Sultan Abdülaziz'in Peygamberimize Yazdığı Mektup

Peygamber aşığı Sultan Abdülaziz'in Hz. Muhammed'e (s.a.v.) yazdığı mektubu istifadenize sunuyoruz.

Resûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e son derece sevdâlı bir pâdişah olan Abdülazîz Han, Ravza-i Mutahhara’ya konulmak üzere Hazret-i Peygamber’in rûhâniyetine hitâben Medîne’ye çok içli bir mektup göndermiştir. Bu mektuptan bâzı cümleleri arz ediyoruz:

“Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm.

Bir olan Allâh’a hamd olsun!

Salât ü selâm da Sen’in üzerine olsun yâ Resûlallâh!

Salât ü selâm, Sen’in üzerine olsun yâ Habîballâh!

Salât ü selâm, Sen’in üzerine olsun ey ümmetin Peygamberi!..

[caption id="attachment_102864" align="alignnone" width="560"] Sultan Abdülaziz'in Peygamber Efendimize yazdığı mektubun orijinal metni[/caption]

Dostluğa hakkıyla riâyet eden, ihsan ve cömertliğin değişmez şiârı ve; «Sen olmasaydın kâinâtı yaratmazdım!» yüce hitâbının muhâtabı, varlıkların iftihar kaynağı, Efendiler Efendisi, şefaatçimiz, sığınağımız, her işi temiz ve her işi zarif olan, ayak tozu bile pırıl pırıl parlayan, varlıklar âleminin en yüce terbiyecisi, ıtır saçan feyizli eserlerin sâhibi, muhabbeti bütün kâinâtı dolduran, peygamberlerin sonuncusu ve sığınağı, kıyâmet gününün seyyidi, ümmetinden günahkâr olanların şefaatçisi, vahdet meclisinin süsü, peygamberlik eyvânının suffe zîneti, nebîlik dîvânının hâkimi, Halîm olan Allâh’ın yoluna girenlerin peygamberi, Rahîm olan Allâh’ın sevgilisi!

Bütün bu sıfatlarla kasdettiğim, Muhammed Mustafâ Hazretleri...

O’nun nurlu şebekesine, pırıl pırıl kabrine, sular gibi temiz ve berrak toprağına, yalvarış ve âdâb içerisinde binlerce mahcûbiyet ve hicâb duygularımla âcizâne kara yüzümü sürmek cür’etini gösterdim. O’nun güzel kokular saçan eşiğine, cezâlandırılmaya müstehak olan günahkâr alnımla, yüzbinlerce utanma, hayâ duyguları ve hürmet içerisinde (yazdığım) yığınla kederlerin ifâdesi olan bu arzuhâli sunmaya cür’et ettim…

Allâh’a hamd olsun ki beni, bizzat melekût âlemlerindeki ayların dolunayı ve ceberût semâsının parlak güneşinin kendisinden nûr ve feyz almaktan mahcûb olageldiği o kerem ve bereketi bol bol sunan Allâh’ın Sevgilisi, Rahîm ve Vehhâb olan Allâh’ın dostu, en mükemmel güzellik ve iyiliklere lâyık olan müttakîlerin serdârı Efendimiz Hazretleri’ne sadâkat ve safâ, şeref ve vefâ ile kâmil ümmet olmaya inâyet ve muvaffak kıldı…

(Yine hamd olsun ki) bütün varlıklara ve mümkün olabilecek her şeye aslî bir maya, yaratılmışlara yüksek bir temel ve yaratılmışlar içinden muazzam ve mübârek olanlara cennet nîmeti olan bereketli, muazzez ve kemâl derecede muhterem rahmet cömertliğinin kaynağının varlığından ve meleklere has olgunlukların toplanma yerinden (Hazret-i Peygamber’den ve Medîne’den) ayrı düşen o güzelim saâdet elbiselerine (Hırka-i Saâdet’e) bekçilik lutfetti…

İnşâallâh, bu lutfun devâmı olarak «Mal ve evlâdın hiçbir fayda sağlamayacağı…» (eş-Şuarâ, 88) mükâfât ve cezâ gününde, yüce şefaatinize mazhar olurum. Naîm Cenneti’ne ilk girenler ile size kavuşmak için gece ve gündüz yalvarıp duâ etmekte olan ümmetinizden, işte bu suçlu, âsî ve bütün kazancı isyan olan Mahmud Han oğlu Abdülazîz Han Gâzî’nin, peygamberlik şânı Efendimiz huzûrunda hesap olunacağını ve (işlediği her türlü) suç ve isyânı ikrâr ve îtirâf ediciyim. (Bu hakîkati ifâde ve şefaatinizi istirhâm için yâ Resûlallâh) o merhamet dağıtan kapınıza keder dolu şu arzuhâli takdîme cür’et ettim.

Bütün günahlarıma estağfirullâh! Tekrar tekrar estağfirullâh!..

Amân, el-amân yâ Resûlallâh! Mahrum gönderme!..

Ey Fâtımâtü’z-Zehrâ -radıyallâhu anhâ-’nın babası! Salât ü selâm Sen’in üzerine olsun!

Ey Hasan ve Hüseyin’in dedesi! Sana salât ü selâm olsun!

Ey öncekilerin de sonrakilerin de Efendisi! Salât ü selâm olsun Sana!..”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

SULTAN ABDÜLAZİZ KİMDİR?

https://www.islamveihsan.com/sultan-abdulaziz-han-kimdir.html

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.