Sünnetle Ferahlamak
Rasûlullah Efendimizi gözleriyle gören, onun mübarek kokusunu ciğerlerinde saklayan şerefli kafilenin en sonundaki bahtiyarın derecesine varmak elbette mümkün değildir. Zaten bizden bunu bekleyen de yoktur. Asıl mesele, onların yolunda olmak, deli gönlü O Büyük Kılavuz'un eşiğine bağlamaktır.
Kainatın Güneşi Efendimiz'in: "Sünnetimden yüz çeviren benden değildir"[1] uyarısı bizi düşündürmeli, "Sünnetimi yaşatan beni sevmiş olur, beni seven de cennette benimle beraberdir" (Tirmizî, İlim,16) müjdesi gönlümüze ümit pırıltıları serpmeli, bizi onun sünneti etrafında birleştirmelidir. Zira biz, susuzluktan dilim dilim çatlamış toprakların suya olan ihtiyacı kadar sünnete muhtacız. İnsanî değerlerin yitirildiği, insanların gittikçe robotlaştığı çağımızda, beyazdan çok siyaha çalan kalbimizi kurtarmak için sünnetle dirilmeye mecburuz.
DÜNYANIN CAZİBESİNE KARŞI PEYGAMBERİMİZİN ÖRNEKLİĞİ
Dünyanın cazibesi bizi deli divane etti. Gözümüzü dünya hırsı bürüdü. "Ben dünyada bir ağaç altında gölgelenip daha sonra yoluna devam edecek bir yolcu gibiyim"[2] diyen, bu sebeple de kuru hasırın üzerine uzanıp yatmaktan çekinmeyen Peygamberler Sultanı'nın hayat görüşünü unuttuk. Medine'ye yağmur gibi yağan ganimet mallarını etrafındakilere bol bol dağılıp kerpiçten yapılmış, çamurla sıvanmış, hurma dallarıyla örtülmüş basık tavanlı evine, hasırdan yatağına eli boş, ama gönlü hoş olarak dönen Tevazu Yağmuru Efendimiz'in kanaatkarlığına gözümüzü, kulağımızı tıkadık.
Hayır, hayır bu böyle gitmemeli. Şâh-ı Enbiya'nın sade hayatından başka tevazuu, doğru sözlülüğü, vefakârlığı, fedakârlığı, müsamahası hilm ve affı merhameti, dayanılması güç olaylar karşısındaki yiğitliği, sarsılmayan azim ve gayreti ve daha nice güzel huyu bizim hayat görüşümüz olmalıdır.
SABIRDAKİ GÜZELLİK
Acılar, hüzünler, dertler, hastalıklar bazan üstüste geliyor. Hayattan bıkıp usandığımız, ölümü bir kurtuluş diye beklediğimiz o sıkıntılı anlarda Rasûlullah Efendîmiz'in sünneti, yanan gönüllerimizi bir sabah yeli gibi serinletiyor. Hazreti Aişe annemizin:
"Hastalığı Rasûl-i Ekrem'den daha şiddetli olan birini görmedim" diyen sesi, bizi kendimize getirip sakinleştiriyor.
"Allah Teâla’nın çok sevdiği ve iyiliğini istediği insanlara dertler hastalıklar verdiğini, sıkıntılara sabrettikleri takdirde onlardan hoşnut olacağını" [3] Sabır dağı Efendimiz'den duyduğumuz zaman rahatlıyoruz.
"Müslümanın başına gelen hastalık, keder, hüzün, eziyet ve iç sıkıntısının, hatta ayağına batan dikenin bile onun suçlarını ve günahlarını örtmeye sebep olduğunu" [4] ondan öğrendiğimiz vakit, acılarımızın hafiflediğini hissediyoruz.
İnsana dayanma gücü ve yaşama sevinci veren böyle yüzlerce hadisin, maddeten ve manen yaralı müslümanlara hayatı sevdireceği, huzura ve sükûna kavuşturacağı muhakkaktır.
[1] Buharî, Nikah,1
[2] Tirmizî, Zühd,44
[3] Buharî, Merda,1
[4] Buharî, Merda 1