Tâ-Hâ Suresi 122. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 122. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 122. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 122. Ayetinin Arapçası:

ثُمَّ اجْتَبٰيهُ رَبُّهُ فَتَابَ عَلَيْهِ وَهَدٰى

Tâ-Hâ Suresi 122. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sonra Rabbi onu peygamber seçip kendine yaklaştırdı, tevbesini kabul buyurdu ve onu doğru yola iletti.

Tâ-Hâ Suresi 122. Ayetinin Tefsiri:

İnsanın en önemli iki zafiyet noktası şudur:

  Ebedî yaşama arzusu. Şeytan onlara, ölüm belâsının ilâcının cennette olan o sonsuzluk ağacının meyvesinden yemeleri olduğunu söyledi.

  Hiçbir zaman yıkılmayacak, yok olmayacak bir mülk ve saltanata sahip olma hırsı.

Nitekim A‘râf  sûresi 20. âyette şeytanın onlara, yasaklanmış ağacı göstererek: “Rabbiniz size bu ağacı, sırf melek olmamanız veya burada ebediyen kalmamanız için yasakladı” dediği haber verilir.

Ancak dikkat çeken bir husus şudur ki, âyetler, insan için ebediyet arzusunun karşı cinse ve çocuklara duyulan sevgi ve tutku ile, dünya saltanatının yeme, içme, giyinme ve sıcaktan korunma ihtiyaç ve tutkularının önünde geldiğini ve insan için en büyük bir kayma noktası olduğunu da ortaya koymaktadır. Bu ebediyet arzusu, insanlarda çok defa tehlikeli bir şekilde dünya adına hiç ölmeyecekmişçesine dünyevî hedefler taşıma olarak ortaya çıkmaktadır.

Böyle zor bir imtihanla karşılaşan Âdem, yasak ağaçtan yemek sûretiyle Rabbinin emrine karşı geldi ve düşmanının sözüne aldanarak doğru yoldan ayrıldı. Fakat hatasını anlayıp tevbe ve istiğfar ettikten sonra Rabbi onu seçip kendine yakın kıldı. Tevbesini kabul buyurdu ve onu hayırlı işlerde sebatkâr kıldı. Bundan böyle günahlardan uzak durmada ona başarı verdi. Cennette başından geçen bu imtihan, onun için mühim bir ders ve çok tesirli bir nasihat oldu. Fakat kaderin ne cilvesidir  ki, cennetten sürülüp soyuyla beraber ağır kulluk imtihanına tâbi tutulmak üzere mecburi istikamet yere inmesine de kimse engel olamadı:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 122. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.