Tâ-Hâ Suresi 40. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 40. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 40. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...
Tâ-Hâ Suresi 40. Ayetinin Arapçası:
اِذْ تَمْش۪ٓي اُخْتُكَ فَتَقُولُ هَلْ اَدُلُّكُمْ عَلٰى مَنْ يَكْفُلُهُۜ فَرَجَعْنَاكَ اِلٰٓى اُمِّكَ كَيْ تَقَرَّ عَيْنُهَا وَلَا تَحْزَنَۜ وَقَتَلْتَ نَفْسًا فَنَجَّيْنَاكَ مِنَ الْغَمِّ وَفَتَنَّاكَ فُتُونًا۠ فَلَبِثْتَ سِن۪ينَ ف۪ٓي اَهْلِ مَدْيَنَ ثُمَّ جِئْتَ عَلٰى قَدَرٍ يَا مُوسٰى
Tâ-Hâ Suresi 40. Ayetinin Meali (Anlamı):
“Hani, kız kardeşin seni takip ederek gitmiş ve saray halkına: «Ona iyi bakacak birini size buluvereyim mi?» demişti. Böylece seni tekrar annene kavuşturduk ki, gözü gönlü aydınlık olsun ve üzülmesin! Yine sen, birini yanlışlıkla öldürmüştün de seni o gamdan kurtarmıştık. Ardından seni her bakımdan kemâle ermen için türlü türlü ibtilâlardan geçirdik. Bu yüzden senelerce Medyen halkı arasında kaldın. Sonra da takdir ettiğimiz şekilde Medyen’den Tûr’a döndün ey Mûsâ!”
Tâ-Hâ Suresi 40. Ayetinin Tefsiri:
Cenâb-ı
Hakk’ın Hz. Mûsâ’ya olan ikinci büyük ihsanı burada devreye girmektedir: Mûsâ,
Allah’ın hususi yasaklamasıyla başka hiçbir anneden süt emmiyordu. (bk. Kasas
28/12) Saraydaki bakıcılar onu beslemek için ne yapacaklarını şaşırmışlar, bir
çare arıyorlardı. Tam bu sırada oraya gelmiş bulunan Mûsâ’nın ablası, kendini
tanıtmadan ona bir sütanne bulma hususunda onlara yardımcı olabileceğini
söyledi. Onlar da mecburen bu teklifi kabul ettiler. O da yine kimsenin ruhu
duymadan Mûsâ’nın öz annesini tavsiye etti. Böylece Mûsâ annesine kavuşmuş; hem
kendi hem de annesi sıkıntılardan kurtularak huzura ermiş, gözleri ve gönülleri
aydınlık olmuş, mutluluk dolmuştu.
Dikkat
çeken bir husus şudur ki, belânın şiddeti, kişinin kuvvet veya zayıflığına göre
vuku bulmaktadır. Kişi ne kadar kuvvetli ise belâsı o kadar büyük, ne kadar
zayıf ise belâsı o kadar hafif olur. Nitekim Mûsâ’nın annesi zayıf olduğundan
Allah Teâlâ çocuğunu ona birkaç gün içinde geri döndürmüştür. Ona göre Hz.
Yâkub daha kuvvetli olduğundan oğlu Yûsuf’u ona ancak uzun seneler geçtikten
sonra iâde etmiştir. (Kuşeyrî, Letâifü’l-İşârât, II, 261)
Üçüncü
büyük ihsanı, bir kıptîyi hatayla öldürmesi sonrasında tecelli etmiştir. Kasas sûresinin
15-22. âyetlerinde daha tafsilatlı anlatıldığı üzere Hz. Mûsâ,
İsrâiloğulları’ndan birisiyle kavga eden bir adamı istemeden öldürmüş; buna
mukâbil kendisini öldürmek isteyenlerin elinden Allah’ın yardımıyla Medyen’e
kaçıp kurtulmuştur. Cenâb-ı Hak hem onu affederek gamdan, sıkıntıdan kurtarmış,
hem de öldürülmekten korumuştur. Onu peygamberliğe salâhiyetli hale gelinceye
kadar çeşitli sıkıntı, zorluk ve ibtilâlarla imtihan edip denemiştir. Bu
imtihanlardan bazıları şunlardır:
Firavun’un erkek çocukları öldürdüğü bir senede dünyaya gelmesi,
Annesi tarafından suya atılması,
Annesinden başkasını emmemesi,
Firavun’un sakalını koparması, sonra mücevher yerine ateşi eline
alıp dilini yakarak tekrar Firavun’un öldürmesinden kurtulması,
Kıptîyi öldürmesi ve etrafını gözetleyerek öldürülme korkusu
içinde Mısır’dan çıkıp gitmesi,
Daha sonra insanları idâre etmeye alışmak üzere koyun çobanlığı
yapması.
Rivayete
göre koyun çobanlığı yaptığı sırada bir gün koyunlardan biri sürüden ayrılıp
kaçmaya başladı. Hz. Mûsâ epey bir müddet onun peşinden koştu ve yoruldu.
Sonunda onu yakaladı ama ona kızmadı, herhangi bir ceza vermedi. Aksine onu
öptü, bağrına bastı ve: “Hem beni yordun, hem kendini yordun” dedi. (Kurtubî, el-Câmi‘,
XI, 198)
İşte
Cenâb-ı Hak böylece onu arındırıp tertemiz hale getirmiş ve peygamber
yapmıştır. Nitekim âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:
“Rasûlüm!
Kitapta Mûsâ’nın kıssasını da zikret. Şüphesiz o, Allah tarafından seçilip
ihlâsa erdirilmiş bir kuldu; büyük bir resûl, bir nebî idi.” (Meryem
19/51)
Mûsâ (a.s.), işte böyle uzun, zor ve çileli bir
ilâhî terbiyenin ardından peygamberlik rütbesine yükseltilip halkı irşat etmeye
liyakat kazandı:
Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...
Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri
Tâ-Hâ Suresi 40. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...