pek çoğunu da koyun yiyemez. Yani rızık nîmetleri de çok hassas bir ilâhî tanzim ve taksime göre lûtfedilmektedir.
Bizler de yediğimiz her lokmada bu ilâhî ikramları hatırlamalı, yemeğe besmeleyle başlayıp hamdeleyle bitirmeli ve Rabbimize dâimâ şükran duyguları içinde bulunmalıyız. Hattâ açları doyurmak, susuzlara su ikrâm etmek sûretiyle, mahlûkâtın rızıklanmasına hayırlı bir vâsıta olabilmeye gayret göstermeliyiz.
NİMETLERE ŞÜKÜR İKİ ŞEKİLDEDİR
Zira nîmetlere şükür, iki şekildedir:
Birincisi, bütün nîmetlerin Hakk’ın lûtfu olduğu idrâkiyle, lâfzan, yani sözlü olarak şükretmektir. İkincisi ise o nîmetlerden mahrumlara ikramda bulunmaktır. Bu da fiilî bir şükürdür ki, mutlakâ îfâsı lâzımdır.
Şu kıssa, bu îman ufkunu ne güzel hulâsa etmektedir:
ŞAKÎK-İ BELHÎ İLE İBRAHİM EDHEM HAZRETLERİ ARASINDA GEÇEN KONUŞMA
Şakîk-i Belhî Hazretleri, geçimini temin edebilmek için ticaret yapmaya karar verir. Bunun için de uzak diyarlara gitmesi gerekir. Ayrılmadan önce, hürmet ve muhabbet duyduğu dostu İbrahim bin Edhem’e uğrayıp helâlleşir, ardından da yola çıkar. Fakat uzun bir süre görülmeyeceği sanılan Şakîk, birkaç gün sonra çıkagelir. İbrahim bin Edhem, Şakîk’i câmide görünce hayretle:
“–Niçin çabuk döndün?” diye sorar.
Şakîk-i Belhî:
“–Yolculuğumda çok acâyip bir şey gördüm, ondan dolayı döndüm.” der.
İbrahim bin Edhem:
“–Hayırdır inşâallah, ne gördün?” deyince Şakîk şöyle anlatır:
“–Yolculuk esnâsında dinlenmek için bir kenara çekilmiştim. Orada kör ve topal bir kuş gördüm. Kendi kendime; «Acaba bu kuş burada yalnız başına nasıl yaşıyor, ne yiyip ne içiyor?» diye düşünürken, az sonra, ağzında yiyecek taşıyan bir başka kuş çıkageldi. Bu böyle birkaç defa tekrarlandı. Bunun üzerine ben; «Bu kuşu bu ıssız yerde rızıklandıran Allah, elbette beni de rızıklandırır, O’nun buna gücü yeter.» dedim ve döndüm.”
RIZIK HUSUSUNDA GAYRET GÖSTERMELİYİZ
Bunun üzerine İbrahim bin Edhem Hazretleri şöyle der:
“–Şaşarım sana ey Şakîk! Niçin kendini, başkasının yardımıyla yaşayan kötürüm bir kuşun yerine koydun da, hem kendisi için çalışan hem de diğer düşkünlere yardıma koşan kuş gibi olmayı düşünmedin?!”
Bu sözler üzerine Şakîk-i Belhî hakîkati anlar. Hemen kalkıp İbrahim bin Edhem’in elini öper ve ticaretine geri döner. (Yûsuf el-Kardâvî, Fakirlik Problemi ve İslâm)
İşte âilesine, akrabâsına ve çevresine ikrâm ederek ilâhî ahlâkı yaşama gayreti, Hakk’ın muhabbet ve rızâsına eriştiren bir fazîlettir. Mü’min de, rızık hususunda yanlış tevekkül anlayışlarına kapılmayıp gücü yettiği sürece sa’y ü gayret göstermeli ve böylece rızıktan çok Rezzâk’ın peşinde olma firâsetini kazanmaya çalışmalıdır.
Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Dostlarının Örnek Ahlâkından -2-, Erkam Yayınları
YORUMLAR