Tâ-Hâ Suresi 110. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 110. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 110. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Tâ-Hâ Suresi 110. Ayetinin Arapçası:
يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يُح۪يطُونَ بِه۪ عِلْمًا
Tâ-Hâ Suresi 110. Ayetinin Meali (Anlamı):
Allah onların geleceğini de bilir, geçmişini de. Fakat onların bilgisi Allah’ı kuşatamaz.
Tâ-Hâ Suresi 110. Ayetinin Tefsiri:
“Davetçi”,
İsrâfîl (a.s.)’dır. İkinci kez sûra üflediği zaman herkes başka hiçbir tarafa
meyletmeksizin mecbûrî sûrette onun çağrısına uyarlar. Onun çağrısının geldiği
yöne doğru koşarlar ve onun bulunduğu yönden başkasına sapmazlar. Bu hususla
alakalı âyet-i kerîmelerde şöyle buyrulur:
“Nidâ
edicinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.” (Kâf 50/41)
“O
gün kabirlerinden süratle çıkarlar; sanki belli bir hedefe varmak istercesine
koşarlar.” (Meâric
70/43)
Koşarlar
ama sessizce, gürültü patırtı yapmadan koşarlar. Zira mahşer yerinde Rahman’ın
huzurunda, O’nun azamet ve heybetinden sesler kısılacak, sadece bir fısıltı
veya hışırtıdan başka bir şey işitilmeyecek. Bu ses, mahşere doğru sevk edilen
kalabalıkların ayak sesleridir. Bunun mahşer halkının dil ve dudaklarını
hareket ettirerek kendi aralarında çok alçak sesle fısıldaşmaları mânası da
vardır. Nitekim yukarıda geçen 103. âyette, onların dünyada ne kadar kaldıkları
konusunda kendi aralarında fısıldaştıkları haber verilmişti.
O
gün ancak Rahmân’ın şefaat etmesine izin verdiği ve konuşmasına râzı olduğu
kimseler şefaat edebilecek ve ancak onların şefaatleri fayda verecektir. Yine
bu şefaat, ancak Allah Teâlâ’nın müsaade buyurduğu kimselere fayda verecektir.
Âyetin üslûbundan her iki mâna da anlaşılabilir. Efendimiz (s.a.s.)’den
nakledilen şu rivayet âhiret günü yapılacak şefaatin farklı bir yönünü haber
vermektedir:
“Kıyâmet günü insanlar saf saf olurlar. Derken
cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine rastlar ve:
«–Ey
filân! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim?»
der, ve bu sûretle şefaat ister. Mü’min de o kimseye şefaat eder.
Cehennemlik
olan bir başka kimse, cennetlik olan birinin yanına varır ve ona:
«–Hatırlıyor
musun, sana birgün abdest suyu vermiştim?» diyerek şefaat ister. O da hatırlar
ve ona şefaat eder.
Yine
cehennemlik olanlardan biri, cennetlik birisine:
«–Ey
filân! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben de o gün
senin için gitmiştim» der. Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn Mâce,
Edeb 8)
Ancak
insanların geleceklerini ve geçmişlerini, yaptıklarını ve yapacaklarını yâni
her hallerini bilen Cenâb-ı Hak, kime şefaat yetkisi verip vermeyeceğine,
şefaatin kimler için faydalı olup olmayacağına karar verecek tek mercidir.
İnsanların O’nun ilmini kuşatması ve O’nun işine karışması mümkün değildir. O
halde gönüller yalnız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a bağlanmalı, bütün
dileklerini O’ndan istemeli ve yalnız O’nun rızâsına ermek için
çalışmalıdır. Çünkü sonuçta:
Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 110. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...