Sultan Kayıtbay’ın Sultan Ahmet’ten Davacı Olması

Sultan Kayıtbay’ın, Sultan 1. Ahmet’ten neden davacı olduğunu anlatan hadise...

Sultan 1. Ahmed Han, kendi ismiyle yâd edilecek câminin inşâsı sırasında Mısır’da Sultan Kayıtbay türbesinde bulunan Hazret-i Peygamber’in “Nakş-ı Kadem” denilen mübârek ayak izlerini Eyyûb Sultan türbesine getirtmişti. Câminin inşaatı tamamlanınca da bunu, câmiye koydurdu.

SULTAN 1. AHMET’TEN DAVACI OLAN SULTAN

Ancak Sultan, bu nakil işleminin yapıldığı gece, şöyle bir rüyâ gördü:

“Bütün sultanların toplandığı yüce bir meclis kurulmuştu ve Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de kadılık makâmında oturmaktaydı. Bir nevî mahkeme kurulmuştu. Sultan Kayıtbay, türbesini ziyârete vesîle olan bu Kadem-i Saâdet’in alınıp İstanbul’a götürülmesinden dolayı Sultan Ahmed’den dâvâcı olmuştu. Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de kadı sıfatıyla, Kadem-i Şerîf’in, derhâl geri gönderilmesine hükmetti...”

Sultan Ahmed Han, dehşet ve korku ile uyandı. Rüyâsını içlerinde Azîz Mahmûd Hüdâyî Hazretleri’nin de bulunduğu ulemâ ve meşâyıha tâbir ettirdi.

“–Sultânım! Rüyâ gâyet açıktır. Tâbire bile gerek yoktur. Emânet derhâl geri gönderilmelidir...” dediler.

Peygamber âşığı Sultan 1. Ahmed Han, verilen hükme boyun eğip emâneti titizlikle ve mahzun bir şekilde yerine iâde etti. Ancak yüreği aşk-ı Peygamberî ile yanmış bulunan 1. Ahmed Han, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mermer üzerindeki mübârek ayak izlerinin maketini yaptırdı. Kavuğunun üzerine yerleştirerek tedâîsinden feyz almaya çalıştı. Yanık gönlünden dökülen şu mısrâlar, O’nun bu aşk hâlini ne güzel aksettirir:

N’ola tâcım gibi başımda götürsem dâim,

Kadem-i pâkini ol Hazret-i Şâh-ı Rusül’ün...

Gül-i gülzâr-ı nübüvvet o kadem sâhibidir,

Ahmedâ durma yüzün sür kademine o Gül’ün!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Faziletler Medeniyeti 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

OSMANLI’NIN PEYGAMBER EFENDİMİZ’E OLAN SEVGİSİ

Osmanlı’nın Peygamber Efendimiz’e Olan Sevgisi

ALLAH RESÛLÜ’NE MUHABBETLE İLGİLİ ÖRNEKLER

Allah Resûlü’ne Muhabbetle İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.