Suret ve Hayal Peşinde Koşan Gafil İnsanın Hali

Hazret-i Mevlânâ, suret ve hayal peşinde koşan gafil insanın halini nasıl tasvir ediyor? Böylelerinin hayatını neye benzetiyor?

Güneşli bir havada yüksekten bir kuş uçtu, gölgesi de yer de bir kuş gibi uçar göründü. Ahmak birisi de sırtında ok torbası ha bire koşarak ve ok atarak gölgeyi avlamak istedi. Nefes nefese uzun müddet gölge peşinde koştu. Kan ter içinde yoruldu, dizinde derman, torbada ok kalmadı. Nefes almak için oturdu. Sırt üstü uzandı, bir de baktı ki avlamak istediği kuş havada, gölgesi ise yerde. İşte o zaman derin bir ah ve eyvah çekti. Okları ve nefesleri bir gölge peşinde heder ettiğini görerek nâdim oldu. Fakat iş işten geçmiş oldu.

SURET VE HAYAL PEŞİNDE KOŞAN GAFİL İNSANIN HALİ

Hazret-i Mevlânâ Celâleddin, suret ve hayal peşinde koşan gafil insanın halini böyle tasvir etti. Böylelerinin hayatını uykuda, rüyada geçen hayata benzetti ve şunları söyledi:

- Eğer ruhumuz, Allah’a karşı Allah ile uyanık değilse, Allah’tan gafilse, akılla, hisle uyanık olmamız hak yolunda bize engel ve perde olur.

- Yaşayışımız icabı her gün, birçok kuruntulara, hayallere örselenmekte, kârımızı zararımızı düşünmekte, eldeki malımızın yok olmasından korkmaktayız. Bu yüzden ruhun ne safası kalır, ne neşesi, ne gücü, ne güzelliği, ne nuru ne de göklere çıkacak yolu kalır.

- Asıl uyuyan o gafildir ki gönlüne gelen şehevânî duyguları, nefsanî vesveseleri canlandırır, onlarla beraber yaşar, kapıldığı hayalleri hoşuna gider, onu ümide düşürür, adeta onlarla konuşur.

- O rüyasında çirkin, iğrenç şeytanı huri gibi güzel görür de ona şehvet suyunu döker. Nesil tohumunu çorak yere döktüğünü anlayınca uyanır, kendine gelir, o hayal, gözünün önünden kaçar gider. O zavallıya rüyasından arta kalan şey, baş ağrısı, sersemlik, yorgunluk ve bedendeki pisliktir. Ah… O hem var görünen, hem de görünmeyen hayalden ah...

Akıllı insan gölgenin, hayalin değil, gerçeğin peşinde koşar. Zira kalıcı gerçek olandır. Hayal ve kuruntuların peşinde ömür tüketenler, kuşun gölgesini kuş sanıp durmadan koşturan, sonunda eline yorgunluktan ve hayal kırıklığından başka bir şey geçmeyen gafil avcının durumuna düşerler.

Fani olan dünya bâki olan kazançların elde edildiği bir tarla, bir imtihan sahasıdır. Ahirete giden yol dünyadan geçiyor. Biz bu dünyada bir yolcuyuz. Onun için Hz. Peygamber (sav) “Dünyada bir yolcu, bir garip gibi yaşa. Kendini kabirdekiler arasında say.” (Keşfü’l-Hafa, hadis no: 2024) Misafir, yolcu olduğunu unutursa, ayrılma vaktinde zorluk çeker. Bu dünyada misafir gibi yaşayanlara ayrılık zor gelmez. Kalıcı olan vatanına, evine kavuşacağı için sevinir, bir an önce varmayı ister.

DÜNYA HAYATI SİZİ ALDATMASIN

Dünyanın aldatıcı cazibesine kapılanlar, çocukların oyuna dalıp, kendilerinden geçtikleri gibi hayaller, kuruntular, avuntular, geçici ve sahte zevkler içinde ömür sermayelerini tüketirler. Akşam olur, elleri boş olarak eve dönerler. Bu bir aldanıştır. “Dünya hayatı aldatıcı bir metadan başka bir şey değildir.” (Al-i İmran, 185) “Ey insanlar! Rabbinize karşı saygılı olun, bir babanın çocuğuna bir çocuğun da babasına hiçbir fayda veremeyeceği günden sakının. Allah’ın va’di gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. O aldatıcı şeytan da sizi Allah’la aldatmasın.” (Lokman, 33)

İnsanlar genellikle dünya hayatına ve onun geçici menfaat ve süsüne aldandıkları için Mevlâmız sık sık bize dünyanın iç yüzünü, gerçek maliyetini hatırlatmakta, sonuçta yüzleyeceğimiz gerçeği daima göz önünde bulundurmamızı tavsiye etmektedir.

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlat çoğaltmada bir yarışmadan ibarettir. Bu bir yağmur gibidir ki, bitirdiği bitki çiftçinin hoşuna gider. Sonra kurur da sen onu sapsarı bir halde görürsün. Sonra da çerçöp olur. Ahirette ise şiddetli bir azap, aynı zamanda Allah’ın bağışlaması ve rızası da vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.” (Hadid, 20)

“Mal ve çocuklar dünya hayatının süsüdür. Bâki kalacak ameller ise Rabbinin katında hem sevap hem de ümit bakımından daha hayırlıdır.” (Kehf, 46)

Kalıcı olan kerpiç, geçici olan altından daha kıymetlidir derler. Hz. İbrahim yıldızın, ayın ve güneşin battığını görünce: “Ben batanları sevmem” diyerek bâki olan Allah’a ve onun rızasına dikkat çekmiştir. İnsanların dünyaya karşı zaafları sebebiyle yanıp sönen zevkler ebedi mutlulukları unutturmakta, peşin olanı basit kazançlar uğruna kalıcı olanı büyük servetleri göz ardı etmektedirler. “Doğrusu şu insanlar ileride kendilerini bekleyen zor olan (hesap) gününü bir tarafa bırakarak geçici dünya hayatına meylediyorlar.” (İnsan, 27)

Hz. Peygamber (sav) de insanların dünyaya karşı aşırı zaaflarını bildiği için ümmetinin dikkatini dünyanın tehlikeli olan cazibesine karşı çekmiş, bu husustaki endişelerini dile getirmiştir. “Allah’a yemin ederim ki sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünya nimetlerinin sizin önünüze de serilmesinden, onların dünya için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyanın onları helak ettiği gibi sizi de helak etmesinden korkuyorum.” (Riyazu’s-Salihîn, hadis no: 458)

Tarihte ve günümüzde yaşanan olaylar, harpler, cinayetler, ihanetler hep dünya hırsından kaynaklanmakta, bütün bunlar Rasûlullah’ın korkmakta haklı olduğunu göstermektedir. O, bu gerçeği şöyle ifade etmişti: “Dünya hırsı bütün hata ve kötülüklerin başıdır.” (Keşfü’l-hafa, hadis no: 1099)

Dünya için verilen bütün savaş ve emeklerin sonucu ağır bir yorgunluk ve derin bir sessizliktir. Her gürültünün sonundaki sessizlik, önceki her şeyin boşluğunu, hiçliğini haykırıyor. Uğruna her şeyi göze aldığımız kazançlar, mallar, köşkler, servetler biz ölünce arkamızdan bir damla bile gözyaşı dökmezler. Kendilerini elde etmek için hayatımızı bile feda ettiklerimiz, öldüğümüzde biz umurlarında bile olmayız.

Öyle ise; daima bizimle olacaklara, bizden hiç ayrılmayacak dost ve kıymetlere kıymet vermeliyiz. Bu kıymetlerin başında her şeyin gerçek sahibi Rabbimizin rızası ve onun bize hazırladığı ebedi cennettir. Onun rızasını ve cennetini kazanamayanlar hiçbir şey kazanmamış sayılırlar. Bu durum, çarpıcı bir şekilde Peygamber Efendimiz tarafından şöyle ifade edilmiştir.

“Cehennemliklerden olup, dünyada pek müreffeh hayat süren bir kişi kıyamet gününde getirilip bir kere cehenneme daldırılır. Sonra:

- Ey âdemoğlu! Sen dünyada hayırlı bir gün gördün mü? Herhangi bir nimete erdin mi? denilir. O kişi:

- Hayır vallahi Rabbim! Öyle bir şey görmedim, der. Cennetliklerden olup dünyada insanların en yoksullarından biri getirilir ve cennete bir kere daldırılır. Ona da:

- Ey ademoğlu! Sen dünyada her hangi bir yoksulluk ve sıkıntı gördün mü, hiç zorluk ve darlık çektin mi? denilir. O kişi de:

- Hayır vallahi ya Rabbi! Hiçbir yoksulluk ve sıkıntı çekmedim. Zorluk ve darlık görmedim der.” (Riyazu’s-Salihin, hadis no: 463)

Yüce Mevla bizi; gölgeyi avlama, rüzgârı yakalama gafletine düşmeyen, ömrünü fani olanı bâki olana çevirmek için harcayan, neticede rızasına ve cennetine nail olanlardan eylesin. Amin.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 435

İslam ve İhsan

DÜNYA HAYATI İNSANI NASIL ALDATIR?

Dünya Hayatı İnsanı Nasıl Aldatır?

DÜNYA HAYATI İLE İLGİLİ HADİSLER

Dünya Hayatı ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.