Tâ-Hâ Suresi 41. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 41. ayeti ne anlatıyor? Tâ-Hâ Suresi 41. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Tâ-Hâ Suresi 41. Ayetinin Arapçası:

وَاصْطَنَعْتُكَ لِنَفْس۪يۚ

Tâ-Hâ Suresi 41. Ayetinin Meali (Anlamı):

Allah devamla şöyle buyurdu: “Seni kendime peygamber seçip lutuflarımla yetiştirdim.”

Tâ-Hâ Suresi 41. Ayetinin Tefsiri:

Allah Teâlâ Mûsâ (a.s.)’ı ilâhî irade ve muhabbete tâbi olarak yüklendiği elçilik vazifesini yerine getirmesi, her türlü tutum ve davranışında Rabbinin rızâsına uygun bir hal üzere bulunması için seçmiştir. Bu mertebeye gelinceye kadar da onu bir kısım sıkıntılara maruz kılarak çile çemberinden geçirmiştir. Zira seçkin kul olmanın bir bedeli vardır. Bu yolda sabrı gerektiren, râzı olmayı gerektiren durumlar olur. Sabır, kişinin, başa gelen musibetlerin acısını yutması; rızâ ise takdirin acılığı karşısında kalbin sevinmesidir. Allah bir kulunu kendine has kılmak isterse onu belâların ortasına atar, sonra da onun cevherini kendine muhabbetten başka her şeyden temizler. Dolayısıyla bu yolun pek çok zorluklarla dolu olduğu anlaşılmaktadır.

Bahsedilen seçme neticesinde Cenâb-ı Hak Mûsâ (a.s.)’ı risâletle vazifelendirdi. Ona asâ ve yed-i beyzâ gibi mûcizeler verdi. Bunlardan hareketle dinini tebliğ etmesini istedi. Kardeşi Hârûn’u da peygamberlikle şereflendirip ona yardımcı kıldı. Tebliğ yaparken dikkat etmeleri lâzım gelen şu hususları hatırlattı:

    Allah’ı zikirde gevşeklik ve üşengeçlik göstermeyin. Dille, kalple Allah’ı devamlı zikredin. Çünkü Allah’ı zikretmek başarıya ulaşmanın en mühim vasıtasıdır. Bunun hikmeti şudur:

Allah’ı zikreden kişi O’nun celâlini ve cemâlini hatırından çıkarmaz. O’nun celâlini ve büyüklüğünü hatırlayan, başkasını küçük görür ve kimseden korkmaz. Bu hatırlamadan dolayı ruhu kuvvetlenir ve gayesini gerçekleştirmede acziyete düşmez. Allah’ın cemâlini ve lutfunu hatırlayan ise O’nun emirlerini yapma hususunda gevşeklik göstermez. Buna dikkat çekmek üzere âyet-i kerîmede şöyle buyrulur:

“Ey iman edenler! Düşman ordusuyla karşılaştığınız zaman sebat edin, dayanın ve Allah’ı çok çok zikredin ki başarıya erebilesiniz.” (Enfâl 8/45)

Aziz Mahmud Hüdâyî (k.s.) Hazretleri: “Vaazdan önce kelime-i tevhidi söyletmek cemaatin vaazı iyi dinlemesine ve Allah’ın izniyle irşâdın tesirli olmasına vesile olur” derken de zikrin bu hususiyetine işarette bulunur.

    Firavun’a gidin. Onu tatlı, yumuşak ve gönül okşayıcı sözlerle hakka davet edin.

Burada tebliğde kullanılacak üslubun, hitap şeklinin ve söylenecek sözlerin nasıl olması gerektiği açıklanır. Hitap, tebliğ yapılan şahsın makam ve şahsiyetine uygun olacak; söz tatlı, yumuşak ve kalpleri tesir altına alacak bir keyfiyet ve güzellikte olacaktır. Zira bir işte yumuşaklık o işi güzelleştirip gerçekleşmesini kolaylaştırır. Sertlik ise o işi çirkinleştirir ve olmasını zorlaştırır.

Tebliğde yumuşak ve tatlı bir üslup kullanmaktan gâye muhatabın aklını başına alıp tefekkür ederek faydalı bir sonuca ulaşmasını sağlamaktır. Bunu tam anlamıyla başarmak mümkün olmasa bile, onu içinde bulunduğu katı kalplilikten uzaklaştırıp kısa bir müddette olsa korkmasına ve ürpermesine vesile olabilmektir. Yine onun bâtılda ısrarı bırakıp hakka doğru meyletmesine yardımcı olmaktır.

Bu ilâhî tâlimat istikâmetinde Hz. Mûsâ Firavun’a gittiği zaman yumuşak bir üslup kullanmış ve:

“Arınmaya gönlün var mı? İster misin, seni Rabbine giden yola ileteyim de O’nu tanıyıp saygıyla O’na teslim olasın!” (Naziât 79/18-19) demiştir.

Bu hususla alâkalı olarak Cenâb-ı Hak, Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’in müşfik, yumuşak, merhametli ve müsâmahakâr tebliğ metodunu, âyet-i kerîmede şöyle medh ü senâ buyurmuştur:

“Allah tarafından lutfedilen bir rahmet sâyesinde sen onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı kalpli olsaydın, insanlar etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân 3/159)

Nitekim şâirin şu beyti mes’elenin pek ince ve hikmetli bir yönüne dikkat çeker:

“Kalb-i sengîne kelâm-ı nerm eder lâbüd eser

Kıt‘a-yı elmâs dâim hâkkolur kurşun ile.” (Belîğ)

“Tatlı söz en katı yürekleri bile mutlaka yumuşatır. Bilmez misiniz ki, gâyet sert olan elması bile, yumuşak bir maden olan kurşunla kazır ve yontarlar.”

Firavun gibi bir azılıya yumuşak söylemek emredildiğine göre, azgınlık bakımından ondan daha aşağıda olanlara yumuşak söylemek elbette daha uygundur. Zaten Rabbimiz: İnsanlara güzel söz söyleyin (Bakara 2/83); “Rasûlüm! Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler” (İsrâ 17/53) buyurarak, iyiliği emredip kötülüğü yasaklarken de bu inceliğe dikkat edilmesini istemektedir.

Hak dostlarından Yezid er-Rakkâşî şöyle der:

“Ey kendine düşmanlık edene bile merhametle muameleyi emreden Allahım! Kim bilir dost olup insanları sana çağırana nasıl muamele edersin!”

Târihin meşhur Haccâc-ı Zâlim’i, zulmüyle şöhret yapmış olsa da filozof tabiatli bir insandı. Bir gün, Cuma namazında onu gören hatip, “Cihadın en faziletlisi, zâlim sultanın karşısında hakkı ve adâleti söylemektir” (Ebû Dâvûd, Melâhim 17/4344) hadîsini dikkate alarak hutbede açtı ağzını yumdu gözünü ve Haccâc hakkında pek çok ağır sözler söyledi. Haccâc-ı Zâlim, sükûnetle dinledi. Namazdan sonra hatîbi huzûruna çağırtarak ona sordu:

“–Sen öyle neler söyledin bakalım hutbede?!”

Hatib, nasıl olsa kellesinin vurulacağı düşüncesiyle geri adım atmadan Haccâc’a hutbedeki sözlerini biraz daha sert bir üslûb ile tekrar etti. Haccâc:

“Tuhaf şey” dedi. “Sen bilgili bir adama benziyorsun. Lâkin İslâmî davetin metotlarından haberin yok. Sen hiç Kur’ân okumuyor musun? Senden daha faziletli olduğu muhakkak olan Mûsâ (a.s.)’ı, benden daha kusurlu ve üstelik küfür ehlinden olduğu muhakkak olan Firavun’a gönderirken Cenâb-ı Hak, ona «leyyin» yâni suyun akışı gibi yumuşak bir lisan kullanmasını emir buyurmadı mı?” dedi. Hatib söyleyecek söz bulamadı. İrşâd metodundaki hatâsını anladı ve özür diledi.

Hâsılı, yumuşaklık mü’minlerin vazgeçilmez vasıflarından biridir. Hakk’a davet ve halka hizmette en mühim düsturdur. Nitekim Resûl-i Ekrem (s.a.s.): “Allah rıfk sahibidir, rıfkla, yumuşaklıkla muameleyi sever. Sertliğe ve diğer şeylere vermediği sevabı, rıfkla muameleye verir” buyurmuştur. (Müslim, Birr 77)

Mevlânâ Hazretleri de şöyle buyurur: “Allah’ın: «Ey Mûsâ! Firavun’a karşı yumuşak söz söyle, ona yumuşaklık göster!» sözünü iyi anla! Zira kaynayan yağa soğuk su dökersen ocağı da harap edersin, tencereyi de...”

O halde her insanı kaynayan bir yağ gibi görmek lâzımdır. Zîra herkeste izzet-i nefis vardır. Sert sözlerden ve kabalıktan hoşlanmaz. Gönüllere girebilmenin tek yolu yumuşaklık ve tevâzûdur.

Mûsâ (a.s.), göğsünü genişletmesini ve işinin kolaylaştırmasını Rabbinden isteyip duası kabul edilmesine rağmen, Allah Teâlâ’nın onu kardeşiyle beraber Firavun’a gönderme emri karşısında tekrar korkusunu dile getirdi:

Tâ-Hâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Tâ-Hâ Suresi 41. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.