Sükut Zikriyle Yaşadı
Sâmi Efendi Hazretleri’nin, zaruret olmazsa saatlerce konuşmadığı olurdu. Bu sessizlik hâllerinde dâimâ zikir ve murâkabe ile meşgul olurlardı. Yanında bulunanlar bu esnâda derin bir huzûr hâli yaşar, ayrıldıklarında ise aynı hâli devam ettiremezlerdi.
Bilhassa terbiyesiyle meşgul olduğu evlâtlarının yerli yersiz konuşmalarını hiç istemezdi. Hizmetinde bulunanlardan biri şöyle anlatır:
“–İntisâbımın ilk günlerinde Üstad Hazretleri’ne sık sık sualler sormak sûretiyle bâzı noksanlarımı telâfi etmek niyetinde idim. Fakirin bu hâlini beğenmeyen Efendi Hazretleri’nin kaşları çatıldı, sîmâ-i âlîlerinde büyük bir neşesizlik zuhûr etti. Böyle mânâsız suallerin bir sâlik için yersiz olduğunu îmâ ettiler. Hatâmı anladım, bundan sonra böyle sualler sormaktansa edebi muhâfaza etmeye çalıştım. Cenâb-ı Hakk’ın lûtfu ile huzurlarında uzun seneler kaldım ise de bu müddet zarfında, en zarurî sözler hâriç, kendilerine bir suâl sormak cür’etini bulamadım...
Takrîben 20-22 sene geçmişti. Bir gün cesarete gelip:
«–Efendim, hayli zamandan beri huzûrunuzda bulunmaktayım. Buna rağmen herhangi bir şey sormaya cesaret edemedim. Hâlbuki birçok kimse sizinle hayli görüşmeler yapıyor ve fazlasıyla istifâde ediyorlar. Acaba fakirin hâli ne olacak?» dedim. Cevâben buyurdular ki:
«–Teslîmiyet ehli için sorgu ve suâle lüzum yoktur. Bu, Gavsü’l-Âzam Abdülkâdir Geylânî Hazretleri’nin sözüdür.»”
Hicaz ve Anadolu yolculuklarında günler ve haftalar geçerdi de fem-i saâdetlerinden ancak, söylenmesi îcâb eden en zarurî sekiz on kelime çıkardı. Fakat sohbetlerindeki “kalp” ve “gönül” bahisleri müstesnâ... O zaman îcâb ederse büyük bir şevkle saatlerce konuşur, en ufak bir yorgunluk hissetmezdi. Sözlerinde de, ne bir fazlalık ne de bir noksanlık görülürdü.
Sükût ve edep ehlini çok sever, yanına oturtur, iltifat ederdi. Onların terbiyelerine çok ihtimam gösterir, güzel vasıflarla ziynetlenmelerini arzu eder ve bunun için Allah Teâlâ’ya niyazda bulunurdu.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altın Silsile, Erkam Yayınları
YORUMLAR