Sükunet Nedir?
Sükunet nedir? Sükunet ne demek? Sükunet ifadesinin geçtiği örnek cümleler...
Sükûnet: Durgunluk, hareketsizlik. Dinme, kesilme, yatışma. Huzur, rahat anlamlarına gelmektedir.
SÜKUNET KELİMESİNE ÖRNEK CÜMLELER
“Allah Teâlâ’nın gazabını teskin hususunda sözünden daha faydalı bir şey yoktur. Bu söz, Cehennem’e girmeye sebep olan gazabı teskin ediyorsa, başka gazapları daha çabuk teskin eder. Zira diğer gazaplar, Cehennem azâbını doğuran gazaptan çok daha hafiftir. Nasıl teskin etmesin ki; kul bu sözü tekrarlayarak mâsivâdan yüz çevirmiş, onları reddetmiş ve kalbinin kıblesi Cenâb-ı Hak olmuştur. Zâten gazabın sebebi de, kulun müptelâ olduğu farklı farklı yönelişlerdir. Kelime-i tevhîd ile bunlar yok olduğuna göre, gazap da sükûnete erecektir…” (İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât)
*****
Hazret-i Hatîce vâlidemiz, Varlık Nûru -aleyhissalâtü vesselâm- için İslâm dâvâsında sâdık bir müşâvir, dert ortağı, tesellî ve sükûnet kaynağı idi. Onun vefâtı Allâh Rasûlü’ne:
“−Şu ümmet üzerine gelen iki büyük iptilâdan hangisine daha çok üzüleceğimi bilemiyorum.” (Ya’kûbî, II, 35; Taberî, Târih, II, 229) dedirtecek kadar ağır gelmişti.
*****
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in hüznü dâimî, tefekkürü sürekliydi. Zarûret olmaksızın konuşmazdı. Sükûnet hâli uzun sürerdi. Bir söze başlayınca yarım bırakmaz, onu tamamlayarak bitirirdi. Az sözle çok mânâlar ifâde ederdi. Sözleri tâne tâne idi. Ne lüzûmundan fazla ne de az idi. Yaratılış olarak yumuşak huylu olmasına rağmen gâyet salâbetli ve heybetli idi.
Öfkelendiği zaman yerinden kalkmazdı. Hakka îtiraz edilmesinin, hakkın çiğnenmesinin hâricinde öfkelenmezdi. Kimsenin farkına varmadığı bir hak çiğnendiği zaman öfkelenir, hak yerini buluncaya kadar öfkesi devâm ederdi. Ancak hakkı tevzî ettikten sonra sükûnete bürünürdü. Aslâ kendisi için öfkelenmezdi. Şahsına mahsus durumlarda kendisini de müdâfaa etmez, kimseyle münâkaşaya girişmezdi.
*****
Hadîs-i şerîfte de:
“Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de pek güzel kıldı.” (Süyûtî, I, 12) buyrulmuştur.
Allâh Teâlâ, Hazret-i Peygamber -aleyhissalâtü vesselâm-’ın sadrını üç defâ mânevî ameliyattan geçirerek (şerh-i sadr), kalbindeki menfîlikleri atıp yerine huzur, sükûnet, merhamet, şefkat, îman ve hikmet gibi ulvî duyguları yerleştirmiştir.
*****
Rasûlullah r, insanların en yücesi olmasına rağmen aynı zamanda en mütevâzı olanıydı. Mekke’yi kansız bir şekilde fethettiği gün insanlar nezdinde en kuvvetli göründüğü bir ân idi. Senelerin zulmünün kısâsını yapabilme imkânına sahipti. Lâkin O “Af ve Rahmet Peygamberi” idi. O gün Mekke-i Mükerreme’ye, devesinin üzerinde secde ederek girdi. Huzûruna gelen ve konuşurken korkudan titremeye başlayan kişiye, imkânlarının en zayıf olduğu döneme âit bir misâli zikrederek şöyle sükûnet telkîn etti:
“–Sâkin ol kardeşim! Ben bir kral veya hükümdar değilim. Kureyş’ten, Güneş’te kurutulmuş et yiyen bir kadının oğluyum!..” (İbn-i Mâce, Et‘ime, 30; Hâkim, III, 50/4366)
YORUMLAR