Surre-i Hümâyûn Geleneği

Vakıf

Ashâbın infak seferberliğinden nasîb alan Osmanlılar da, vakıf mevzuunda pek büyük hizmetlerde bulundular.

Vakıflar, en büyük gelişmeyi Osmanlı devrinde yaşadı. Osmanlılar’da vakıf, millet sâyesinde kazanılan serveti, tekrar o toplumun istifâde ve hizmetine sunan birer vefâ müessesesidir. Pragmatist ve menfaatçi bir anlayışla sadece kazanmayı ve servet edinmeyi hedefleyen değil, merhamet ve insâniyeti öne çıkaran anlayışın ortaya koyduğu bir gönül mahsûlüdür.

İNSANLARIN EN HAYIRLISI, İNSANLARA EN FAYDALI OLANDIR

Osmanlılar, hadîs-i şerîfte buyrulan:

“İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır.” beyânını kendilerine düstûr edinerek vakıf yoluyla, sayısız, muazzam ve kalıcı eserler vücûda getirdiler.

Osmanlı’da kurulan vakıfların hizmet ve faâliyetleri, zengin bir muhtevâya sahipti. Bunların, topluma faydalı olmak kasdı ile zaman, zemin, yöre ve ihtiyaçlara göre çeşitlilik göstermesi, sistemin, statik değil, dinamik bir yapıya sahip olduğunun açık bir ifâdesidir.

Câmi, mescid, tekke, zâviye, muallimhâne, medrese, dârulhuffâz, dârulhadîs, imâret, kervansaray, dâruşşifâ hizmetlerinin yanında su yolları, su kemerleri, çeşme ve sebiller, yollar, kaldırımlar, aşevleri, çocuk emzirme ve büyütme yuvaları; ayrıca namazgâh, kütüphâne, dükkân, misâfirhâne, kuyular, çamaşırhâne, helâ, han, hamam, bedesten, türbe, iskele, deniz feneri, ok ve güreş meydanları, esir ve köle âzâd etmek, fakirlere yakacak temin etmek, hizmetçilerin efendileri tarafından azarlanmaması için kırdıkları eşyaların yerine yenilerini almak, gâzilere at yetiştirmek, ağaç dikmek, borçtan hapse girenlerin borcunu ödemek, dağlara geçitler kurmak, yetim kızlara çeyiz hazırlamak, borçluların borçlarını ödemek, dul kadınlara ve muhtaçlara yardım etmek, çocukları açık havada gezdirmek, mektep çocuklarına gıdâ ve yiyecek yardımı, fakir ve kimsesizlerin cenâzesini kaldırmak, bayramlarda çocukları ve bîkesleri sevindirmek, kalelere, istihkâmlara veya donanmaya yardımda bulunmak, kış aylarında kuşların beslenmesi, göç edememiş olan hasta ve garip leyleklerin bakımı ve tedâvisi gibi uzayıp giden daha pek çok maksatla muhtelif vakıflar tesis edilmiştir.

OSMANLI HEDİYELERİNİN AZAMETİ

Bunlara ilâveten Mekke-i Mükerreme ve Medîne-i Münevvere’ye âit olmak üzere binlerce vakıf kurulmuştur ki, bunlara umûmî bir isimle “Harameyn vakfı” adı verilir. Böyle vakıflara, bugünkü gibi petrolü olmayan o mübârek topraklarda ictimâî sulh, sükûn ve refâhı sağlamak için orta Avrupa’dan Yemen’e kadar her tarafta rastlanmaktaydı ve bunlar için ayrı bir idâre kurulmuştu. Bu vakıf gelirlerine ilâveten hemen her pâdişah, “Surre Alayı” denilen ve İstanbul’da dokunarak Kâbe’ye gönderilen örtünün gönderilişi sırasında hem Harameyn ve hem de mücâviri olan ahâlî için çeşitli hediye ve ihsanlarda bulunurdu ki, bu an’ane, devletin yıkılışına kadar devam etmiştir.

Bu hediyeler, zamanla Harameyn dâhilinde o kadar çoğalmıştı ki, 1. Cihan Harbi sırasında İngiliz tahriklerine kapılarak Osmanlı’ya isyân etmiş bulunan Şerîf Hüseyin ve avanesine karşı yaptığı Medîne müdâfaası ile meşhur olmuş bulunan Fahreddin Paşa, Medîne hareminde mevcut bu kıymetli eşyânın yağmalanmasını önlemek maksadıyla onları sandıklatıp İstanbul’a göndermiştir. Bunların üç yüzden fazla sandık teşkîl etmesi, sadece Medîne haremine vâkî olan Osmanlı hediyelerinin azameti hakkında bir fikir verse gerektir.

İSTANBUL'UN ESKİ İSİMLERİ

İşte Peygamber müjdesiyle gerçekleşen bir fetihten sonra Kostantinapol’u İslâmbol hâline getiren de bütün bu vakıfların hizmet sistemi olmuştur. Böylece eski isim tarihe karışmış ve bu belde-i tayyibe, İslâmbol, Dersaâdet, Pâyitaht ve Âsitâne gibi isimlerle devam etmiştir.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları