Sultan 3. Alaaddin Keykubad Kimdir?

Sultan 3. Alaaddin Keykubad kimdir? Anadolu Selçuklu Sultanı 3. Alaaddin Keykubad’ın hayatı…

Sultan 3. Alaaddin Keykubad, Anadolu Selçuklu Sultanı 2. İzzeddin Keykâvus’un torunu, Ferâmurz’un oğludur. Hayatının 1298 yılından önceki dönemi hakkında bilgi bulunmamaktadır.

SULTAN 3. ALAADDİN KEYKUBAD NASIL TAHTA ÇIKTI?

Anadolu’daki Moğol kuvvetleri kumandanı Tayci (Tayşi) oğlu Baltu, İlhanlı Hakanı Gāzân Han’dan huzuruna gelmesi için birkaç defa yarlık almış olmasına rağmen hükümdarının bu buyruğunu yerine getirmedi, Anadolu Selçuklu Sultanı 2. Gıyaseddin Mesud’un da gitmesine engel oldu. Bunun üzerine Gāzân Han Baltu’nun üzerine üç tümenlik bir ordu gönderdi.

Beylerbeyi Kutluğ Şah’ın kumandasındaki bu ordu Kırşehir yöresindeki Malya ovasında Baltu ile karşılaştı. Yenilgiye uğrayan Baltu kaçmaya çalışırken yakalandı; Tebriz’e götürülerek orada oğlu ile birlikte öldürüldü. 2. Mesud, Baltu’nun yenilmesi üzerine Kutluğ Şah’ın yanına gidip onun delâletiyle Gāzân Han’ın huzuruna çıktı ve buyruğunu yerine getirememesinin sebeplerini anlattı. Gösterdiği mazeretler Gāzân Han’ı tatmin etmediği için onu hükümdarlıktan azledip Hemedan’da oturmaya mecbur tuttu ve yerine 1298’de yeğeni Alaaddin Keykubad’ı tayin etti.

EMİR SÜLEMİŞ’İN İSYANI

Bu tayinin ardından Şemseddin Lâkuşî Anadolu vezirliğine, Moğol emîrlerinden Bocukur vergi tahsilinin icrasına, Bayıncar da Anadolu’daki Moğol ordusunun başkumandanlığına getirildi. Bayıncar’ın başkumandanlığa tayini, Baltu’nun isyanında gösterdiği sadakat ve yararlıktan dolayı bu görevin kendisine verilmesini bekleyen Emîr Sülemiş’i kızdırdı ve bu yüzden 1299 kışında isyan etti. Sülemiş, Selçuklular’ı Kösedağ’da bozguna uğratarak vergiye bağlayan Moğol Kumandanı Baycu Noyan’ın torunu idi. Anadolu’daki Moğol kumandanlarından Hıtaylı Taştimur, Celâyir Tayboğa’nın kardeşi İkbal ile diğer bazıları da Sülemiş’in yanında yer aldılar. Sülemiş, emrindeki askerle Bayıncar ve Bocukur’a hücum ederek onları öldürdü. Bunlardan Bayıncar, Gāzân Han’ın eski ve sadık emîrlerindendi. Aynı zamanda Cengiz Han’ın kumandanlarından Sübedey Bahadur’la akrabalığı vardı.

Sülemiş, Tokat yöresindeki Kazova’da oturarak etrafına çok sayıda asker topladı; birçok kimseye sancak vererek onları beylik mevkiine yükseltti. Karamanlılar’dan 10 bin atlı ile yardıma gelme sözü aldı. Gāzân Han, Sülemiş’in isyanının bastırılmasına yine Kutluğ Şah’ı memur etti. Erzincan Akşehri’nin bulunduğu ovada savaş vuku bulacağı sırada Sülemiş’in emrindeki Moğol askerlerinin çoğu Kutluğ Şah’ın tarafına geçti. Tamamı veya büyük bir kısmı Karamanlılar’dan olan Sülemiş’in ordusundaki Türkmenler de bu durum karşısında savaş meydanından uzaklaşıp dağlara çekildiler. Memlük ülkesine kaçan Sülemiş orada çok kalmayıp Anadolu’ya döndü, fakat Ankara civarında yakalandı. Tebriz’e götürülerek şehrin meydanında işkence edilerek 27 Eylül 1299’da öldürüldü.

MOĞOLLARLA AKRABALIK KURMASI

Sülemiş’in isyanı esnasında ülkeden uzaklaşan Alaaddin Keykubad, Gāzân Han’ı Suriye seferi dönüşünde Musul yöresinde karşıladı. Bundan memnun kalan İlhanlı hükümdarı kendisine ihsanlarda bulundu. Erzurum sınırlarından Antalya kıyılarına, Diyarbekir sınırlarından Sinop sahillerine uzanan bütün Selçuklu ülkesinin onun idaresinde olduğu hakkında yarlık verdi. Gāzân Han bu olaydan sonra Keykubad’ı Hülâgû’nun kızı ile de evlendirdi. Bu sırada yeni bir hükümet kuruldu; Mücîrüddin Emîrşah saltanat nâibi, Sâveli Alaattin vezir, Karahisarlı Kadı Mecdüddin atabek, Nâsırüddin Muhammed müstevfî, Seyyid Şerefeddin Hamza-i Alevî de müşrifü’l-memâlik tayin edildi.

SULTANIN ZULMÜ YANINA KÂR KALMADI

3. Alaaddin Keykubad, bir süre sonra Karahisarlı Kadı Mecdüddin ile müşrifü’l-memâlik Hamza-i Alevî’nin tesiri altında kalarak Harput, Malatya, Divriği’de zenginlerin mallarını el koydu. Servetlerini ortaya çıkarmaları için onları işkenceye tâbi tuttu. Bunlardan bazıları gördükleri işkence sonucu hayatlarını kaybettiler. Müşrifü’l-memâlik Seyyid Hamza Sivas, Tokat ve diğer bazı şehirlerde de zulüm ve müsaderelerde bulundu.

Vezir Sâveli Alaaddin, halka yapılan bu zulümlere dayanamayıp Anadolu’daki Moğol ordusu başkumandanı Abışka’ya sığınmak zorunda kaldı. Abışka, onun verdiği bilgilere dayanarak Alaaddin Keykubad ile devlet adamlarının halka yaptıkları zulümleri Tebriz’e bildirdi. Bunun üzerine Gāzân Han bir yarlık göndererek Alaaddin Keykubad’ın daima Abışka Noyan ile birlikte olmasını ve onun onayını almadan hiçbir şey yapmamasını emretti. Bu yarlık gereğince Abışka Sivas’ta bulunan Keykubat’ı Kayseri’nin doğusundaki Yabanlı yaylağına getirtti ve kendisininkinden 1 fersah mesafede kurdurduğu bir otağa yerleştirdi. Bu otağın önünde hükümdarlık alâmeti olarak günde beş defa nevbet çalınıyor, ülkenin işlerini görmek üzere divan toplantıları yapılıyordu. Ancak kısa bir süre sonra Hamza-i Alevî ile Müstevfî Nâsırüddin Muhammed’in ağır bir şekilde cezalandırılması Alaattin Keykubat’ı endişeye sevketti.

3. ALAADDİN KEYKUBAD’IN AZLEDİLMESİ

Keykubad, yanında bulunan bazı kimselerin telkinlerine kapılarak Yabanlı’dan Konya’ya doğru kaçtıysa da adamlarıyla birlikte Ürgüp’te yakalanıp Yabanlı’ya getirildi. Sorguya çekildikten sonra Tebriz’e gönderildi. Orada yargılanarak ölüme mahkûm edilen Keykubat, Moğol hânedanından olan karısının aracılığı ile bağışlandı. Fakat azledilerek yerine yeniden 2. Mesud tayin edildi.

3. ALAADDİN KEYKUBAD NASIL ÖLDÜ?

2. Mesud, 19 Mayıs 1303’te Kayseri’de tahta çıktı. Gāzân Han, Alaaddin Keykubad’ın bütün masrafları sağlanarak İsfahan’da ikamet etmesini emretti. Keykubad, İsfahan’da otururken maiyetinden birine kızarak ağır sözler söylemesi hayatına mal oldu. Bu kişi tarafından orada bıçaklanarak öldürüldü. Ölüm tarihi tam olarak bilinmemektedir.

Zayıf karakterli bir hükümdar olan 3. Alaaddin Keykubad atalarının geleneğinden ayrılarak zulüm yoluna sapmış, böylece hem hükümdarlıktan olmuş hem de Anadolu Selçuklu Devleti’nin itibarını halk ve Moğollar katında gözden düşürdü.

Not: DİA

İslam ve İhsan

ANADOLU SELÇUKLU DEVLETİ SULTANLARI

Anadolu Selçuklu Devleti Sultanları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.