Sultan I. Murat’ın Kabrine Ziyaret

Yazar Bahadır Yenişehirlioğlu, Osman Nuri Topbaş’ın kaleme aldığı Tarihe Yolculuk eserinden “I. Murad Han’ı Ziyaret” başlıklı kesiti seslendiriyor. Erkam Tv hesabına abone olarak video serisini takip edebilirsiniz… 

I. MURAD HÂN’I ZİYARET

Bir müddet sessiz yürüdüler. Dinledikleri sözlerin muhâsebesini yapıyorlardı. Târih Baba:

“–Evlâdım, senin ecdâdın içinde böyle karakter ve şahsiyette zirveleşenler çoktur. Onları tanıdıkça hayranlığın artacak, zihnindeki mes’eleler hâllolacak ve gönlün huzur bulacak. Şimdi gel benimle!” dedi ve genci Kosova fâtihi ve şehid sultan I. Murad Hân’ın yanına götürdü.

I. Murad Hân’ın üzerindeki şehâdet kanları henüz kurumamıştı. Muazzam, cengâver bir devletin haritasını çizen kalemin mübârek mürekkebi acaba o şehâdet kanı mıydı? Sultanın yüzü sürûr ve neş’e ile doluydu. İlâhî dergâha yüz akıyla varabilmiş olmanın saâdet ve vicdan huzuru içindeydi. Çünkü o, bir yerde bir aydan fazla durmayıp i’lâ-yı kelimetullâh yolunda sürekli cihâd ederek bereketli bir hayat yaşamıştı. Genci görünce uzun uzun süzdü ve gür bir sesle konuşmaya başladı:

“–Oğlum! Bütün iş, mal ve canı onların verilişlerindeki gâyeye göre kullanabilmeyi bilmektir. Bilirsen, bunlar ebedî yaşar. Bu sebeple ben Kosova meydan muhârebesinde bir oğlumu bir yanıma, diğer oğlumu öbür yanıma alarak harbe girdim ve duam kabûl oldu; zaferin şükür kurbanı da ben oldum...

Kosova’da hâlâ devâm eden ezanlar, benim rûhumu nasıl mes’ûd ediyor bilemezsin!.. Şimdi cennet bahçesinde hep o lâhûtî hoş sadâların içindeyim...

Çünkü oğlum, insanlığın hidâyete kavuşması yolunda yapılan seferler ve bu seferlerde şehâdet şerbetini içmek, bizler için birer şeb-i arûs (düğün gecesi) ve ilâhî şenlikti. Hakîkaten biz:

Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik,

Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!..

Oğlum! Babam Orhan Gâzî bana: «İ’lâ-yı kelimetullâh (Allâh’ın dînini yüceltip insanları ebedî saâdete kavuşturma) azmi iki kıt’aya sığmayacak kadar büyük bir dâvâdır. Selçuklu’nun olduğu gibi Roma’nın (Avrupa’nın) da vârisi biziz!» demişti. Ben de bu yolda yürüdüm ve nice fetihlerde bulunarak ardımca büyük bir devlet ve memleket bıraktım. Rabbim, yüce dîni te’yîd ve takviye için sebepler plânında bizi seçmişti. Bunca şan ve şereflere o yüce takdîr sâyesinde mazhar olduk.

Kosova meydanında yaralandığımda oğlum Bâyezid’e haber göndermiştim. Yanıma gelip beni kanlar içinde yatarken görünce, gözyaşlarını tutamadı. Âhh çekiyordu... Yavaş yavaş başımı kaldırdım ve kahraman evlâdıma şu nasihatte bulundum:

«–Oğlum! Dünyâda kim akıbetinden kaçabilmiş ki, benim için ağlı­yorsun? Eğer ağlayacaksan, mes’ûl olduğun müslümanların dertleri için ağla!.. Onları perişan hâlde bırakma! Yerim sana kalıyor... Adâletinle kendini sevdir... Halkını sev ve muhabbetlerini kazan... Beni de hayırlı bir evlât bırakmış, diye hayırla yâd ettirmeye çalış... Şunu hiçbir zaman unutma ki, pâdi­şahlığın sermâyesi adâlettir. Saltanatı rahat bir iş sanma... Dünyâ­nın en zor işlerinden biri, saltanatı omuzlamış pâdişahların vazîfesi­dir. Dünyâda güzel bir nâm bırakmaya çalış... Ecdâdının şanına lâ­yık olasın...»”

Bu târihî ifâdelerin ardından Murad Han, gence aktardığı nasihat dolu sözlerini son bir öğütle:

“Sizler de bu nasihatime cân u gönülden kulak verin!” diyerek tamamladı.

Genç, bu söylenilenleri teessür ve sükût ile dinlerken bir yandan da buram buram terlemeye başladı. Hiçbir şey diyemedi. Derin bir iç çekti, yutkundu ve I. Murad Hân’ın huzûrundan Târih Baba’yla beraber edeple ayrıldılar. Sonra Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın yanına revân oldular.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Tarihe Yolculuk, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SULTAN 1. MURAT KİMDİR?

Sultan 1. Murat Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.