Süvari ve Yılan Hikayesi
Kim sabır ve teslimiyetle, itirazsız seyr ü sülûka devam ederse neticede nefis yılanından kurtulur, mürşid-i kamil eliyle büyük seadete ulaşır.
Akıllı bir zat ata binmişti. Uyumuş bir adamın da ağzına yılan giriyordu. Süvari yılanı görür görmez onu ürkütüp kaçırmak için atını sürdüyse de yetişip emeline muvaffak olamadı. Akıllının, çok şeye aklı erdiği için uyuyan adama birkaç topuz vurdu. Adam korkudan bir ağaç altına kadar kaçtı. Oraya bir çok çürük elma dökülmüştü. Süvarî:
-”Ey derdli adam bunlardan ye” dedi. Adamcağıza o çürük elmalardan o kadar yedirdi ki, yedikleri geri gelmeye başladı. Nihayet dayanamayıp:
-”Ey emir! Ben sana ne yaptım ki, bana kastettin. Şu zulmün sebebi nedir? Eğer benim hayatıma bir düşmanlığın varsa bir kılıç vur da, kanımı dök. Cinayetsiz, günahsız bir insana bu zulmü dinsizler bile caiz görmezler” dedi. Ne var kî süvarinin topuzu da hala baş uçunda olduğundan devamlı kaçıyor ve nihayet yüzüstü düşüyordu. Midesi dolmuş, uykusu kaçmış, vücudu gevşemiş, ayakları ve yüzü hayli yara almıştı.
Gece vaktine kadar süvarî, adamı koşturdu. Nihayet adamın safrası galebe edip, kusmaya başladı. Yediği bütün yemekler çıktı. Onlarla beraber yılan da dışarıya fırladı. Adamcağız ağzından yılanın çıktığını görünce o salih süvarinin önünde yerlere kapandı ve şöyle dedi:
-Sen gerçekte rahmet-i Cebrail yahut benim velînimetimmişsin. Beni gördüğün saat ne mübarek bir zamanmış. Yoksa ben ölmüş gitmiştim. Bana yeni bir hayat bağışladın.(Merkep merkepliğinden dolayı sahibinden kaçar, sahibi ise hayırhahlığından dolayı onu takib eder. Halbuki bu takib o merkebi kurt yahut canavar kapmasın diyedir). Ey temiz ve senaya layık olan ruh! Sana ne kadar saçma sözler söyledim. Ey efendi! Onları ben söylemedim, cehaletim söyledi. Beni affet... Eğer şu hali azıcık bilseydim, münasebetsiz söz söylemezdim.. Emir ise şu cevabı verdi:
-Eğer başta, ben sana bir şey anlatsaydım senin ödün kopardı. Ben sana yılanın nasıl olduğunu söyleseydim korkudan ölürdün...
Hazret-i Peygamber buyurmuştur ki: “Sizin içinizde bulunan düşmanı açıkça anlatacak olsam, cesurların ödü patlardı. Eğer benim bildiğimi siz bilseydiniz, mutlaka çok ağlar, az gülerdiniz. Ve iştahla yemek yiyemez, istekle su içemez, gölgelenmek için bir çatı altına giremezdiniz. Göğüslerinizi dağlar, tepelere çıkar nefislerinize ağlardınız..”
Peygamber Efendimiz böyle olduğu gibi, O’nun varisleri bulunan evliyaullah hazerat’ı da böyledir. Onlar da bildikleri bütün esrarı söylemezler. Sözden ziyade fiil ve hareketleriyle insanları irşad ederler.
Hikayedeki uyumuş insandan maksat, gâfil insanlardır. Ağza giren yılan nefs-i emmaredir. Emir süvari ise mürşid-i kamildir. Onu uykuda iken uyandırıp, kırda bayırda koşturması riyazat ve mücahede yani seyr ü sülûktür. Neticede yılanın içerden çıkması ise salikin nefs-i emmareden kurtulması ve hakîkî hayatı bulmasıdır...
İşte kim sabır ve teslimiyetle, itirazsız seyr ü sülûka devam ederse neticede nefis yılanından kurtulur, mürşid-i kamil eliyle büyük seadete ulaşır... (1)
Dipnotlar : (1) Mesnevi Cild :2, Kitap: 2
Kaynak: Abdulhalim Toprak, Altınoluk Dergisi, 1986 - Mayıs, Sayı: 3