Suriyeli Muhâcirler, Türkiyeli Ensâra Zimmetlidir

HAYATIMIZ

Sûriyeʼde senelerdir yaşanan zulüm ve katliâm, ülkemize milyonlarca müʼmin kardeşimizin hicret etmesine sebep oldu. Dün nasıl Mekkeli muhâcirler Medîneli ensâra emânet idiyse; bugün de Sûriyeli muhâcirler, Anadolulu, Türkiyeli ensâra zimmetlidir. Onların maddî-mânevî ihtiyaçlarını görüp gözetmek, en mühimi de onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek, bizim boynumuzun borcudur.

Ashâbın tebliğ heyecanını şu yaşanmış hâdise ne güzel anlatır:

İdam edilmek üzere iken, kendisine son arzusunu gerçekleştirmek için üç dakikalık fırsat tanınan sahâbî; bu fırsatı veren hak mahrûmu «zavallı»ya teşekkür etti ve;

“–Bu üç dakikayı bana bağışladığın için sana ne kadar minnettârım! Zira bu ikrâm ettiğin üç dakikada belki sana tevhid hakikatini tebliğ edebilme şansım olur.” dedi.

Cenâb-ı Hak bizim de onlar gibi olmamızı istiyor. Bir düşünelim:

ASHAB VE BİZ

Bizler; zulüm ve eziyet altında değilsek de, küfür ve ilhâdın, gürültüsünü daha fazla çıkardığı bir dünyada yaşamaktayız. Televizyonun birçok programları, internetin birtakım müteverrim girdapları, hattâ şehirlerimizin kaldırımları; sanki câhiliyye devrinde müşriklerin elindeki Mekke meydanları gibi… Bu cereyanlara, bu rüzgârlara karşı, ilk müslüman olan metin ve kavî îmanlı sahâbîler gibi mukavemetli olmamız lâzım. Her mekân ve zamanda, Allâh’ın yasakladığı şeylerden, O’nun râzı olduğu şeylere hicret etmemiz lâzım. Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Muhâcir, Allâh’ın yasakladığı şeyleri terk edendir.” (Buhârî, Îmân, 4)

Bizler Medine’de Efendimiz’in başlattığı îman kardeşliğini kıyâmete kadar sürdürmekle mükellefiz. İslâm’ı yaşamak ve yaşatmak için her türlü fedâkârlığı sergileyerek, ensar yolunda olmamız iktizâ eder. Ensar gibi evlerimizi; Allâh’ın dîninin neşri için sohbetlere, yaygın eğitim faaliyetlerine açmamız, her türlü imkânımızı Allâh’ın dînine yardım etmeye sarf etmemiz îcâb eder. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Ey îmân edenler! Eğer siz Allâh’a (Allâh’ın dînine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.” (Muhammed, 7)

Hadîs-i şerifte buyurulur:

“Nasıl yaşarsanız öyle vefat edersiniz. Nasıl vefat ederseniz öyle haşrolursunuz.” (Münâvi, Feyzu’l-Kadîr, V, 663)

Bilhassa son nefeste; îmanda sebat edebilmemiz için, ömür boyunca Allâh’ın dînine yardım etme gayretini sergilemeliyiz.

Allâh’ın dînine yardım etmek, İslâm’ın nusreti için çalışmak; darda kalan müslümanların imdâdına koşmayı da ihâta eder.

Suriye’de 3 senedir yaşanan zulüm ve katliam, ülkemize yüz binlerce mü’min kardeşimizin hicret etmesine sebep oldu. Dün nasıl Mekkeli muhâcirler, Medineli ensâra emânet idiyse; bugün de Suriyeli muhâcirler, Anadolulu, Türkiyeli ensâra zimmetlidir. Onların maddî-mânevî ihtiyaçlarını görüp gözetmek, onlara yalnız olmadıklarını hissettirmek bizim boynumuzun borcudur.

Dün ensârın fedâkârlıklarını metheden Cenâb-ı Hak, onları ihsân üzere takip edersek bizlerden de râzı olmaz mı?

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Yüzakı Dergisi, Yıl: 2013, Ay: Kasım, Sayı: 105