Sultan Abdülaziz’den Hz. Muhammed’e (sav.) Mektup
Peygamber aşığı Sultan Abdülaziz’in Hz. Muhammed’e (sav.) yazdığı mektup...
Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e son derece sevdâlı bir pâdişah olan Abdülazîz Han, Ravza-i Mutahhara’ya konulmak üzere Hazret-i Peygamber’in rûhâniyetine hitâben Medîne’ye çok içli bir mektup[1] göndermiştir.
SULTAN ABDÜLAZİZ’DEN HZ. PEYGAMBER’E (SAV.) MEKTUP
Bu mektuptan bâzı cümleleri arz ediyoruz:
“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.
Bir olan Allâh’a hamd olsun!
Salât ü selâm da Sen’in üzerine olsun yâ Rasûlâllah!
Salât ü selâm, Sen’in üzerine olsun yâ Habîballâh!
Salât ü selâm, Sen’in üzerine olsun ey ümmetin Peygamberi!..
Dostluğa hakkıyla riâyet eden, ihsan ve cömertliğin değişmez şiârı ve; «Sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım!» yüce hitâbının muhâtabı, varlıkların iftihar kaynağı, Efendiler Efendisi, şefaatçimiz, sığınağımız, her işi temiz ve her işi zarif olan, ayak tozu bile pırıl pırıl parlayan, varlıklar âleminin en yüce terbiyecisi, ıtır saçan feyizli eserlerin sâhibi, muhabbeti bütün kâinâtı dolduran, peygamberlerin sonuncusu ve sığınağı, kıyâmet gününün seyyidi, ümmetinden günahkâr olanların şefaatçisi, vahdet meclisinin süsü, peygamberlik eyvânının suffe ziyneti, nebîlik dîvânının hâkimi, Halîm olan Allâh’ın yoluna girenlerin peygamberi, Rahîm olan Allâh’ın sevgilisi!
Bütün bu sıfatlarla kastettiğim, Muhammed Mustafâ Hazretleri...
O’nun nurlu şebekesine, pırıl pırıl kabrine, sular gibi temiz ve berrak toprağına, yalvarış ve âdâb içerisinde binlerce mahcûbiyet ve hicâb duygularımla âcizâne kara yüzümü sürmek cür’etini gösterdim. O’nun güzel kokular saçan eşiğine, cezâlandırılmaya müstehak olan günahkâr alnımla, yüzbinlerce utanma, hayâ duyguları ve hürmet içerisinde (yazdığım) yığınla kederlerin ifâdesi olan bu arzuhâli sunmaya cür’et ettim…
Allâh’a hamd olsun ki beni, bizzat melekût âlemlerindeki ayların dolunayı ve ceberût semâsının parlak güneşinin kendisinden nûr ve feyz almaktan mahcûb olageldiği o kerem ve bereketi bol bol sunan Allâh’ın Sevgilisi, Rahîm ve Vehhâb olan Allâh’ın dostu, en mükemmel güzellik ve iyiliklere lâyık olan müttakîlerin serdârı Efendimiz Hazretleri’ne sadâkat ve safâ, şeref ve vefâ ile kâmil ümmet olmaya inâyet ve muvaffak kıldı…
(Yine hamd olsun ki) bütün varlıklara ve mümkün olabilecek her şeye aslî bir maya, yaratılmışlara yüksek bir temel ve yaratılmışlar içinden muazzam ve mübârek olanlara cennet nîmeti olan bereketli, muazzez ve kemâl derecede muhterem rahmet cömertliğinin kaynağının varlığından ve meleklere has olgunlukların toplanma yerinden (Hazret-i Peygamber’den ve Medîne’den) ayrı düşen o güzelim saâdet elbiselerine (Hırka-i Saâdet’e) bekçilik lûtfetti…
İnşâallâh, bu lûtfun devâmı olarak «Mal ve evlâdın hiçbir fayda sağlamayacağı…» (eş-Şuarâ, 88) mükâfât ve cezâ gününde, yüce şefaatinize mazhar olurum. Naîm Cenneti’ne ilk girenler ile size kavuşmak için gece ve gündüz yalvarıp duâ etmekte olan ümmetinizden, işte bu suçlu, âsî ve bütün kazancı isyan olan Mahmud Han oğlu Abdülazîz Han Gâzî’nin, peygamberlik şânı Efendimiz huzûrunda hesap olunacağını ve (işlediği her türlü) suç ve isyânı ikrâr ve îtirâf ediciyim. (Bu hakîkati ifâde ve şefaatinizi istirhâm için yâ Rasûlâllah) o merhamet dağıtan kapınıza keder dolu şu arzuhâli takdîme cür’et ettim.
Bütün günahlarıma estağfirullâh! Tekrar tekrar estağfirullâh!..
Amân, el-amân yâ Rasûlâllah! Mahrum gönderme!..
Ey Fâtımâtü’z-Zehrâ -radıyallâhu anhâ-’nın babası! Salât ü selâm Sen’in üzerine olsun!
Ey Hasan ve Hüseyin’in dedesi! Sana salât ü selâm olsun!
Ey öncekilerin de sonrakilerin de Efendisi! Salât ü selâm olsun Sana!..”[2]
Dipnotlar:
[1]. Bu mektup, bugün Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Saâdet Dâiresi’ndedir. [2]. Bkz. Hilmi Aydın, Hırka-i Saâdet Dâiresi ve Mukaddes Emânetler, İstanbul 2004, s. 272-275.
Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları