Sünnet'in Kaynağı ve Dindeki Yeri
Sünnetin kaynağı ve dindeki yeri, sünnet olmadan din yaşanır mı? Sünnet nereden gelir...
Sünnet, Peygamber Efendimiz'den Kur'an dışında sadır olmuş her türlü söz, fiil ve takrirlerden oluşmaktadır. Sünnet, Hazreti Peygamber’in yüce kitabımızda “üsve-i hasene” diye takdim edilen hayatı, Hazreti Aişe’nin ifadesiyle “Kur’an’dan ibaret olan” ahlâkıdır.[1] Hazreti Peygamber’le Kur’an-ı Kerim söz ve yazının ötesine geçip hayat olmuştur. Bu anlamda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin hayatı, canlı Kur’andır.
Sünnet bir yaşama biçimidir. O yalnızca İslâm hukukunun bir kaynağı değil, aynı zamanda sosyal hayatın düzenlenmesi için vazgeçilmez bir unsurdur. Bütün müslümanlar sünnetin delil olduğunda görüş birliğine varmışlardır.
Sünnetin dindeki yerini gösteren bir çok ayet bulunmaktadır:
“Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.” [2]
“Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resulüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız.” [3]
Bir başka ayette Allah-u Teâla, Hazreti Peygamberimizin emrine muhalefet etmekten insanları sakındırmıştır. “Onun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir belanın gelmesinden yahut kendilerine acı bir azabın isabet etmesinden sakınsınlar.” [4]
Sünnet, Kur'an karşısında üç görev üstlenmiştir: Te'kid, tefsir, teşri'.
Te'kid: Sünnetin Kurandaki herhangi bir hükmü pekiştirmesidir. Meselâ;
"Namazı kılın ve zekâtı verin”,[5]
"Ey inananlar, oruç size farz kılındı" [6]
"Ka'be'ye gitmeye yol bulabilene haccetmek Allah'ın insanlar üzerinde bir hakkıdır" [7]
Bu gibi ayetlerle emredilen ibadetler Peygamberimizin sallallahu aleyhi ve sellem; “İslâm beş temel üzerine bina kılınmıştır: Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna şahitlik etmek. Namazı dosdoğru kılmak, zekâtı hakkıyla vermek, Allah’ın evi Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmak” [8] hadisiyle de teyit edilmektedir.
Tefsir: Sünnet, Kur’an'da kapalı ya da anlaşılması güç olan lafızları açıklar. Mesela, “Namazı kılın, zekâtı verin” emrinde namaz ve zekâtın neden ibaret olduğu, şartları, miktarı ve uygulama şekilleri yer almaz. İşte kapalı (mücmel) olan bu kavramlar sünnet tarafından açıklanır.
"Sabahın beyaz ipliği siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra akşama kadar orucu tamamlayın"[9] ayetindeki beyaz ve siyah iplikten maksadın gündüzün aydınlığı ile gecenin karanlığı olduğunu belirten hadisler sünnetin bu özelliğini ortaya koymaktadır.
Teşrî: Sünnet, Kur’an’da bulunmayan konularda hüküm getirir. Ninenin miras hakkına sahip oluşu, fıtır sadakası, ehlî eşek etinin yenilemeyeceği ve altın kullanımının erkeklere haram oluşu Kur’an’da olmayan fakat sünnetin getirdiği hükümlerdendir.
Yukarıdaki tüm ayetler bize rehber olarak Hazreti Peygamberimizi işaret etmektedir. O’nun da hayatıyla Kur’an’ı işaret ettiğini görüyoruz. Yani Kur’an Hazreti Peygamber’e işaret ederken, Hazreti Peygamber de Kur’an’a işaret etmektedir. İşte Hazreti Aişe’nin “Onun ahlakı Kur’an’dı” derken ima ettiği gerçek budur.
Sonuç olarak, sünnet dinin olmazsa olmazıdır ve Kur’an’dan kesinlikle ayrılmaz. Yine bu anlamda Kur ’ansız bir sünnet nasıl düşünülemezse, sünnetsiz bir Kur’an da düşünülemez.
[1] Ahmed b. Hanbel, VI, 188
[2] Ahzab, 36
[3] Enfal, 24
[4] Nur, 63
[5] Bakara, 43
[6] Bakara, 183
[7] Ali İmran, 97
[8] Buharî, îmam, l, 2; Müslim, İman 19-22
[9] Bakara, 187