Tâ-Hâ Suresi 114. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Kuran Meali ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 114. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 114. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 114. Ayetinin Arapçası:

فَتَعَالَى اللّٰهُ الْمَلِكُ الْحَقُّۚ وَلَا تَعْجَلْ بِالْقُرْاٰنِ مِنْ قَبْلِ اَنْ يُقْضٰٓى اِلَيْكَ وَحْيُهُۘ وَقُلْ رَبِّ زِدْن۪ي عِلْمًا

Tâ-Hâ Suresi 114. Ayetinin Meali (Anlamı):

Hak olan, hâkimiyetin gerçek sahibi olan Allah yüceler yücesidir. Rasûlüm! Sana vahyedilmesi henüz tamamlanmadan önce unutma endişesiyle Kur’an’ı okumakta acele etme! “Rabbim! Benim ilmimi artır!” diye dua et.

Tâ-Hâ Suresi 114. Ayetinin Tefsiri:

Kur’ân-ı Kerîm’de ikâz ve tehdit ihtivâ eden âyetlerin tekrar tekrar zikredilmesinin, bunların çeşitli yönlerden ve farklı üsluplarla açıklanmasının iki mühim hedefi vardır:

  İnsanların dinin yasakladığı her türlü haram ve kötülüklerden sakınmalarını sağlamak, böylece onlara takvâ sahibi güzel bir kul olmanın yollarını açmak.

  Anlattığı ibretli hâdiseler ve verdiği öğütlerle her defasında insanların gönüllerinde yepyeni bir şuur ve idrak uyanıklığı meydana getirmek.

Bunun için de öncelikle yapılması gereken en mühim iş, varlığı tartışılmaz bir şekilde gerçek olan, bütün kâinatın yegâne padişâhı olan yüce Allah’a inanmak ve O’nu tanımaktır. Onu tanımak için de Habîb-i Ekrem’ine indirmiş olduğu Kur’an’ı acele etmeden iman gözüyle ağır ağır okumak, âyetleri üzerinde tefekkür etmek ve mânalarını anlamaya çalışmak zaruridir. İşin temeli faydalı ilimdir. Bu sebeple Yüce Rabbimiz, Peygamber Efendimiz’e vahiy alırken, henüz vahiy tamamlanmadan, unutma endişesiyle inen Kur’an âyetlerinin alelacele okumamasını, vahyin tam olarak gönlüne inmesini beklemesini emretmiş ve “Rabbim! Benim ilmimi artır!” diye dua etmesini istemiştir. Buradan Rabbimizin istediği en faydalı ilmin vahiyle gelen Kur’an ilmi olduğu anlaşılmaktadır. Ancak Kur’an’ın nûruyla nurlanmak ve hakîkatlerini keşfetmek için Kur’an okunurken susmak, onu dinlemek, mânalarını ve sırlarını düşünmek gerektiğine işaret edilmektedir. Âyet-i kerîmede şöyle buyrulur: “Kur’an okunduğu zaman hemen dikkat kesilerek ona kulak verin, susup dinleyin ki rahmete eresiniz.” (A‘râf  7/204) Burada ayrıca mü’minlere, Kur’an’ı bir bütün hâlinde dikkate almaları ve onu iyice kavramaları hususunda bir yönlendirme vardır. Çünkü Kur’an’ın âyetleri birbirini tamamlar ve açıklar. Bu âyetlerden bir veya ikisini alıp, Kur’an’ın geri kalan kısmından soyutlayarak onlardan anlamlar çıkarmak, insanı ciddî yanlışlara sürükleyebilir. Nitekim âyetin sonunda yer alan “ilmimi artır” ifadesinin, “Kur’an’ın hakîkatlerini idrâk etmek, nûruyla nurlanmak ve ahlâkıyla ahlâklanmak için anlayışımı artır” mânası da vardır. Çünkü Kur’an’ın hakîkatleri nihâyetsizdir. Nitekim Abdullah b. Mesud (r.a.) bu âyeti okuduğu zaman: “Allahım! Sana olan imanımı ve yakînimi artır!” diye dua ederdi. Bu mühim bir duadır. Çünkü o böylece Rabbinden, ilimden hâsıl olacak en güzel neticeyi talep etmiştir.

İlim, Allah’ın nurlarından bir nurdur. Onu kullarından dilediğinin kalbine bırakır. İlim, kulun varlığında yer tutan ve onu eşyanın hakîkatlerine muttali kılan bir mânadır. Eşyayı görmek üzere göz için güneş ışığı ne ise, eşyanın hakîkatini idrak etmek için de ilim o mevkidedir. Hatta ondan daha önemlidir. Bu bakımdan şu hadîs-i şerif ne kadar mânidardır:

Ashâb-ı kirâm Resûlullah (s.a.s.)’e:

“−Yâ Rasûlallah! Amellerin hangisi daha faziletlidir?” diye sordular. O da:

“−Allah’ı bilmektir!” buyurdu.

“−Hangi amel mertebeyi artırır?” diye sordular. Yine:

“−Allah’ı bilmek!” buyurdu. Bunun üzerine:

“−Yâ Rasûlallah! Biz amelden soruyoruz, siz ilimden cevap veriyorsunuz!” dediklerinde Resûlullah (s.a.s.):

“−Allah’ı bilerek yapılan az amel fayda verir. Fakat cehâletle yapılan çok amel fayda sağlamaz!” buyurdular. (Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, IV, 688)

Allah dostlarından Zünnûn-ı Mısrî (k.s.), ilimle birlikte kişide zühd ve takvâ duygularının da artması gerektiğini şöyle dile getirir:

“Biz öyle insanlara kavuştuk ki, onların her birinin ilmi arttıkça zühdü de artıyordu. Dünyaya karşı gani gönüllü oluyor ve onu sevmiyorlardı. Ama bugün sizin ilminiz arttıkça dünyaya karşı sevginiz artıyor. Ona kavuşmak için birbirinizi iterek geçiyorsunuz. Onlr bir başkaydı. Dünyalık malı ilim elde etmke için harcıyorlardı. Onları böyle gördük. Ama şimdi siz tam tersine, bir bilginiz varsa, dünyalık sahibi olmak için ortalığa saçıyorsunuz.” (Velîler Ansiklopedisi, I, 229)

Fıtraten çok zâlim ve çok câhil olan insan, zulmünü adâlete, cehlini ise ilme çevirebilme istidadına sahiptir. Bu istidatla o, aynı zamanda Rabbini tanıma imkânı elde eder. Bunun ismi “mârifetullah”tır. Fakat insanın bu yolda mesafe alabilmesi için, Rabbiyle yaptığı kulluk sözleşmesine bağlı kalması ve bu hususta son derece azimli olması şart koşulmuştur. Ancak insanlığın atası Âdem ve Havva ile ilgili olarak anlatılan şu kıssa, insanın özellikle azim ve kararlılık imtihanında başarısız olduğunu belgelemekte, bizim bu yöndeki zafiyetimiz üzerine parmak basılarak hatalarımızı düzeltip eksiğimizi tamamlama yolu gösterilmektedir:  

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 114. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...