Süt Hısımlarına Konulan Yasaklar

İslam’da süt hısımlığı uygulaması nasıl başladı? Nesep hısımlarına konulan yasaklar ile ilgili hadis ve ayetler...

Doğan bebeği öz annesinin emzirmesi asıl olmakla birlikte, çeşitli nedenlerle onu dışarıdan bir süt annenin emzirmesi de gerekli olabilir. Burada önemli olan, bebeğin belli süre içinde anne sütü ile beslenmesidir. Çünkü bütün annelerin, hatta hamile olmamış bir kızdan gelebilen sütün aynı niteliklere ve besleyiciliğe sahip olduğunu yukarıda belirtmiştik. Kimi zaman toplum örfünde bebeğin sağlık, eğitim veya iyi bir dil öğrenmesi gibi nedenlerle süt anneye verildiği de görülür.

Nitekim İslâm’ın çıkışı sırasında Mekke eşrafı çocuklarını çölde bir süt anneye vererek emzirme âdetinde idiler. Bu yüzden 20 Nisan (12 Rabiul-evvel) 571 M. tarihinde Mekke’de doğan Hz. Muhammed (s.a.v.) de, kendi annesi Âmine tarafından üç veya yedi gün içinde ancak bir kaç kere emzirildikten sonra Ebû Leheb’in cariyesi Süveybe hanım O’na bir süre süt annelik yapmıştı. Daha sonra Mekke’ye komşu çöllerde yaşayan Hevâzin kabilesinin kollarından Benû Sa’d’a mensup Halime binti Ebî Züeyb, uzun süre Hz. Muhammed’e (s.a.v.) süt emzirmiştir. Araplar arasında fasih Arapçasıyla ün yapmış olan Benû Sa’d kabilesi arasında yaklaşık ilk iki buçuk yılını geçiren Hz. Muhammed (s.a.v.), yıllar sonra üstleneceği peygamberlik görevi için sağlıklı bir beden ve ruhla Mekke’ye annesinin yanına dönmüştür.[1]

SÜT HISIMLIĞI UYGULAMASI

Süt anne uygulaması İslâm’da da sürdürüldü. Kur’ân ve sünnet bu konuda birtakım düzenlemeler yaptı. Özellikle evlenme konusunda nesep hısımlarına yakın yasaklar konuldu.

Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyurulur: “...Eğer boşadığırıız eski eşinizle anlaşamazsanız, çocuğu başka bir kadın emzirecektir.”[2] “Süt emziren analarınız ve süt cihetinden kız kardeşleriniz (size haram kılındı)[3] Süt hısımlığı ile ilgili Allâh’ın elçisinin çeşitli hadisleri vardır. Şu hadis evlenme engeli bakımından genel prensibi ifade etmektedir: “Nesepçe haram olanlar, süt yönüyle de haram olurlar.”[4]

Dipnotlar:

[1]. İbnü’l-Esîr, age, I, 459 vd.; İbn Sa’d, Tabakât, 1,108 vd.; Asım Köksal, İslâm Tarihi, İstanbul 1987, II, 17, 27-32, 46, 47. [2]. Talâk, 65/6. [3]. Nisâ, 4/23. [4]. Müslim, Radâ’, 1

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

SÜT HISIMLIĞI NEDİR? SÜT HISIMLARI KİMLERDİR?

Süt Hısımlığı Nedir? Süt Hısımları Kimlerdir?

İSLAM’IN ÇOCUKLARI KORUMAK İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER

İslam’ın Çocukları Korumak İçin Aldığı Önlemler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.